Ep 24

94 29 5
                                    

Telefonumun zil sesi sağ olsun yerimden sıçramıştım. Gözlerim saate kaydığında sabah olduğunu fark ettim.

Arayanın kim olduğuna bakmadan açtığımda Pole'un sesini işiterek yattığım yerden ışık hızında doğruldum.

"Günaydın Yoongi."
Birbirine karışmış saçlarımı tek elimle düzene sokarken, onu yanıtlamayı da ihmal etmemiştim.

"Pole! Dünden beri seni çok merak ettim."
"Neden ki?"
Bu kız sersemin teki...

"Çünkü seni orada yalnız bıraktığım için suçlu hissediyorum."
"Ah sorun değil, iyiyim. Şimdi gelebilirsin."

Kafamla onaylayıp ayağa kalktım ve kapıya yöneldim. Tahminen Hosoek uyuyordu çünkü neden uyumasın?

Üstelik bu saatte? Onu uyandırmamakta kararlıydım, hele ki en son yaptığı tehditten sonra...

Etrafı bile toparlamadan dışarı fırladım ve evimin yolunu tuttum. Çok geçmeden vardığımda kapımın beyaz sprey boyayla boyandığını gördüm. Çatık kaşlarla kapıma bakıyorken anahtarla içeri girdim.

"Biri bana kapımın üzerindeki saçma sapan-"
Jimin'i görmemle cümlemi tamamlamadan başka bir tanesine geçmiştim.

"Jimin? Senin burada ne işin var?"
"Ben çağırdım, Yoongi."

Araya girdi Pole. Kafamla onaylayıp kapıyı kapattım ve anahtarları bir kenara fırlatarak onlara doğru bir adım attım.

"Anladım, gelmesine sevindim ancak ne diye kapımı boyadığınızı sorabilir miyim?"
"Ben yaptım."

Jimin kafasını sallayarak kendi adını verdi. Tamam birini sen, diğerini de sen yaptın anladım da... Neden?

Umarım cümlesinin bir devamı ya da bir açıklaması vardır, yoksa kapımı ona yedirirdim.

"Biraz tuhaf gözüktüğünü biliyorum ancak Hamal seni almak için geri dönecektir. Bu nedenle de eve girmemesi için bir şeyler yapmalıydık. Onu engelleyebileceğini düşündüğümüz bir şey."

"Bu şeyler onu dışarıda tutmaya yetecek mi acaba?"
Dedim merakla. Pole yutkunarak gülümsedi.

"Aslında sandığından daha etkili bir yöntem. Biz yıldızların da şeytanlar ve melekler gibi giremeyeceği yerler var. Bunlar da bu özel işaretlerin çizildiği yerler."

"Neredeyiz biz Tanrı aşkına! Supernatural çekmiyoruz!"

Bu sefer bağırdığımda Jimin yanıma gelerek kollarımdan tuttu ve araya girdi. Neden bu kadar yaklaştığını da anlayamamıştım. Tuhaf çocuk...

"Her şey göründüğü kadar basit değil. Ne kadar büyük bir şeyin içerisinde olduğumuzu anlayamayacak kadar bilgisizsin."

"Teşekkür ederim?"
Pole verdiğim tepkiye kıkırdayarak Jimin'i geri çekiştirdi ve bu sefer o dibimde bitti. Fazla mı güzelsin Pole?

"Sadece bir süreliğine böyle idare edemez miyiz? Gerçekten zarar görmeni istemiyorum. Üstelik benim yüzümden."

"Senin yüzünden değildi."
Kafasını iki yana sallayarak reddetti.

"Hayır benim yüzümdendi. Eğer beni kurtarmak için o anlaşmayı yapmamış olsaydın, şuanda güvende olurdun."

"Güvende olmak istememiştim."
Şaşkınca bana baktı. Ona doğru bir adım atarak cümlemin devamını getirdim.

Artık neler hissettiğimi biraz olsun ona hissettirebilmek istiyordum. Hayatımın sonuna kadar saklayacak ve söylenmemiş duygularımın turşusunu kuracak değildim herhalde değil mi?

"Sadece yaşamanı ve yanımda
kalmanı istedim Pole."
"Gençler..."

Jimin'in araya girmesiyle ona döndük. Ne güzel bir şeyler açıklamak için giriş yapmıştım. Neden bölüyordu ki?

Kafasını tavana doğru çevirdi ve endişeyle konuşmasına devam etti.

"Sanırım geliyor."
"Kim geliyor?"

Bende aptal gibi soruyordum. Helal olsun bana!
"Hamal geliyor."

Pole hızlıca benim aksime mantıklı bir yanıt verdi. İkisi de birbirlerine baktıktan sonra mutfağa koştular. Bense cebimde titreyen telefonumu elime aldım ve Hoseok'tan gelen mesajı okudum. İstemsizce sırıtıyordum.

"Temizliğe kalsaydın keşke..."

Parmaklarımı ekranda oynatarak geri dönüt verdim.

"Üzgünüm, dostum. Ancak dün gece için minnettarım. Arkadaşlık bu olsa gerek."

Çok geçmeden yanıtlandı mesajım. Beni öldürmeyi düşünen bir yıldız şuan peşimdeydi ve sanırım şuan buradaydı ancak ben kaygısız bir şekilde arkadaşımla mesajlaşıyordum...

"Diyorum ki yatağı toplayaydın iyiydi."

Tam cevap yazacaktım ki Pole kolumdan tutarak hızla beni gerçekliğe çekiştirdi ve yakınmaya başladı. Haklıydı da yakınmakta.

"Şundaki rahatlığa bakar mısın Jimin! Sanki ölecek olan biziz."

Bir şey demek için ağzımı açtım ancak konuşturmuyorlardı ki!

"Yoongi'nin odasına gidin. Oranın kapısına da pentagram çizdim. Evin içine girmeyi başarsa bile oraya yaklaşamaz. En azından öyle tahmin ediyorum."

Pole kafasıyla Jimin'i onayladıktan sonra aynı şekilde çekiştirmeye devam etti.

Merdivenlerden çıktıktan sonra bedenimi odama soktu ancak kapıdan girmeden önce beyaz boyayla çizilen pentagramın birkaç santiminin çizilmeyi unutulduğunu fark ettim.

Sesimi çıkarmamıştım nedense. Odaya girdiğimde benimle birlikte Pole'da girdi. Sırtımı kapıma yaslayarak kollarından tuttuğum Pole'a bakıyordum.

Söylemeliyim değil mi artık? Daha fazla geç olmadan bilmeli.

"Pole."
"Efendim Yoongi?"

Yutkundum. O da benim kollarımdan tutmuş, yakınımda duruyordu.

Yakınımda bulunan ve ne zaman bu kadar hayran kalırcasına incelediğimi bilmediğim yüz hatlarına bakıyorken fısıldadım.

Bence tam sırası.
"Sana bir şey söylemeliyim."

Kutup Yıldızı #Wattys2019Where stories live. Discover now