Ep 23

85 30 3
                                    

"Yoongi..."
Arkamı dönerek susmak bilmeyen Jimin'e baktım. Elindeki şeyi bana uzatarak gülümsedi.

"Bunu almanı istiyorum. UY Scuti'yi çağırarak nasıl bir belaya bulaştığını tahmin bile edemezsin."

"Bu da ne?"
Sorduğum soruya beklemeden yanıt verdi.
"Bu Yıldız Pentagramı... Emin ol seni Hamal'dan koruyacaktır."

"Gerçekten mi? Bunu nasıl kullanacağım."
Hafifçe güldü ve pentagramı elime tutuşturarak konuşmasına devam etti.

"Boynunda takılı kalması gerekiyor. Şu sıralar çıkarmasan iyi olur. Ancak sürekli takmak seni rahatsız edecekse yanında da taşıyabilirsin. Cebine sığar zaten."

"Pekala, çıkarmayacağım ya da yanımda taşıyacağım anladım... Başka ne yapmalıyım."
Derin bir nefes verdi.

"Sana Hamal'ın gizli adını söylemiştim. Hatırlıyor musun?"
"Evet, Alpha Arietis?"
Kafasıyla onayladı.

"Seni almak için geldiğinde bu Pentagramı ona doğru uzat ve gizli adını bir kez söyle. Geçici bir süreliğine ortadan kaybolacaktır. Bu onu kısa bir süreliğine gökyüzüne geri döndürse de geri geleceğinden şüphen olmasın."

"Yine de teşekkürler Jimin. Bu fazlasıyla işime yarayacak. En azından böyle bir durumdayken zaman kazanmama yardım edeceksin."

Gülümsediğinde gözleri kayboldu. Ardından omzuma vurarak dostça devam etti.
"Bir şey değil..."

Jimin'in yaptıklarını ve yardımlarını anlatınca omzunu düşürdü. Pole anlattığım her şeyi en ince ayrıntısına kadar dinledikten sonra kafasını sallayarak konuşmaya başladı.

"Senin burada yaşadığını biliyor. Tekrardan gelecektir, bu yüzden buradan gitsen iyi olur."
"Nereye gideceğim? Üstelik sen ne olacaksın!"

Saçlarını kaşıyarak düşündü. Bu yıldız meseleleri onun alanındaydı değil mi?

Burada ona patronluk taslayamazdım. En azından taslamasam benim açımdan daha avantajlı olurdu.

"Yakın arkadaşının adı neydi..."
"Hoseok mu?"

İşaret parmağıyla beni göstererek atıldı.
"Hah işte Hoseok! Bir süre onda kal ve hiçbir şeyden bahsetme. Ben Hamal ile başa çıkabilecek güçteyim, merak etme."

"Emin misin? Eskisinden daha güçlü olduğunu söylemişti. Onunla savaşamayacağını da ekledi üstelik?"

Sorduğum soruya karşılık sırtını dikleştirerek konuştu.

"Her ne kadar güçlenmiş olursa olsun konumum ondan daha üstün. Bu nedenle de ondan daha güçlüyüm. Vindemiatrix, UY Scuti'den sonra evrendeki en güçlü ve büyük yıldızdır."

Gözlerimi büyüterek sordum.
"Yani sende UY Scuti gibi bir yıldızların başısın."

"Her nasıl söyleniyorsa evet."
Kafamı iki yana salladım.
"Sizin şu yıldız işleriniz benim kafamı karıştırıyor."

"Kafanın karışması doğal. Hoseok'un yanına git ve benden haber gelinceye kadar orada saklan. Seni koruyacağım Yoongi. Ölmene izin vermem."

Yanımdaki koltukta biraz daha yaklaştı ve ellerini yanaklarıma yerleştirdi. Ne yaptığını anlamak istercesine kaşlarımı çattığımda eğilerek oldukça masum olduğunu düşündüğüm bir hareket yaptı.

Dudaklarını nazikçe dudaklarıma değdirip geri çekildi. Sanırım hangi hastalığa yakalandığını iyi araştırmış olmalısın, Pole.

~

Hoseok'un kapısını çalarak bekledim. Çok geçmeden açtığında saçı başı dağılmıştı.

Yeni uyandığını anlamamak için kör olmam gerekirdi sonuçta. Onu tatlı uykusundan uyandırmış olmanın verdiği mutlulukla, başımdaki belayı tamamen unutup kıkırdadım.

"Uyandırdım sanırım."
"Bu saatte... Burada ne arıyorsun Yoongi?"

Omuz silkerek kapıyı ittirdim ve içeri girdim. Ona dönerek rahatça konuştum. Rahat olabilirdim değil mi? Sonuçta arkadaşımın eviydi.

"Evde durumlar biraz karıştı da. Bu gecelik sende kalacaktım."
"Tabi geçsene kapıda dikilme..."

Kaşlarımı yukarı kaldırdım.
"Zaten içeriye geçtim Hoseok. Uykulu olduğundan algılayamıyorsun galiba?"

Hoseok sürekli kırpıştırdığı gözlerini kapalı tutmaya karar verdiği için göremiyordu doğal olarak önünü. Cümlemle birlikte tek gözünü açarak ağzını da araladı ve şaşkınca bana bakarak kafasını salladı.

"Ne ara içeri geçtin? Her neyse, ben sana yastık ve pike getireyim..."
"Harika olur, teşekkürler."

Ağır ve yalpalayarak yürümesi sabırsızlığımı tetikliyordu resmen. Yeni uyandığı için bu uyuşukluğunu göz ardı etmeliydim, sonuçta bana yardım ediyor.

Koltuğa oturduktan sonra aklıma direk Pole geldi. Zaten ne zaman aklımdan çıkıyordu onu da bilmiyordum. Yine de onu merak ediyordum ve onun için endişeleniyordum.

Bana ne olduğunu tahmin edebiliyordum ancak bu doğru gelmiyordu. Aynı dünyaların insanı bile değildik ki 'ayrı dünyaların insanlarıyız' cümlesi ilk defa bana bu kadar anlamlı gelmişti.

Yine de onun bilmesi gerektiğini düşünmüş ancak ondan hoşlandığımı nasıl söyleyebileceğimi veya gösterebileceğimi bulamamıştım.

"Al bakalım koca oğlan."
Kafama atılan yastıkla kaşlarımı çattım. Benimde saçlarım dağılmıştı şimdi! Yastığı kafamdan çekerek ona döndüm.

"Fırlatmasaydın iyiydi."
"Ne demek her zaman. Şimdi uyuyorum, eğer tekrar rahatsız edersen ağzını burnunu kırarım Yoongi."

Arkasını döndü. Birkaç adım atmıştı ki yeniden bana dönerek ciddiyetini korudu.

"Çok ciddiyim. Ağzını burnunu kırarım yani."
Ona yanıt vermek yerine telefonumu çıkartıp ekrana göz gezdirdim.

Salonda bir başıma kalmanın verdiği rahatlıkla Pole'un fotoğrafları ile dolu galerime girdim. İzin verdiğim gibi benim telefonumdan bolca fotoğraf çekilmişti.

Fotoğrafına bakmayı sürdürdüm.
"Umarım iyidir ve iyi olur..."

Kutup Yıldızı #Wattys2019Where stories live. Discover now