Ep 12

82 30 0
                                    

Pole'un saçlarıyla oynuyorken, bir yandan da anlatmaya başlamıştım bile.

"Bundan birkaç yıl öncesine kadar yıldızlara karşı herhangi bir ilgim yoktu. Yani genelde gökyüzünde parlayan noktalar olarak görüyordum ancak sonradan babamın bana anlattığı yıldız masalıyla sevmeye başladım."

Hafifçe kıkırdadım ve devam ettim. Bir yandan da elini sıkı sıkıya tutuyordum.

Bu yaptığımın işe yaramasını ümit ediyordum çünkü ışığı sönmek üzereydi. Işığının sönmesini istemiyorum benim yüzümden.

"Bahsettiğim yıldız masalı ise sadece bir efsaneden ibaret. Aynı senin gibi masum bir yıldız yeryüzüne düşmüş ve aşkını aramaya başlamış. Gerçi aşkını bulmasına rağmen adam onu sevmemiş ancak hikayenin sonu pek de önemli değil. Aynı deniz kızı efsanesine benziyor işte."

Kafamı koltuğa yaslayarak Pole'un saçlarıyla oynamaya devam ettim. Gözlerim kapanana kadar onunla sohbet etmeye düşünüyordum.

Öyle de yapmıştım. Uykum gelene kadar, konuşmaktan yorulana kadar umut dolu bir şekilde sohbet etmiştim onunla.

İşe yaraması için dua ederek...

~

Gözlerimi araladığımda her yerim tutulmuştu. Suratımı buruşturarak doğrulmaya çalıştığımda kucağımda yatan Pole'u hatırladım.

En son sabaha doğru çenemin kopacağını hissetmiş ve dinlenmek için gözlerimi birkaç dakikalığına kapatmıştım. Uyuyakalmış olmalıyım.

Yine de aklıma gelmesiyle birlikte bakışlarımı ona çevirdiğimde gülümseyerek bana baktığını fark ettim.

"Yah! Ne kadar korktuğumun farkında mısın!"
Onu böyle görmenin verdiği mutlulukla biraz bağırmış olsam da kafa sallamakla yetinmişti.

"Biliyorum Yoongi. Farkındayım."
Doğrulmasına yardım ettikten sonra saçlarını toplayarak boynundaki ışığı gösterdi.

Eskisinden daha parlak yanması gülümsememe neden olmuştu. İşe yaramış olmalıydı. Sevdiğim kitabın kendi yıldızımın hayatını kurtaracağını nereden bilebilirdim.

"Beni kurtardın."
"Neden daha önce söylemedin?"

Kaşlarını çattı.
"Neyi?"

"Seninle ilgilenmediğimde enerjinin biteceğini ve ışığının söneceğini."

Bakışlarını yere indirdi ve ayaklarıyla oynamaya başladı. Kafamı aşağı yukarı sallayarak konuşmaya devam ettim.

"Pekala, ancak bundan sonra kendinle ilgili hiçbir şeyi saklamanı istemiyorum. Az daha ölüyordun!"

Hemen sonrasında elimi enseme atarak kaşıdım.
"Sana bir telefon almalıyız. Benimle iletişim kurabileceğin bir şey olmalı."

"Televizyonda insanların taşıdığı küçük şey mi? Evet ondan istiyorum!"

Benimle böyle muhabbet edebiliyor olmasının verdiği güvenle gülümsedim.

"Evet, o insanların taşıdığı küçük şey."

~

"Senin telefonundan aynısı bende de var artık Yoongi!"

Keyifle konuşan Pole'u inceledim. Sessiz durduğu zamanlarda gerginleşiyordum. Bu nedenle her zaman o enerjisini hayatımda tutmasını istiyordum.

Mutlu ediyordu kısmen. Ani aldığımız kararla ona telefon almıştık. Fazla pahalı bir şey değildi, sadece beni arayabileceği bir şey işte.

Telefonu alır almaz evin yolunu tutmuştuk. Yol boyunca elindeki telefonu incelemesi de ayrı bir olaydı. Aklıma gelen şeyle birlikte hızla ona döndüm.

"Sakın her dakika arayayım deme. Sadece acil durumlarda kullanacaksın."

Sırıttı. Bu sırıtış hiç hayra alamet değil. Önüme dönerek ilerlemeye başladım.

Ondan herhangi bir onay almamış olsam da biliyordum. Bana yanaşarak parmak uçlarına kalktı ve kıkırdadı.

"Bununla bende fotoğraf çekebilir miyim Yoongi?"
"Tabi."

Yanıtımdan sonra gözleri parladı resmen.
"O halde galerimi seninle dolduracağım!"
"Galeri demişken..."

Hızla cebimdeki telefonumu çıkardım ve galerime girdim. Ben uyurken Pole kendini çekmişti.

Hem de bir tane değil, bir sürü fotoğrafla doldurmuştu galerimi. Galerimdeki çektiği fotoğraflardan sadece birini ona uzatarak mırıldandım.

"Bunu tanıyor musun acaba?"
Şaşırdı.
"Tanımıyorum! Kim ki bu?"

Kaçmak için yanımdan geçmeye çalışsa da kolundan yakaladığım gibi tekrar yanıma çektim.

"Gel buraya, gel... Ben uyurken telefonumu mu kurcaladın sen?"
"Hayır! Belki biraz. Ah pekala..."

Kafasını yere eğdiğinde omuzlarını eş zamanlı düşürmüştü. Kıkırdayarak fotoğrafa baktım ve omuz silktim.

"Sana ceza vermek zorundayım. Cezanda benden izinsiz telefonumu kurcaladığın için bu ifşanın asla silinmeyecek olması. Silmeyeceğim."

Dedikten sonra telefonumu cebime koyarak ilerlemeye devam ettim.

O da hızla ama küçük adımlarla bana yetişmeye çalışıyordu. Kolumdan tutarak çekiştirdiğinde dikkatimi tekrardan ona verdim.

"Kötü çıkmış sil."
"Silmeyeceğim dedim. Cezalısın, fotoğrafın bende kalacak."

Dudaklarını büzerek çocuk gibi iki yana sallandı. Gülmemeliyim...

"Bana nasıl fotoğraf çekileceğini öğrettin. Telefonum olmadığı için senin telefonunla deneme yapmak istedim. Artık telefonum var."

Elindeki telefonu havaya kaldırarak bana doğru gösterdi.

"Bu yüzden bundan sonra kendi telefonumdan çekeceğim fotoğrafları. Kötü çıkmışım, silmelisin."

Gülümseyerek eğildim ve kafamla tekrardan reddettim. Sileceğimi düşünüyorsa yanılıyordu. Asla silmeyecektim. Cezadan ziyade hatıra kalmasını istiyordum.

"Artık kendi telefonun var diye benim telefonumdan fotoğraf çekmekten vaz mı geçeceksin?"

"Evet! Söz de veririm hem, o yüzden siler misin?"
Dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Silmiyorum. Sende söz vermedin kabul edeceğim. Benim telefonumdan da deneme yapmaya devam etsen iyi olur. Ne kadar çok egzersiz yaparsan, o kadar çok gelişirsin değil mi?"

Gözlerini büyüttü.

"Haklısın! Bana öğrettiğin şeylerde en iyisi olmalıyım! O yüzden senin telefonunu da kullanacağım Yoongi!"

Kafamı yana eğerek yüzünü inceledim. Yumuşak bir ses tonumla konuştum.
"Güzel..."

Kutup Yıldızı #Wattys2019Место, где живут истории. Откройте их для себя