Bölüm 1 |Hapishane|

1.6K 57 3
                                    

Keyifli okumalar...



Zümrüt Yeşili
Bölüm 1 {Hapishane}

“Öykü Yıldırım ! Ziyaretçin var.”

   Kafamı rahat olmayan yastıktan kaldırıp beni çağıran gardiyana baktım. Yataktan hızlı bir şekilde doğruldum ve gardiyana doğru yürümeye başladım. Bu sırada diğer mahkumlar da beni izliyordu.

   Gardiyan önden giderken ben de onu takip etmeye başladım. Dört duvar arasında kalmak istemiyordum. Evimi, babamı, arkadaşlarımı, hatta benden nefret eden annemi ve okulumu bile özlemiştim. Suçsuz yere burada olmaktan bıkmıştım artık !

   Gardiyan teker teker elindeki bir sürü anahtarla kapıları açarken ben de onu takip ediyordum. Son kapıyı da açtığında derin bir şekilde nefes alıp verdim. Biraz daha yürüdükten sonra sonunda görüş odasının önüne geldiğimizde gardiyan kapıyı açıp benimle beraber içeri girdi.

   Gelen kişilere baktığımda en yakın arkadaşım Selin ve babamın olduğunu gördüm. Sarılmak ve yakın temas yasak olduğu için direkt karşılarına oturdum. Buraya geleli altı hafta beş gün olmuştu ve ben bazı şeyleri öğrenmiştim.

   Babam ve Selin buraya izin verdikleri her zaman gelirlerdi. Eskiden zaten çok kısa olan görüşme süresini ağlayarak geçirirlerdi fakat şimdi sadece gözleri dolu doluydu ikisinin de.

“İyi ki geldiniz.”

   Buruk bir şekilde gülümsedim. Benim için surat asmalarını istemiyordum.

“İyisin değil mi kızım ? Bir isteğin var mı ?”

Var, mesela bu lanet yerden kurtulmak gibi...

“Hayır, yok. Gayet iyiyim baba.”

“Kanka sana bulaşan yok değil mi ? Valla suç işler gelirim yanına, birlikte döveriz.”

   Dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. Bu kız beni ölümün eşiğinde bile olsam güldürebilirdi. Böyle potansiyeli olan bir kızla arkadaş olduğum için gerçekten çok mutluydum.

   Selin benim çocukluk arkadaşımdı. Yaşadığım şeyleri tamamen bilen, beni anlayan sayılı kişilerden biriydi.

“Senden beklerim.”

   Gerçekten de beklerdim. Diyorum ya, kızda ki potansiyel kimse de yok.

   Biraz daha sohbet ettikten sonra gardiyan zamanın dolduğunu söyledi. Zaman doldu. Artık tekrar ruh gibi olmaya devam edebilirim.

   Onlarla vedalaştıktan sonra tekrar gardiyan ile geldiğim yere geri döndüm. İçeri girdiğimde tekrar birçok yüz bana dönmüştü. Burada ki en genç ve altı hafta olmasına rağmen üstüne kalan suçu inkar eden tek kişi bendim. Nasıl inkar etmem ki ? Üç yıl hapis istemiyle yargılanmıştım. Hem de suçsuz yere ! Tek suçum o gün, o saate, orada olup o adama yardım etmemdi. Ben daha ne olduğunu anlayamadan, o adamı bıçaklamakla suçlanmıştım.

   Bıçağın üstünde yağmur yağdığı için parmak izi bulunamamıştı. Orada kamera yoktu. Yakınlarda bir tane varmış ama o da o gün çalışmıyormuş.

   Neden ben suçlandım bilmiyorum. Bıçaklanan adam ölmüş. Her ne kadar suçsuz olduğumu anlatmaya çalışsam da, iyi bir avukatla cezayı ancak üç yıla kadar düşürebilmiştik. Ortada kanıt yok ama suçlu var !

   En küçük bir olayda bile haksızlığa gelemeyen ben, resmen işlemediğim bir suç yüzünden hapis yatmak zorunda kalmıştım. Saçmalık !

   Buraya geldiğimden beri çoğunlukla yaptığım gibi tekrar bana ait olan yatağa uzandım. Burada kimse ile konuşmuyor, gerekmediği sürece ağzımı açıp bir laf bile söylemiyordum.

   İlk geldiğim günlerde yanıma dört yıldır burada olan Elif adında bir abla gelmiş ve benim suçumun ne olduğunu sormuştu. Ben de ona her şeyi anlatıp suçsuz olduğumu söylemiştim.

   Elif abla sıcakkanlı ve iyi birine benziyordu. Tabi, burada olan kişiler ne kadar iyi olabilirse.

   O bana inansa da, ben onunla konuşurken bizi duyan birkaç kişi yalan söylediğimi düşünmüştü. Zaten üç yıl hapis yatacağım, neden yalan söylemek istiyor olabilirim ki ?

   Gözlerimi kapattım ve o sarışın adamın ve diğerinin kavgasının gözlerimin önüne gelmesini sağladım. Merakımın bir gün başıma büyük bir dert açacağını biliyordum ama böylesine bir dert olacağını düşünmemiştim. Sadece o adama yardım etmek istemiştim fakat onu bile başaramamıştım. Başarsam hem bu durumda olmazdım, hem de birinin hayatını kurtarmış olurdum.
Burada her gün daha fazla içime kapandığımı hissediyorum.

Muhtemelen bu yerden çıktığımda, eski ben olmayacağım.

   Aradan aylar geçmişti. Doğruyu söylemek gerekirse bir süre önce saymayı bıraktım. Burada günler hep aynı şekilde geçiyor.

   Hapishanede kurallar var ve sen bunların hepsine uymak zorundasın, okulda ki gibi. Her şeyin belli bir yeri ve zamanı var, okulda ki gibi. Ben kendimi berbat hissediyorum, okulda ki gibi.

   Babam son aylarda buraya çok az gelmeye başladı. Ayda bir veya iki kere ancak geliyor. Selin ise iki ay önceye kadar hep geliyordu. Ancak iki ay önce ailesi ile yurt dışına gitmesi gerektiğini söylemişti. Bana çok fazla burada kalmak için ısrar ettiğini ama ailesinin bunu kabul etmediğini söylemişti. İyi ki de kabul etmemiş. Yoksa tek benim değil, kızlarının da hayatı hapishanede geçecekti. Kızın buraya gelmediği gün yoktu !

   On dokuz yaşıma girmiştim. Gençlik dönemimin belki de en güzel zamanını dört duvar arasında geçirecektim. Saçma sapan bir yanlış anlaşılma yüzünden bunları yaşamak, her zaman hayata pozitif bakan beni olumsuzluğa itiyordu.

   En çokta son bir aydır gerçekten eski benden eser kalmamış gibiydi. İçine kapanık, asi, her zaman ifadesiz bir yüze sahip olan bir kız olmak istemiyorum. Ancak adaletsizlik, beni buna zorluyor.

   Herkes avluda iken ben de biraz olsun kendime gelmek için tuvalete doğru yürüdüm. Aynanın karşısına geçip avuçlarıma doldurduğum suyu yüzüme vurdum. Bunu birkaç kez daha tekrarladıktan sonra aynada ki yansımam ile bakışmaya başladık. Bu aralar gerçekten zayıflamıştım.

   Bir süre kendime baktıktan sonra arkamı dönmek için bir hamle yapacakken tuvalete birilerinin girdiğini gördüm. Arkamı dönüp baktığımda, onların buranın 'belalılar' adıyla anılan kişiler olduklarını gördüm. Üç kişilerdi ve Elif abla onlara bulaşmamam gerektiği ile ilgili uzun bir konuşma yapmıştı. Benim de zaten öyle bir derdim yoktu. Ben kim, belalı bir kız gurubuna kafa tutmak kim.

   Tuvaletten çıkmak için kapıya doğru yürürken, içlerinden biri beni kolumdan tutarak durdurdu. Ben de şans olsa burada olmazdım zaten.

“Hey, sarışın ! Nereye gittiğini sanıyorsun ?”

“Avluya.”

   Benim cevabım onların yüzünde alaylı bir gülümseme oluşmasına sebep oldu. Ne dediysem !

“Biz de biraz eğlenmek istiyorduk.”

   Eğlenmek mi ? Bu cümleyi genelde sapık erkekler kurmaz mıydı ? Bunlar erkek olmadığına göre, o zaman kesin sapıklar.

   Kolumu tutan kişi ben daha ne olduğunu anlayamadan bana sert bir yumruk attı. Ben yumruğun etkisi ile yere düşerken, kız durmayıp karnıma bir tekme attı. Karnımı tutarak acıyla inlemeye başladım. Bir kaç tekmeden sonra beni döven kıza diğer kızlar eşlik etti. Vücudumun birçok yerine saplanan acıyı tarif etmem imkansızdı.

   Benim bilincim kapanmak üzereyken kızlar yeterli bulmuş olmalılar ki, yavaş yavaş tuvaletten çıktılar. Bunu uzaklaşan adım seslerinden anlıyordum. Çektiğim acıya dayanamayarak gözlerimi kapatıp kendimi karanlığa bıraktım.

   İçimden bir ses, çektiğim acının bununla sınırlı kalmayacağını söylüyordu. Ve bundan sonra, hayatımın eski hayatımdan tamamen kopacağını da biliyordum.

(Bölüm Sonu)

ZÜMRÜT YEŞİLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin