2.6

2.3K 287 430
                                    


Bir şeyi merak ediyorum Mark mı daha soft Donghyuck mu

⚫⚪⚫

“Bir bardak daha su getirir misin?” Sinirle elimde kalan boş bardağa baktım “Fil misin sen Mark?”

Mark gözlerini devirip beni biraz mutfağa ittirdiğinde ne kadar sinirle ayağımı yere vursam da mutfağa ilerledim “Hayır,tamam.” dedim hırsla “Çok su içmek iyidir güzeldir.”

Sesimin içeri gitmesi için biraz bağırdım “Ama ülkeye de biraz su kalsın be adam!”

“Çok konuşma.” Elime aldığım suyu çok konuşma demesi yüzünden Mark'a uzatırken anî bir hareketle bardağı aşağı çevirdim “Siktir!”

Mark üzerine boca olmuş soğuk su nedeniyle ıslanan kıyafetlerini tenine değdirmemeye çalıştığında ona sırıtarak bakmaya devam ediyordum.

“Gerçekten sana inanamıyorum.” Neden bu kadar telaşa girdiğini anlamamıştım bir bardak suydu sonuçta “Bana t-shirt getirsene bir tane.”

Kaşlarım kalkarken anında çatılmıştı “Burada değiştirmeyi düşünmüyorsun herhalde.”

Kafasını onaylar anlamda sallarken odaya ilerledi, arkasından ilerledim. Neden bir anda beni kölesi gibi kullanmaya başlamıştı?

Sürekli neden dediğimi ve soru sorduğumu fark ettiğimde daha da sinirim bozulmuş bir şekilde içeri girdim.

“Amacın ne Mark?” Dolaptan yeni giyebileceği kıyafetleri tek eliyle asılarak alırken bana bakmamıştı bile “Ne amacı?”

“Yüz kere sanırım kapı çalıyor diye kaldırdın sonra da yok susadım, hap içeceğim gözlüğüm nerede, yoruldum.” Mark bana hızlıca dönerken güldü “Bu odada kal desem kalacak mıydın sanki?”

“Ne?” Onun üzerini giyineceğini anladığımda sesini duyabileceğim şekilde arkamı döndüm “İçerideki kızın sana numarasını vermesinin nedeni arkadaş olmak falan değil.”

“Vermedi.” dedim hızla direterek “Düşürdü.”

“Hyuck aptal mısın?” Gülmüştü ama sinirleri biraz bozuk gibiydi “Kız basbaya sana numarasını verdi.”

Mark'ın söylediğini düşündüm mantıklıydı, çünkü ilk dışarı çıktığım günlerde de beni dilenci sanan bir kadının parasını düşürdüğünü düşünmüştüm. Sanırım böyle şeyleri anlamada pek başarılı değildim.

“E iyi de, bana numarasını vermesi kötü bir şey mi?” Omzumdan tutup kendine çevirdiğinde giyindiğini anlayıp yüzüne baktım “Değil ama bu seni beğendiğini gösterir Donghyuck.”

“Ama bu da kötü bir şey değil.” Kaşları çatıldı bu kadar diretmem onu germiş gibiydi “Sonuçta sen de beni beğenmiyor musun?”

Merakla sorduğum soruya karşı gülüp beni yavaşça kendine çekti aradan saniyeler geçmişken kollarının birini belimde diğerini sırtımda hissetmem geç olmamıştı “Ama ben senin sevgilinim.”

“Gel içeri geçelim.” Ayrılıp elimi tuttuğunda gülümsedim “Gerek yok, uyuyacağım.”

“Yapma ama.” dedi Mark iki elini yanaklarıma yerleştirirken “Saçma sapan bir kıskançlık içerisine girdim özür dilerim.”

Empati yapınca aslında pek de saçma olmuyordu “Sen haklısın.” Kafasını nazikçe iki yana salladı “Hayır, sen haklısın.”

Yatağa otururken ona baktım “Burada durup kim haklı kavgası mı yapacağız Mark?” Elimden tekrar tutup kaldırdı anladığıma göre yanında duran ve iletişime geçtiği insanla temas içerisinde olmayı seviyordu.

“İçeride de yatarsın gel.” Beni kapıdan çektiğinde cebimden yatağa düşen deftere baktım, artık bu defter benim için ayrı bir seviyeye ulaşmıştı. Her an bir şey olabilir diye yanımdan ayırmamayı tercih ediyordum.

“Nasıl yatacağım?!” Dinlemeden koltuğa oturdu, hepsinin garip bakışlarının üzerimizde olduğunu hissediyordum, aslında diğer ikisini de Mark'ın beni çiçek bahçelerine götürdüğü gün gördüğümü fark ettiğimde Mark beni yanına çekmişti.

Kafam onun dizlerine düşerken bedenimi yan bir şekilde uzatmamı sağladı “Dağılımları yapıp gidelim bence.”

Kızlardan biri konuştuğunda yüzümü onun karnına doğru dönüp daha rahat yattım, söylerken uykum yoktu ama şimdi gelmişti.

Elini saçlarımda hissettiğim an saçlarımla oynaması göz kapaklarımı daha da ağırlaştırdı ve artık konuşmalar biraz daha uzaktaymış gibi gelmeye başladı sanırım uykuya dalmak üzereydim.

Çalan zil sesi irkilmeme neden olduğunda başka biri kapıyı açmak için ayağa kalkmıştı, Mark beni rahatsız etmek istememiş olmalıydı.

“Mark?” Yukhei'in sesini duyduğumda gülümsedim ama ardından bir topuklu sesi odayı doldurmuştu.

“Konuşalım.” Mi Na'nın sesiyle gözlerimi açıp yattığım yerde oturur hale geldiğimde Mark'ın kolu üzerimde olduğu için hâlâ bana sarılıyordu “Sadece dördümüz.”

Mı Na'nın elinde mektuba benzer bir şey gördüm ama konuşmamaya yemin etmiş gibiydi.

“Mi Na senin eski sevgilin değil mi?” Aralarındaki erkeğin şaşkın sorusuna cevap vermek için ona döndüm “Olabilir.” dedim hızla “Ama benim de arkadaşım.”

Ortamda hiç ses çıkmazken sadece Mi Na tarafından sürüklendiğimi anlayabiliyordum, Yukhei ve Mark da peşimizden geliyordu.

“O ne?” dedim elindeki mektubu işaret ederken “Mektup.”

Mark gözlerini devirirken Yukhei gülmüştü ama Mi Na pek o modda durmuyordu, normalde özenli duran saçları biraz dağılmıştı ve sık nefesleri koştuğunu gösteriyordu.

“İntihar mektubu.” dedi beyaz ve pek de aydınlık olmayan odada hafifçe parlayan kağıt parçasını benim avcuma bırakırken “Babana ait.”

⚪⚫⚪

⚪⚫⚪

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


⚫⚪⚫

how to train your donghyuck | markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin