"Vazgeçiyorsun," dedi ellerimi bırakıp.

"Hayır, Bora. Vazgeçmenin yakınından bile geçmiyorum. Dinlemiyor musun söylediklerimi?"

"Dinliyorum ve açıkça pes ettiğini görebiliyorum. Seni en başından uyarmama rağmen dinlemedin beni, kafanın dikine gittin, bak şimdi ne oldu! Sana boşuna uğraşma demiştim ama sen... Sen!"

"Yapma Bora," dedim panikle.

"Sana inandım. Bana her şeyin daha güzel olabileceğini söylediğinde inandım. Şansa bakın ki dediğin gibi oldu! Her şey daha güzel oldu, ama sen şimdi vazgeçiyorsun. Neden? Anlamıyorum Armağan. Gerçekten ne oldu şimdi? Benim acılarımın bizimle ne ilgisi var, söyler misin bana!"

"İki ayda senin için birçok şeyin değiştiğinin farkında olmadığımı mı sanıyorsun? Günden güne nasıl değiştiğini, en azından değişmek için nasıl çabaladığını görmediğimi mi sanıyorsun? Sana bu yüzden daha fazla âşık oldum Bora. Beni, bizi, her şeye rağmen denemeye değer bulduğun için kalbimi özgürce kaptırdım sana. Ama sen sürekli geçmişin hayaletleriyle boğuşmaya devam ediyorsun ve ben bu hayaletleri tek başıma kovalayacak kadar güçlü değilim. Bir ben yetmem, anlamıyor musun? Önce senin geçmişinden kopmak istemen gerekiyor. Bunu yapıyor musun? Gerçekten Mine'yi ve yaşanan her şeyi geride bırakmak istiyor musun? Hadi, bunları bir kenara bırak ve bana söyle; seni sevmemi kaldırabileceğine inanıyor musun?"

"Evet," dedi önce ama hemen sonra, "Hayır," dedi cılız bir sesle. "Bunu yaptığına inanamıyorum," diye mırıldandı. Gözlerimin içine bakan gözleri alev almıştı. Kızıyordu bana. Kaçmasına, kalkmasına müsaade etmeden bir kere daha tuttum ellerini.

"Anlıyorsun beni. Anladığını biliyorum ve Bora, hem kendimize hem de birbirimize karşı dürüst olalım lütfen. Geçmişinden kopmak istemiyorsun. Kendini suçladığın için onu, onları bırakamıyorsun. Unutmamak zorunda olduğuna, cezanın bu olduğuna inandırmışsın kendini. Bugün anlattıklarından çıkarabildiğim tek sonuç, temiz bir kalbin büyük bir yara aldığı. Bu kadar. Suçlanacak doğru düzgün kimse yok ortada."

"Biliyordun," dedi. "Bir kayıp yaşadığımı biliyordun. Detayları bilip bilmemen önemli değildi. Buna rağmen yanımda olmak istedin ama şimdi diyorsun ki buna katlanamam."

"Şimdi diyorum ki; beni sevmene rağmen bunu kabul etmiyorsun çünkü korkuyorsun. Onu sevemediğin için kaybettiğini düşünüyorsun ve içten içe beni sevmenin bir suç olacağına inanıyorsun. Söyle Bora. Beni sevdiğini söyle. Yanında olmamın seni yıpratmadığını, yıpratmayacağını ve her şeyin güllük gülistanlık devam edebileceğini söyle."

Bir kez daha ellerimi bıraktığında her şeyin bittiğini anladım. İkimiz içinde doğru olanı yaptığımdan emin olsam da Bora'nın bakışlarındaki hayal kırıklığını görmek canımı yakıyordu. Açıkçası bu noktaya geleceğimizi düşünmemiş, hatta bundan içten içe kaçınmıştım. Şimdi fark ediyorum ki bundan bir kaçış yoktu.

Bora özgürce beni sevdiğini kabullenmediği, bu sevgiyi özgürce yaşamadığı sürece biz diye bir şey olamazdı. En azından kalıcı olmazdı.

Şu anda, her şey bu kadar sıcakken söylediklerimin ne anlama geldiğini idrak edemediğini biliyordum. Düşündükçe, zaman geçtikçe bana hak verecekti. Bunun şimdi gerçekleşmeyeceğinden emindim ve istemesem de bu beni derinden yaralıyordu.

Eğer bugün, bu gece bu adımı atmasaydım, bu konuşmayı yapmasaydım zaman geçtikçe birbirimizi tüketeceğimizi görebiliyordum. O benden uzak olduğu her an hayaletleriyle savaşırken, ben bunun farkında olarak huzurlu olamayacaktım. Yarım bir Bora'yla uzun süre devam edebilmem mümkün değildi. Bende insandım ve bir yere kadar mantıklı davranabilirdim. Er ya da geç duygularıma yenik düşecek ve Bora'dan onun verebileceğinden daha fazlasını istemeye başlayacaktım. Aynı Mine gibi...

Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now