BÖLÜM 5/2

12.7K 818 16
                                    

Upuzun bir bölüm sizlerle. Keyifli okumalar. <3

***

Karanlık, hareketsiz ve kıvrımlarla dolu o uzun yola saptığımızda Türkbükü'ne gittiğimizi anlamıştım. Buradan daha önceki geçişimde akşam beş saatleriydi. Etrafımızı saran ağaçları görebildiğim gibi diğer detaylara da kolaylıkla dikkat edebilmiştim. Oysa şu anda yolu, yalnızca arabanın farlarından uzanan ışık aydınlatıyordu. Bir de dolunaya doğru dönen ayın cılız ışığı. Radyo hiç açılmamıştı. İkimizden de çıt çıkmıyordu. Biraz zorlasam kendimi önce kendi nefesimi sonra da Bora'nınkini duyabilirdim belki. Ama düşüncelerim o kadar savruktu ki kendimi bile anlamakta zorlanıyordum. Motorun sesi dolduruyordu kulaklarımı, bir de kalp atışlarım... O çarpıntıyı duyuyor muydum yoksa yalnızca bir histen mi ibaretti? Emin olamıyordum. Ellerim stresten gittikçe nemleniyor, klimanın bastırmaya yetmediği sıcaklık yüzünden alnımda hafiften biriken ter saçlarımın sönmesine neden oluyordu.

Onunla daha önceden de uzun, sessiz dakikalar geçirdiğim için şu anki halimize alışmış olmam gerekirdi sanırım ama hiçbir şey aynı gelmiyordu. Konuşması için onu dürtmek, kışkırtmak, bana bir tepki vermesi için zorlamak istiyordum. Suskunluğunu algılamakta zorlanmasam da kabul etmek artık zor geliyordu. Bir kere duymuştum sesini. Üç kelimeyi geçen cümlelerini dizmişti önüme. Sesine şimdiden aşinaydım. Kalın, tok, derinden gelen o erkeksi ama kabalıktan uzak tonuna... Tekrar duymak istiyordu o sesi, tatmin olmaktan çok uzak olan kulaklarım. İnsanoğlu yetinmeyi bilmezdi ya... Yetmiyordu bana da işte. Bir kere bal çalmıştı ya ağzıma, daha fazlasını istiyordu ruhum.

Nasıl olduysa yol bitti, ışıklar yeniden örttü üzerimizi. Derin bir nefes aldım. Kokusu daha da derinlerime işledi. Arabası da onun gibi kokuyordu. Yaz gibi. Sıcak.

Sahilin yanında yer alan barlardan birinin otoparkına girdik. Henüz park etmişti ki emniyet kemerimi çözüp bir çırpıda attım kendimi arabadan. Temiz havaya ihtiyacım vardı. Oksijene. Kafamı toparlayıp, sağlıklı düşünmeye... Varlığı beni dengesizleştiriyordu.

"İyi misin?" diye sordu yüzüme endişeyle bakarak.

Saçlarımı yüzümden çekip ufak bir tebessümle kafamı salladım. "İyiyim."

"Peki..." Bir süre yüzüme sonra da etrafına baktıktan sonra, "Hadi, gidelim," dedi. Sanırım kendini hazırlıyordu. Uzun zamandır görmediği bir arkadaşının karşısına çıkacağını hatırladım. Benimle. Nedensizce ürperdim.

"Burada mı yaşıyor? Yani Türkbükü'nde?"

"Hayır. Evi Bodrum'da, merkezde ama yazları burada kalmayı tercih ediyor."

Başka ne diyeceğimi bilemediğimden kafamı sallamakla yetindim. Sabahları plaj olarak hizmet verdiği duvarların dibine istiflenmiş şezlong ve minderlerden belli oluyordu. Şimdi ise kumların üstünü masalar doldurmuştu. Ama biz kumsala inmek yerine restoranın içine girip, müziğin geldiği yöne, üst kata yöneldik. Merdivenlerin başına ulaşmak üzereyken, kısa boylu, kirli sakallı bir çocuk önümüze çıktı.

"Bora?" Yaşadığı şaşkınlık tamamen sesine yansımıştı.

"Selam, Gökhan."

"Geleceğinden Yankı'nın haberi yok değil mi? Olsa söylerdi."

"Hayır," dedi sadece Bora. Açıklama yapmak istemediğini, hatta burada birkaç saniye daha kaybetmek istemediğini anlayabiliyordum. "Görüşürüz sonra," diyerek beni yanıltmadı ve geçmem için kenara çekilerek beni merdivenlere yönlendirdi. Gökhan denen çocuğun bakışları biz merdiveni tamamen çıkana kadar üzerimizden ayrılmadı. Tanıştırılmamıştık. Umurumda da değildi ama belli ki Gökhan aynı şekilde düşünmüyordu.

Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang