BÖLÜM 10/1

9.6K 690 26
                                    


Oldukça sıcak, nemli, yapış yapış, kalabalık bir Perşembe akşamıydı. Sarp, evden kaçmak için bahane aradığından beni Bodrum'a kadar bırakmış, kendisi dolanıp fotoğraf çekeceğini söylemişti.

Bora'ya önceden haber verdiğim için Geçit'teki işlerini ayarlamış, saat daha sekiz olmadan yanıma gelebilmişti.

Tüm sahili, boylu boyunca yürürken, kalabalığın arasından el ele geçiyorduk ve Bora sürekli yüzüme bakıyor, gülümsüyordu. Ne kadar çekici olduğundan haberi yoktu. O aptal eski tişörtlerinin ona ne kadar çok yakıştığının farkında olduğunu hiç sanmıyordum. Gözlerinin içinin gülmesine hala şaşkınlıkla bakıyor, aramızda olan her neyse bunun sonsuza dek sürmesi için dua ediyordum.

"Gel," dedi Bora birden yolun kenarına çekilip. "Bu akşam burada yemek yiyelim."

"Çok aç değilim," dedim yapacağım konuşmanın verdiği gerginlikle iki lokma bile yutabileceğimi sanmıyordum. Sorun ona açılmak değildi. Sorun bu çabamın boşa gidebilecek olması ihtimaliydi.

"Ama ben açım ve buranın deniz ürünleri çok iyi. Kalamar yemez misin?"

Tatlı tatlı kaldırdığı kaşlarına, o içimi eriten bakışlarına karşı koyabilecekmişim gibi...

"Tamam," dedim gülerek. "Yerim."

Kumsala yürüyüp zar zor boş bir masa bulup oturduk. Birkaç meze, kalamar ve Bora kendisi için balık siparişini verdikten sonra birer tek aldığımız kadehleri tokuşturduk.

"Gecemi aydınlatan sana," dedi neredeyse fısıltı sayılabilecek bir sesle. Tek kelime edemeden gülümsedim. Beni sevdiğini düşünmekten, hatta hissetmekten kendimi nasıl alıkoyabilirdim? Bana bu sözleri söyleyen bir adamın kalbi nasıl boş olabilirdi?

"Sessizsin bugün."

"Yoruldum. Her gün belirli bir düzende sürekli hareket halindeyiz. Sabahları kahvaltı, sonra bir kahve arası. Bahçe sulama, bitki budama vs. Babamla tavla oynuyoruz sırayla. Saat on iki gibi öğlen yemeği hazırlıkları başlıyor. Hemen ardından en az iki ya da üç saat denize gidiyoruz. Eve döndükten sonra duş al, akşam yemeğini hazırlamaya yardım et, sofra kur, yemek ye... O sofrayı topla, bulaşıklarla ilgilen, çay demleyip balkonda en az bir saat sohbet et... Her gün yaşanıyor bu ve benim pilim bitti."

"Yorucu ama çok da keyifli geliyor kulağa," dedi Bora ve ben o an anladım ki fark etmeden büyük bir gaf yapmıştım. Annesini kaybetmiş, babasıyla uzak olan bir adama kalkıp mutlu aile tablomu paylaşıyordum.

"Şikâyet etmiyorum da..." dedim utanarak. Hemen uzanıp elimi tuttu.

"Her zaman olduğu gibi bana her ne anlatırsan anlat bunu en açık haliyle yap. Filtren olmamasına bayılıyorum, bilmiyor musun?" Arkasına yaslanıp denize doğru uzanan birkaç masanın arasından ufka daldı gözleri. "Sadece annem yaşasaydı nasıl olurduk merak ediyorum bazen. Biliyorsun, onu doğru düzgün hatırlamıyorum bile."

Evinde fotoğraflarını gördüğümde anlatmıştı Bora, daha kendisi yedi yaşındayken annesini karaciğer kanserinden kaybettiğini. Yedi yaş bazı şeyleri hatırlamak için çok da az değildi ama böyle bir acıyı yaşamak için çok erkendi.

"Ben... Ben böyle konularda ne diyeceğimi bilemiyorum Bora. Ne desem eksik kalır, yetersiz kalır, boş konuşmuş olurum gibi hissediyorum. Üzgünüm. Bu acıların hiçbirini yaşamamış olmanı dilerdim."

"Bir şey demeni istemiyorum da beklemiyorum da... Aksine, böyle olmanı seviyorum. Hiç politik değilsin biliyor musun? Yerine göre konuşayım, orada böyle şurada şöyle davranayım demiyorsun."

Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin