BÖLÜM 7: HER ŞEYİN SONU VE YENİDÜNYA SİSTEMİ

253 22 19
                                    

BÖLÜM 7: HER ŞEYİN SONU VE YENİDÜNYA SİSTEMİ

Dev pencerelerle çevrili koskoca bir odaydı burası. Oldukça yüksekte olduğumuzu şimdi fark ettim. Buradan neredeyse tüm şehir görünüyordu ama şuanda manzaranın nefesimizi kesmesine izin veremezdik. Başkan Kenobi, odasında ki muhtemelen en rahat olan sandalyesine gömülmüş dışarıdan da oldukça rahat gibi görünmeye çalışıyordu. Biz ise o yapay suratına baktıkça gözlerinde ki yoğun endişeyi çok iyi seziyorduk. Elinde kıvrımlı, buzlu camdan bir kadeh vardı. Işıl ışıl parlayan kadehin içinde kan kırmızısı bir sıvı tüm büyüsüyle dalgalanıyordu. Bunun şarap olabileceğini düşündüm ama asıl önemli olan bu değildi.

Büyük başkanlık odasında beşimiz dışında kimse yoktu. Oysa ben buraya girer girmez yakamıza yapışacaklarından ve işimizin biteceğinden emin gibiydim. Zaten biraz daha oyalanırsak olacağı da buydu. Binanın her yerinde ki siyah çelikten özel askerler buraya doğru hızla yaklaşıyordu. Oluşan kısa süreli sessizlikten sonra başkan direk olarak benim gözlerimin içine baktı. Gözleri grimsi bir maviydi. Bu adamı hemen öldürmekten başka şansımızın olmadığını hissediyorduk.

"Bunların başıma geleceğini tahmin etmeliydim." dedi kulakları sağır eden sessizliği bozarcasına. Sözünü tamamladıktan sonra o kadar çabuk hareket etti ki sadece izleyebildik.

Cebinden çıkardığı mavi bir kapsülü kadeh de ki kırmızı sıvıya attı. Kırmızı sıvı birden bire adeta bir yılana dönüştü. Dalgalandı, titredi ve sanki bardağı çatlatacakmış gibi şiddetle tıslamaya başladı. Tuhaf bir duman çıkardıktan sonra rengi açık pembemsi bir hal aldı. Sonra yoğunlaşmış sıvıyı kafasına dikti. Dördümüz birden hiçbir şey yapamadan sadece başkanın kadehi bitirmesini izledik. Kenobi ayağa kalktı. Sırtını bize dönerek camlara, o büyük manzaraya yöneldi. Ellerini teslim olurmuşçasına havaya kaldırdı.

"Devrim gerçekleşti."

Bu son sözü oldu. Çünkü sözünü tamamlar tamamlamaz belinden çıkardığı bir silahla tam şakağından kendini vurdu.

Bu şok bizi epey bir oyaladı. Artık yaklaşan askerlerin seslerini duyabiliyorduk. Ne yapacağımızı bilemedik. Hiç bir şey yapmamıza gerek kalmadan başkan kendini vurmuştu. Acaba bu bizim için çok daha kötü bir şeyin başlangıcı olabilir miydi ? Ne yapacağımızı bilemeden etrafı kurcalamaya başladık. Başkanın dev masasının üzerinde yeşil kapı işareti olan bir düğme bulduk. Bu düğme kapı kontrolleri ile ilgili gibiydi. Hemen düğmeye bastık ve işe yaradığını fark ettik. Kapılar büyük bir gürültüyle tamamen kilitlendi ve yeşil düğme kırmızıya dönüştü.

Yaklaşık üç dakika sonra ise askerler kapıya dayandı bile. Odada her yeri aradık ama ne başka bir giriş nede çıkış bulabildik. Aslında bu saçmaydı, yani koskoca başkanın odasına tek yerden giriliyor olamazdı ama o anda bunu çok sorgulayamazdık. Mutlaka başka bir çıkış vardı ama biz bulamıyorduk. Aklımıza burada beklemekten başka bir çare gelmiyordu. Ancak sonsuza kadar burada da bekleyemezdik.

Kapı hala zorlanıyordu. Bir süre sonra daha büyük bir şeyle geri geleceklerini tahmin ederek gittiklerini duyduk. Aradan neredeyse bir saat geçti. Hala odada tıkılıp kalmış durumdaydık. Karen bana döndü, "Benim aldığım çürük kokusunu sizde alıyor musunuz ?" Oda gerçekten de bir hayvan ölüsü gibi kokmaya başlamışı. Tamam odada bir ceset vardı ama bu kadar kısa zamanda çürümüş olmasına imkan yoktu. Başkanın cesedine doğru yaklaşınca, cesedin her yerinin çürümüş bir meyve gibi yemyeşil olduğunu gördük. Kulaklarında ki etler erimiş, kıkırdakları ortaya çıkmıştı. Burnundan ve ağzından gelen kanla karışık tuhaf yeşil sıvı şuana kadar kokusunu duyduğum en iğrenç şeydi. Başkanın cesedini ince bir bezle örttük ama hızla çürüyen ceset giderek daha fazla koku yayıyordu. Odada ki dev pencereler açılacak gibi değildi. Havalandırma sistemine dair hiçbir şeyde yoktu. Koku üst seviyeye ulaştı. Öğürüyor, bağırıyor ve nefes almaya çalışıyorduk. Dayanılmayacak gibi olan kokuyu engelleyebilmek için güçlerimiz bir çareydi. Tiges gidip cesede yaklaştı. Üzerinde ki ince ceketi çıkarıp yırtmaya başladı. Küçük topaklar haline getirdi ve cesedin yeşil koku çıkaran sıvısının çıktığı delikleri kapatmak için ölü bedene doğru yaklaşmak zorunda kaldı. Bir topağı buruna tıkadı, diğerini sağ kulağa. Bu işlemi yaparken nefesini tutuyor gibiydi çünkü epey zorlanıyordu, koku ise tarifsizdi. Sonra sıra en büyük delik olan ağıza geldi. Tiges, elinde ki son parçayı da cesedin ağzında tıkmak için eğildiği zaman nefesinin yetmeyeceğini fark etmiş olmalı. Burnunu tıkadığını fark ettik. Elleriyle koca topağı başkanın ağzına sokmak için hamle yaptı ve o anda da nefes almak için kendi ağzını da kocaman açtı. İşte ne olduysa tamda o anda oldu.

KÜRE DIŞI - DEVRİMWhere stories live. Discover now