43.Bölüm - Holometabol

Start from the beginning
                                    

“Artık gidelim mi?” dedi durumdan sıkılmış olmalıydı. Birkaç saniye hepsine göz gezdirdikten sonra kapıya yöneldi. İnci ile onu takip ettik. Diğerleri de elbet geleceklerdi. Bu kadar naz yapmalarının sebebini anlayamıyordum. Birden ıslak bir insanın arkamdan sarılmasıyla kendimi küfür etmekten alıkoyamadım. Sırtıma yapışmış varlık, karnımda bağladığı kollarını kaçmamam için iyice sıkılaştırdı. Bir hain olduğuna şüphem yoktu.  Güçlüydü de pislik. Sarılmasıyla öne savrulup koluma yapışan ıslak kızıl saçlarını görebiliyordum.

“Adriana!” dedim dişlerimin arasından. Kıkırdamakla yetindi. Soluma döndüğümde İnci’ye de Dianna’nın sarıldığını görmüştüm. Bu yaptıkları yakışmış mıydı? Yakışmamıştı. Sonunda benden ayrıldığında arkamı dönüp ona saf öfkeyle baktım.

“Hak ettiniz.” Dianna ile aynı anda aynı şeyi söylemeleri ürkütücü olsa da umursamadım ve ilerlemeye devam eden Ted’e yetişmek için adımlarımı hızlandırdım. Adriana bir koala gibi sırtıma tırmandığından, aramızdaki mesafe biraz açılmıştı. Ona yetişince kafamdaki soruyu sormaya karar verdim.

“Burada bir sürü insan yok muydu? Hepsi neredeler? Bizim sesimizi duymuyorlar mı?” Uzun koridordan sola döndük ve yolun sonunda bir kapı olduğunu gördüm.

“Eğer bayılmamış olsalar duyarlardı.” Cevabı yeterince açıktı fakat aklıma takılan bir şey daha vardı.

“Tek başına mı yaptın?” dedim şaşkınca. “Arkadaşlarımdan yardım aldım.” Daha fazla eşelememeye karar verdim. Kapıdan çıktıktan sonra dışarıda diğerlerini beklemeye başladık. Evde kimseyi görmediğimi sanıyordum fakat bu açıdan koridorun sağ tarafındaki odada yerde uzanıyor olan birçok adamı fark etmiştim. Sabırla 72 saniye boyunca diğerlerinin gelmesini bekledik. En sonunda geldiklerinde Ted cebinden anahtarını çıkardı ve arabasının kilidini açtı. Onun arabasının önünde park etmiş arabadan Martin inince şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Muhtemelen hepimiz şaşırdığımızdan, Ted “Ben haber verdim,” diye açıklamasını yaptı. Yani o bizim her şeyimizi bilirken biz onun varlığından haberdar bile değildik. Martin hızla yanımıza ilerledi ve Adriana’ya sarıldı. Yüzüme bir sırıtış yayılırken yanımda dikilen İnci’ye dirsek atmak için hamle yaptığımda, o çoktan bana dirsek atmıştı bile. Böyle zamanlarda belki de benim ruh eşim İnci’dir diye düşünmeden edemiyordum. İnci romantik çifti yalnız bırakmamız gerektiğini anlayınca beni de alıp Martin’in arabasına doğru sürüklemeye başladı. Ne yazık ki o koca gruptan bunu anlayan tek ikili biz vardık. İnci ön koltuğa kurulunca onunla rahatça konuşabilmek için arka tarafa geçip ortaya kaydım.

“Yakışıyorlar.” dedim sırıtarak. “Bir sarılanımız bile yok Jane…” dedi İnci düşünceli bir şekilde. Hüzünle başımı salladım. Birden “Ben sana sarılırım.” Yüzümdeki ifade umutluydu. İnci aramızdaki sevgiyi tescilleyecek şekilde gülümsedi. Bu duygusal andan çıkmamızın sebebi iki kapının da açılıp iki yanıma Leonard ve Hector’ın oturmasıydı. Sonunda eve gidiyorduk. Neden her şeyi bu kadar ağırdan aldığımız hakkında hiçbir fikrim yoktu. Leonard yavaş bir hareketle kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. Şaşkınlıkla başımı kaldırıp ona baktım.

“Yeterince ıslanmamışsın sen.” dedi gülümseyerek. Tam ona itiraz edecekken İnci’nin kolumdan çekip beni kendine yaklaştırmasıyla susmak zorunda kaldım.

“Şuradaki kız lisedeki sınıf arkadaşım Öykü’ye benzemiyor mu?” Parmağıyla kaldırımda duran bir kızı işaret etti. “Cidden, tıpkı ona benziyor.” Kendi varsayımına başını salladı. Bileğimi ondan kurtarıp sırtımı tekrar koltuğa yasladım. İnci ne yaptığımı kontrol edercesine başını arkaya çevirdi ve duruşumdan tatmin olunca önüne döndü. Başımı sol tarafıma döndürdüğümde Hector’ın düz bir ifadeyle bana bakıyor olduğunu fark etmiştim.

KELEBEKWhere stories live. Discover now