Bora'nın anlattığı kadarıyla sevgi dolu bir babaydı ama... Ne bileyim işte! Bön bön bakmaya devam ettim adamın suratına.

"Erken geldiğime göre siz çıkabilirsiniz oğlum."

"Tamam o zaman, görüşürüz," dedi Bora ve elini belime götürerek beni kapıya doğru yönlendirdi.

"Görüşürüz. Armağan, lütfen bir akşamüstü gel de kahve içelim beraber. Tabii istersen."

"Olur tabii," dedim neredeyse kekeleyerek. "Neden olmasın!" Sus Armağan, sus! Saçmalamaya devam etmemek için dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırıp ofisten çıktım. Bora, kapıyı kapatıp peşimden merdivenleri inerken sessizliğimi korudum. Bora'ya bana haber vermediği için kızmalı mıydım? Ama ona geleceğim tam saati de söylemiş değildim. Hem babası biz çıkarken, erken geldim demişti. Belki Bora'nın da haberi yoktu. Kızmam anlamsızdı. Aslında kızgın da değildim sadece bana her nedense bu ciddi bir meseleymiş gibi geliyordu. Yani ben, Bora'yı bizimkilerle tanıştırdığımı hayal dahi edemiyordum. En azından şimdilik.

"Burada mı kalmak istersin yoksa başka bir yere gitmek mi?"

"Nereye gideceğiz?"

"Açıkçası eve gitmeyi tercih ederim. Tüm hafta sen olmadığın için sabaha kadar çalıştım. Sessiz bir yer ve seninle çok daha mutlu olurum."

Kelimelerinin beni gülümsetmesine izin verdim. "Sarp'a haber verip gidelim o zaman."

"Benimle eve geldiğini duymaktan hoşlanacağını sanmıyorum." Yüzünde muzip bir gülümseme vardı ve bu ona aşırı yakışıyordu. Sanki üzerindeki tüm ağırlık kalkmış ve yeniden genç olmuş gibi. Böyle anlar benim için büyülüydü. Kimsenin el değmesini istemediğim hatta kimi zaman gözlerden bile sakındığım anlardı.

"Her konuda dürüst olduğum tek insan o," dedim tuttuğu elimle elini sıkarken. "Hoşlanmasa da anlayışla karşılamayı biliyor." "Genelde," diye ekledim gülerek.

Etrafında dikildikleri masaya vardığımızda Bora diğerleriyle selamlaşırken ben de Sarp'ın birasından bir yudum alıp, "Biz gidiyoruz," dedim.

"Nereye?"

"Eve. Ve lütfen hemen surat asma. Bora tüm hafta burada sabahlamış. Yorgun ve ikimizde sessiz bir yerde olmayı tercih ediyoruz."

"Geçen seferki dağa falan çıksanız ya..."

"Hadi ama Sarp..."

"Her neyse... Dikkatli ol," diyerek saçlarımı karıştırdı. Bu hareketine gözlerimi devirip yanağından kocaman öptüm.

"Haberleşiriz."

"Gidiyor musunuz?" diye sordu itiraz dolu bir sesle Sinem. "En azından bizimle bir bira içseydiniz!"

Ben lafa giremeden Bora, "Eğer Armağan isterse kalabiliriz," dedi. Kulağıma eğilip, "Saat daha erken. Günlerdir çıkmadın. Benim için sorun değil," diye ekledi.

Gözlerine bakınca doğruyu söylediğini gördüm. İçim sıcacık oldu.

"Bir bira içebiliriz," dedim her ikisine de cevaben. Sinem neşeyle ellerini çırparak garsonlardan birine seslendi.

"Nuri! Bize iki bira!"

Ve böylece masaya yerleştik. Ben bar taburelerinden birine otururken Bora'da hemen yanımda ayakta duruyordu. Hüseyin'in anlatmaya devam ettiği bir olaya kafasını sallayarak tepki verirken bacağımın üzerine koyduğu eli sürekli hareket ediyordu. Bu şekilde kendini mi rahatlatıyordu yoksa bir şekilde aklının bende olduğunu mu gösteriyordu emin değildim, ama bu durumdan fazlasıyla memnundum. Sinem'in, usul usul yanıma yaklaşıp benden Bora'yla yaşadıklarımıza dair dedikodu çıkarmaya çabalaması ise komikti. Bora, durumun gayet farkında olarak sürekli onun çabalarını engelleyip eğleniyordu.

Sen Aydınlatırsın Geceyi (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now