21●Lanet Palen!

13.8K 1.3K 164
                                    

"Ya birşey soracağım." dedim Mina'ya dönerek. Hani şu benim kolumu esir alan tâcın içinden çıkan minnak kız vardı ya, ondan bahsediyorum. "Sen bir çeşit klavuzsun değil mi?"

"Evet?"

"Ve klavuzlar ne yapar?"

"Kullanılan eşya hakkında bilgi verir ve nasıl çalışacağını anlatır."

"Kısaca yol gösterirler yani?"

"Evet?" diyen Mina'yla birlikte gülümsedim. O ise ne demek istediğimi anlamamış bir ifadeyle bana bakıyordu.

"Yani akademiye dönüş yolunu bana gösterebilirsin?"

"Ah hayır bunu yapamam."

"Neden ya?" diyerek elimdeki tozlu kitabı rafa geri koyarak Mina'ya döndüm tamamen. O ise göz bebekleri olmayan yeşil gözlerini gözlerime dikti. Bebeksi yüzü öyle bir ciddiyete bürünmüştü ki bende istemsizce ciddileşerek onun gözlerine baktım.

"Ruhunu görebiliyorum." dedi kadınsı tınılar taşıyan sesini kullanarak. "Çok güçlü ve kutsanmış. Ruhunun varlığı bedenine ağır geliyor, oysa bıraksan herşeyi hatırlayacaksın."

"Ne dediğini anlamıyorum. Dilimizi bildiğine emin misin?"

"Kabullen." dedi esrarengiz bir sesle. "Sadece kabullen." dedi ve bir ışık topuna dönüşerek bileğime sarmaşık gibi sarılmış olan tâca girdi. Sonra da gözden tamamen kayboldu.

"Hey!" dedim kaşlarımı çatıp kolumdaki tâca birkaç kere kapı çalarcasına vurdum. "Neyi kabulleneyim? Lan gelsene buraya!" başımı iki yana sallayarak umutsuzca söylene söylene odayı karıştırmaya devam ettim. "Zaten bana da adam akıllı bir insan denk gelmiyor ki, klavuzu düzgün çıksın. Yok bilmece gibi konuşmalar, yok Drake mı Aaron mu olduğu belli olmayan insanlar, yok ölümsüzlerin garip davranışları,.. İnsanım lan ben insan! Kabullenmişmiş. Sen kabullen arkadaş! Ne o gizemli gizemli konuşup tâcın içine girmeler falan? Hayırdır yani? Kovalayan mı var anlamıyorum ki? Üstelik soruma bile cevap vermedi hayvan."

"Kiminle konuşuyorsun?" diyerek odaya giren Lilia'yla birlikte derin bir nefes verip sakinleştim. Söylenmek iyi gelmişti doğrusu.

"Kendi kendime konuşuyorum." diyerek raflardaki kitaplara geri döndüm. "Geri zekalıyım çünkü."

Lilia "İnandım." diyerek odadan çıktı ve kapıyı kapatmadan merdivenlere yönelerek aşağı indi.

Bende birkaç şeye daha bakıp işime yarayabilecek hiçbir şey olmadığını fark edince odadan çıkıp Taht salonuna geri indim. Lilia da bulduğu eski dönemlerden kalma zırhı üzerine giymekle meşkuldü.

"Bunları nereden buldun?" dediğimde belindeki zırhın iplerini bağlamakla meşkuldü. Kafasıyla ilerideki kapıyı gösterince bende oraya yöneldim. Zırh varsa, silah da vardır.

Lilia'nın gösterdiģi odaya girince büyük ve duvarları sıra sıra dolaplarla kaplı bir odayla karşılaştım. Ortada duran taburelerle birlikte bir spor salonunun soyunma odasını andırmıştı burası. Solumdaki duvarda ise çeşitli kılıç, ok ve yaylar vardı. Ayrıca topuz ve balta bile bulunuyordu. Yere atılmış bir yığın tozlu silaha baktım ve gözüme çarpan ilk kılıcı elime aldım. Sade ama güçlü duruyordu. Ağırlığı iyiydi ve yapısındaki düzlük, ayrı bir hava katıyordu.

Kılıcı belime tabilmemi saglayacak bir kemer ve bu kılıcın kınını da alıp taht salonuna geri döndüm. Lilia'nın yanına yürümeye devam ederken de bir yandan kemeri belime bağlıyordum. Kını da kemere takıp kılıcı kınıma yerleştirdikten sonra Lilia'ya döndüm. Bedenine göre olan siyah işlemeli sert deriden yapılma koyu kırmızı bir zırh vardı üzerinde. Başına da kaskını taktıktan sonra yerdeki ok çantasını sırtına taktı ve yayı da omzundan geçirerek bana döndü tamamen.

"Tadaa! Nasıl olmuşum?" diyerek kendi etrafında dönüp üzerindekilere bakmaya başlayınca bir moda dehâsı gibi baştan aşağı onu süzdüm ve elimle çenemi kaşıyarak bakışlarımı yüzüne çıkardım.

"Beğendim. İşe yarıyor mu bari?" diyerek Lilia'nın karnına bir yumruk atınca, yere düşüp minnak bir panda gibi yuvarlandı.

Lilia "Ne yapıyorsun ya?" diyerek hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalkınca güldüm sessizce.

"Sağlam zırhmış." dedim ve kollarımı yukarıya doğru gerip esnedim. "Gidelim mi?"

Başını sallayarak beni onayladıktan sonra arkasını dönüp çıkışa doğru ilerleyen Lilia'ya güldüm ve bende onun arkasından gittim.

"Ne tarafa gideceğiz?" diye soran Lilia'ya dönmeden ormana baktım ve anka kuşunun bizi ne tarafa götürdüğünü düşündüm.

"Anka kuşu bizi götürürken ağaçların yosunlu kısmı solumuzda kalıyordu, yani doğudayız şu an. Şu ilerideki ağaçların yosunlu kısımları da sağ tarafımızda kaldığına göre kuzeyi sağımıza alıp dümdüz yürümemiz gerekiyor. Kısaca batıya doğru gideceğiz."

"Vay canına." dedi bir süre sonra yüzüme bakarak. "Sen zekisin."

Duraksadım.

"Bugüne kadar beni bir aptal olarak mı görüyordun?"

"Hayır hayır." diyerek kendini savunur gibi ellerini kaldırınca gözlerimi kıstım. Yüzünde kask olmasaydı yüzüne çok güzel bir yumruk atabilirdim. "Zeki olduğunu biliyordum ama bu kadarını tahmin etmemiştim." dediğinde kısaca homurdanıp ormana doğru ilerlemeye başladım.

Birkaç saatlik yürüyüşün ardından güneş tepeye ulaşınca ağrıyan ayakları yüzünden söylenmeye devam eden Lilia'yı daha fazla umursamamazlıktan gelemeyince bur ağacın altına oturdum. O da direk olarak kendini yere atmıştı.

Spor ayakkabı en iyisiydi bence. Rahat ve konforlu bir ayakkabı varken kim babet giyerdi ki?

Korkuyla bir an boş bulunup çığlık atan ve kendi çığlığını bastırmak için elini ağzına kapatan Lilia ile ona baktım. Lilia korkuyla arkamdaki bir şeye bakarken çoktan dizlerinin üzerine çökmüş, eliyle kafasını kapatmaya çalışıyordu.

"Lütfen kafama işeme!" diye söylenen Lilia'yı duyunca sinirle gözlerimi yumup derin bir nefes verdim.

Lanet Palenler!

Element Akademisi《Final》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin