14. Bölüm "Kurgular ve Video Oyunları"

387 79 71
                                    

"İlkokuldayken annem bize sakladığı eski kartpostalları gösteriyordu, hatırlıyor musun? Bir tanesini çıkarıp uzun uzun bakmıştın. Üstündeki o koyu deniz manzarasını beğenmemiştin. 'Ben denizi böyle sevmiyorum, çok karanlık.' deyip sarı keçeli kalemle ufuk çizgisine kocaman bir güneş çizmiştin. İşte bu o kartpostal. O zamanlar bu davranışının anlamını bilemeyecek kadar küçüktüm. Şimdi düşününce anlıyorum.

Sen hoşuna gitmeyen hiçbir şeyi kabullenmezsin. Sevmediğin bir şeyi kendi kaleminle düzeltirsin. Biz oyunlarımıza dalmışken gece oluyor ya bazen, aniden güneş batıyor. Karanlığı sevmezsin sen.

Ben senin elinde yine o sarı keçeli kalemi görmek istiyorum."


-


"Jongin?"

Dış kapı yerine bahçe kapısından çıkıp etrafta tek başına oturan birini aramaya başladım. Diğer kapıdan çıkmış olsa da ordan gidebileceği tek yer yine burasıydı. Eğer bahçe değilse de sahil.

"Mingyu ve Hyeri senin için geldi. Onlar yüzünden böyle davrandığını düşünüp yanlış anlayacaklar."

Büyük bahçenin solunda kaydırak ve salıncaklar vardı. Kalan kısımsa barındırdığı birkaç bahçe mobilyası dışında boş sayılırdı. Bir yandan sağa sola bakınırken burda olması umuduyla boşluğa konuşuyordum.

Yavaş yavaş bahçede yürürken salıncaklara döndüğümde, ayaklarını yere sürterek usul usul sallandığını görüp durdum.

"Jongin?"

Cevap vermeyince yavaş adımlarla gidip yanındaki salıncağa oturdum. Sözlü veya bedensel bir tepki vermemişti. Tek eliyle zincire tutunmuş ayaklarını inceleyip hafifçe hareket ediyordu salıncakta. Başımı ona doğru uzatıp yere eğdiği yüzüne baktım.

"Sana diyorum."

Yüzünü yerden kaldırıp bana baktığında söyleyeceğim şeyi unuttuğum için kısa süre duraksamıştım.

"Neden burdasın?" Zinciri tuttuğu elini diğeriyle buluşturup dizlerine koydu sırtını esnetirken. Sonra yüzünü tekrar bana çevirip umursamazca bir şeyler mırıldandı. "İçeri gir. Hava soğudu."

"Ben de onu diyorum. İçeri girelim. Hava soğudu."

Bir şey söylemek yerine başını geri atıp derin bir nefes almış ve gözlerini sıkıca kapatmıştı.

"Neyin var Jongin?"

"İçeri gir dedim."

"Girmeyeceğim." Ayağa kalkıp oturduğu salıncağın önünde diz çöktüm. "Sen neyin olduğunu söyleyene kadar hiçbir yere girmiyorum."

Ellerimi dizlerinin üstüne koyup gözlerimizin buluşmasını bekledim. O yere, ben de onun yüzüne bakıyordum "Oyun almak için çıktım bugün..."

"Biliyorum. Arkadaşlarının yanına gir."

Sözümü kestiğinde sabrımın taştığını hissetmemle ayağa kalkıp çenesini kavramış ve yüzünü sertçe kendi yüzüme çevirmiştim. Bunu yapmamla gözlerindeki durgun ama tanıdık ifadeyi görüp içime saplanan o garip his yüzünden bir süre sessiz kaldım. Ama uzun sürmemişti.

"Açık konuşacağım. Evet, bundan sonra açık konuşacağım!" Hararetle konuşurken salladığım başımı biraz geri çektim. "Yeniden güldüğünü duyduğumdaki mutluluğumu böyle paramparça etmeye hakkın yok. İki gece telefonda bana ihtiyaç duyduğunu hissettirip, döndüğünde böyle davranmaya hakkın yok!"

Sea FoamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin