-70-

49.7K 1.9K 77
                                    

Cemre:

Ağır adımlarla spor salonuna doğru yürürken, içimde tarif edemediğim garip bir his vardı. Hani bir şeye heyecanlanırsın da kalbin deli gibi atar ya, hah işte şu an tam öyle hissediyorum, ama garip bir şekilde nedenini bilmiyorum. Içeri girer girmez soluğu soyunma odasında aldım. Karşıdan gelen çıplak kadını görmem ile beraber gözlerimi devirdim ve "Bir kere de çıplak dolanmayın ya," diye söylendim. Üzerimi değiştirir değiştirmez, Mert'in her zaman bulunduğu odaya doğru ilerledim. İçeri girmeden önce yüzümdeki gülümsemeyi yüzümden sildim ve öyle içeri girdim.
Mert'in deli gibi kum torbasına vurduğunu gördüğümde, karnımda bir titreme hissettim.
"Mert," dedim cılız ses tonum ile ve yanına doğru yürüdüm. Sırtındaki teri görmemle dudaklarımı dişledim ve kendisini izledim. "Böyle hayatın amına koyayım!" diye bağırıp, torbaya daha da sert vurdu. Bu adamda çözemediğim bir şeyler vardı. "Selam," dedim bu defa yüksek sesle.

Mert kan kırmızı rengine bürünen gözlerini gözlerime diktiğinde, ister istemez ondan ürkmüştüm. "Cemre," dedi hızlı bir şekilde nefes alıp verip ve alnından süzülen teri sildi. "Kusura bakma, geldiğini işitemedim."

"Mert, iyi misin?" diye sorduğumda, genzini temizledi ve "İyiyim fıstık," dedi inandırıcı olmayan bir ses tonu ile. Karşısına dikildim ve normal şartlarda yapamadığım bir şey yaptım; gözlerine baktım.

"İyi görünmüyorsun, Mert. Bir sorunun mu var?"

"Nereden çıkardin, Cemre? İyiyim ben."

"Bak, benim çok arkadaşım yok ama birinin derdi olduğunda anlarım. Konuşmak ister misin?" diye sorduğumda alayla güldü ve etrafına bakıp, "Burası konuşmak için sence doğru bir yer mi?" diye yanıt verdi.

"Şey, bilmem ki. Neden olmasın?"

"Ah Cemre," dedi kısık sesle ve gözlerini gözlerime dikerek, "Bir şeyler içmeye gidelim," dedi.

Bir şeyler içmeye gitmek... Bunu şimdiye kadar bir erkek bana teklif etmemişti. Bacaklarımın titremesini hissetmem ile, kekeleyerek konuşmaya başladım.

"Şey... Biz bugün ders yapmayacak mıyız yani?"

"Yapmayalım be Cemre," dedi ve son bir kez kum torbasına yumruk attıktan sonra elimden tutup, "Gidelim hadi," dedi.

Soyunma odasında günlük kıyafetlerimi giyindikten sonra aynanın karşısına geçtim ve heyecandan soğuyan ellerimi alev alev yanan yanaklarımın üzerine koydum.

Birkaç dakika sonra kabinden çıktım ve gözlerimle Mert'i aradım. "Buradayım fıstık," dedi ve elindeki protein iceceğinden bir yudum alarak yanıma doğru ilerledi. Salondan çıkar çıkmaz, cebinden araba anahtarını çıkardı ve "Nereye gitmek istersin?" diye sordu.

"Bilmem," dedim omuzlarımı silkerek. "Sahile yürüyebiliriz aslında, hava çok güzel."

"İyi yürüyelim o zaman," dedi ve araba anahtarını tekrardan cebine koydu.

Sahile doğru yürürken göz ucuyla ona baktım ve "Anlat hadi," dedim. Bunun üzerine Mert, hiçbir şey yokmuş gibi bana baktı ve "Neyi anlatayım Allah aşkına?" diye yanıt verdi.

"Beni deli ediyorsun!" dediğim anda gülümsemeye başladı ve " O derecede ha? Başını da döndürüyor  muyum?" diye sordu.

Onun kaslarına vurduktan sonra, elimde bir acı hissettim, maşallah hayvan gibiydi. "Ah, çok acıdı," dedi alaylı bir ses tonuyla ve kolunu omuzuma atıp, "Benim yüzümden canını acıtma bal küpü," dedi.

"Bal küpü mü? Kim, ben mi?" diye sorduğumda, Mert yüzüne bir gülümseme yerleştirdi ve çevreye bakınıp, "Başka bal küpü göremiyorum," diye yanıt verdi.

DENIZ'IN RÜZGARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin