Sonra birden anımsadım. Bir adamın çığlığı zihnimin her yerini doldurup kulaklarıma ulaştığında, o anı tekrar yaşadım. Burada kötü bir şey olmuştu ve acilen buradan kaçmayı başaramazsam aynı şey benimde başıma gelecekti.

Ben düşüncelerimle savaşırken tek kaşı havalandı ve kafasını dikleştirdi. Bir şey düşündüğü belli oluyordu ama konuşmamayı tercih etti. Onun yerine sakin adımlarla ilerleyip, tam karşımdaki yerine, soldaki berjere, oturdu.

Gözlerimi ondan ayırmadan, üzerimdeki örtüyü kenara çektim ve ayağa kalktım.

"Nereye?" diye sordu sakinlikle. Sorusu sinirlerimi germişti.

"Ben artık eve gideyim derdim ama, malum..." dedim sinirle. Karşımdaki adamdan korkuyordum ama karşısında sinmemeye kararlıydım. İfadesizce yüzüme bakmayı sürdürürken anlaşılan üslubumu pek beğenmemişti. "Lavaboya gidiyorum."

"Git," dedi tükürür gibi. Hızla yürüdüm ve kapıyı ardımdan sert bir şekilde kapattım.

İşimi halledip, yüzüme soğuk su çarparken gözlerim aynamdaki yansımama takıldı. Kendi gözlerimin içine bakarak solgun görünen tenime dokundum. Gözlerim, her an ağlayacak kadar naif gözüküyorlardı ama içimdeki vahşi ışıltıyı görebiliyordum. Ne olursa olsun kendimden vazgeçmeyecektim. İşime yarar bir şey bulma umuduyla çekmeceleri karıştırdım. Havlu, şampuan, sabun gibi zararsız şeyler dışında hiçbir şey yoktu. Kendimi koruyup, kollayacağım ufak bir şey aradım. Ama yoktu.

O sırada birinin odanın kapısını tıklattığını işittim.
"Kuzey?" dedi bir adam sesi. Nasıl biri olduğunu hayal edemesem de sesinin tonundan onun da Kuzey yaşlarında olduğunu hayal ettim.

"Bir dakika bakabilir misin?" dedi ve ardından ekledi. "Kız nerede?"

Kuzey'in bunları duymamam için adamı dışarı çıkaracağını tahmin ettiğimden hemen musluğu tekrar açtım ve kulağımı kapıya dayayarak dinlemeye çalıştım.

"Bana karışma..." dedi Kuzey sessiz bir şekilde.

"Bu kız daha bir çocuk, üstelik masum. Lütfen bunca yaptığın şeyden sonra bu kızdan hıncını alacağını söyleme bana. Öfkene yenik düşüyorsun! Biz zorla özellikle de bir kadını alıkoyacak insanlar değiliz. Bu savaştığın her şeye ters düşüyor!"

"Çık dışarı!" diye hırladı Kuzey adama.

"Peki. Atakan her yerde kızı soruşturuyor, haberin olsun."

Kapının kapanma sesini duymamla musluğu kapattım. Bu adam kimdi bilmiyordum ama benim masum olduğuma inanması ve beni bırakmak istemesi Kuzey'in düşüncelerini değiştirmişe benzemiyordu.

Kapıyı araladığımda, koltukta oturmaya devam ediyordu. Hiçbir şey duymamış gibi davrandım. Hem ne diye odama gelip duruyordu ki? Buraya gelip, hiçbir sorumu cevaplamayacaksa burada oturmasının anlamı neydi? Midem açlıktan kazınırken başımın döndüğünü hissettim ve yanındaki berjere oturdum.

Kaçırıldığımdan beri hiçbir şey yememiştim. Mide kasılmalarım devam ederken aramızda sonsuza dek sürecek gibi olan sessizliği ben bozmuştum. "Bana yemek getir."

"Ne dedin sen?" dedi sakince. Yine de havaya yayılan o sinsi tınıyı algılayabilmiştim. Her seferinde onu sinirlendirmeyi başardığımın farkındaydım. Ondan korkuyordum da, tehlikenin tanımından daha tehlikeli olduğunu biliyordum. Muhtemelen benden nefret ediyor gibi duran biriyle böyle konuşmamam gerekirdi ama böyle biriydim ben işte. Dengesiz, asi ve içindeki kelimeleri olduğu gibi dışa vuran bir kimliktim.

AV & AVCIWhere stories live. Discover now