1- AV

242K 6.1K 1.4K
                                    


Biliyorsunuz av, iyi avcının ayağına gelir. Doğrudur şüphesiz ama avcı kim, av kim? İşte bu üzerine parmak basılacak bir sorudur baylar.
Dostoyevski

Adam soğuğu sevmiyordu. Kaldırımda yürürken, kruvaze yaka paltosunun yakalarını usulca yukarı kaldırdı ve gece kadar siyah olan saçlarının üzerine bir şapka yerleştirdi. Kıyafetlerine karşı oldukça takıntılıydı. 'Pürüz' olarak tanımladığı en kural tanımayan işlerde bile ipek takım elbisesinin kırışmamasına özen gösterirdi. Kendisine yeni nesil Dapper Don* deniliyordu. Tehlikenin zarafetle birleşmiş haliydi... Sadece bir kez olsun kızı uzaktan görmek istemişti. Belki ona dair bir şeyler bulmak amacıyla, belki de yaptığı şeyin doğru olduğuna emin olmak istemesinden... Ama, ne olursa olsun bu pürüzden kurtulmalıydı.

Sonunda kızın çalıştığın barın kapısının önünde durdu. Nefesinden çıkan beyaz buğu halkaları adamın etrafında dans ediyor, soğuk parmak uçlarını ısırıyordu. Yine de adamın tek bir mimiği dahi hareket etmedi. Üşümedi. Hiç uykuya ihtiyaç duymayan ölümsüz bir yaratık gibi zinde görünüyordu. İçeri girdiğinde; en ufacık bir heyecan, bir endişe ya da ona benzer bir duygu barındırmıyordu içinde. Bazıları onun insan bile olmadığını söylerdi. Kızı gördüğünde de olağan dışı bir şekilde içinde hiçbir insani duygu uyanmadı. Aksine yüzündeki sert ifade güçlendi ve gözlerini karanlık bir nefret bürüdü.

Yaşı kaçtı? 19'mu? 20'mi? Bir gün bile daha büyük olamazdı. Kız ise ondan habersiz, elindeki boş şarap bardağını, neredeyse beyaz bir bezle kurulamakla meşguldü. Beline kadar inen dalgalı, küllü kumral saçlarını açık bırakmış, önüne lekeli siyah bir önlük takmıştı. Artık mekânın kapanmasına çok az bir süre kaldığından olsa gerek, insanlar bir hayli azalmış, dans eden çiftler, arkadaş grupları sarhoşluktan kendilerini birer köşeye atmışlardı. Adam sırtını bir duvara vererek öylece kızı izledi. Karanlık barda kızın yüzünü seçmek o kadar kolay olmasa da ara ara yüzüne vuran spot ışıklardan onu tanımıştı. Resimdekinden çok daha güzel olduğu aşikardı. Onun, bu kızda ne bulduğunu anlayabiliyordu. Ancak nasılsa karar verilmişti ve her zaman olduğu gibi bu 'pürüz' de halledilmeliydi. Kızın hakkında çok düşünmeye gerek yoktu; tanımaya gerek yoktu, bazen başkalarının suçlarını masumlar öderdi. Buna yapabileceği bir şey yoktu. Kızın çıkışını bekleyebilir ve onu ara sokaklardan birinde hızlıca öldürebilirdi. Ya da bir içki ısmarlayıp, kadehinin içine onu yavaşça ve günler sonra öldürecek bir zehir katabilirdi. Bunu şu ana kadar hiç düşünmemiş olduğunu fark etti.

O sırada iri yarı, kirli sakallı birisi kızın yanına gelerek, kolundan tuttu. "Baksana güzelim, evimde büyük bir bar var. Birazda orada bana içki hazırlamaya ne dersin? Ne zaman bitiyor vardiyan?"

Kız iri mavi gözlerini nefretle sarhoş adama diktiğinde, ilk defa gözlerini gördü. Gayya kuyusu kadar derin ve o kuyuyu baştan ayağa buzla kaplatacak kadar dondurucu bir bakıştı bu. Kollarını birleştirmiş, kızı merakla izlemeye devam ediyordu. Ancak kız bir tepki vermeden yaptığı işe, bardaklara, dikkatini tekrar yoğunlaştırdı.

"Senin dilin falan yok mu?" dedi sakallı adam. Bir yandan dengede durmaya çalışıyordu. Kız tekrar görmezden gelmeyi tercih etti. Ancak sakallı adam ısrarlı tavrını sürdürerek tezgâhın üzerine eğilip kızın kolunu yakaladı. İşte o sırada kız sakin tavrının sonuna gelerek, yanında duran viski şişesini adamın kafasında kırdı. Adam yere yığılıp başından aşağı viskiyle karışık kanlar süzülürken, etraftakiler sarhoşluktan sıyrılıp, telaşla yardıma koşmaya başladılar. Anlaşılan bilincini yitirmişti.

Ancak sadece kızı uzaktan izleyen bu yabancı adam, sert bakışlarını kızın yüzünden bir an olsun ayırmıyordu. Biraz daha yaklaşarak, kızı daha dikkatle incelemeye devam etti. Kızın yüzündeki bir kas bile hareket etmemişti. Merhamet etmiyordu, adama acımıyordu, ufacık bir hata yaptığını düşünmüyordu. Sakince önlüğünü çıkarmakla meşguldü. Derinliklerine kadar kızı koruma içgüdüsüyle doldu bir an. Yerde yatan adam bunu hak etmişti. Kendisiyle çelişiyordu. Düşünceli bir şekilde sigarasının ucunu alevlendirdi. Gri sis karışımı yüzüne doğru yürürken kızı izlemeye devam etti.

"Ambulans yolda, polisi aramalıyız!" dedi yerde yatan adamın yardımına koşanlardan birisi. Kız elindeki önlüğü hızlıca bir kenara attı ve içeri girdi. Adam, onun yan taraftaki ara sokağa bağlı, mutfak kapısından çıkacağını tahmin ediyordu. Hızlıca adımlarını oraya yönlendirdi. Varması bir dakikadan az sürmüştü. Duvara yaslanıp, sigarasını içmeye devam etti. Sonunda kız kapıya çıktığında yakınlarda bir yerlerde ambulans sirenlerin sesi duyuluyordu. Tam karşısına dikildi. Tuhaf; resimdekinden daha farklı, çok daha güzeldi.

Kız yanından teğet geçip hızlıca ilerlemek istemişti ancak adam ani bir hareketle sigarasını kızın tam ayağının dibine fırlattı. Kız döndü ve sorgu dolu bakışlarını adama dikti. İstese bir anda işini bitirebilir, buradan kolaylıkla kaybolabilirdi. Bu sokağın ve buna bağlı hiçbir sokağın kameraları çalışmıyordu nasılsa. Dün geceden beri. Tedbirli olmayı severdi. Ancak adam bir oyun oynamaya karar vermek zorunda hissetti kendini. Hem o krizleri fırsata çevirmeyi severdi. Az önce yaşanacak olan şeyleri ve kızın bu kadar kolay avcuna düşeceğini kim tahmin edebilirdi ki? Av ve avcı fikri şimdi ona çekici gelmeye başlamıştı.
Artık iyice sabırsızlanan kıza elini uzattı.

"Polislerle uğraşmak istemiyorsan, benimle gel."

Ve kız adamı çok şaşırtan bir hareketle hiç tereddüt etmedi. Soru sormadı. Söyleneni yaptı.

Uzanan o eli tuttu.

*Dapper Don: John Joseph Gotti Jr. (27 Ekim 1940- 10 Haziran 2002), New York'un Beş Mafya Ailesinden biri olan Gambino Ailesinin 1986'dan 1992'ye kadar liderliğini yapan ünlü İtalyan-Amerikan gangster ve mafya babasıdır.

*Bölüm için müzik önerisi: Arctic Monkeys- Do I Wanna Know?

Instagram: @aylemgungordu & 

AV & AVCIWhere stories live. Discover now