10. Bölüm

8.3K 732 558
                                    

Uykusuz olarak geçmeye başlayan günlerimiz çoktan başlamıştı, Ada'nın aramıza girmesiyle birlikte.

İlk doğduğu gün gece vakti hiç durmaksızın ağlamıştı. Ta ki kucağımıza alana kadar. Onun bir hastalığı olduğunu ve canının acıdığına kadar her şeyi aklımızda geçirmiştik ama beyefendi kucağa geldi mi ve mamasını yedi mi ortalığı ayağa kaldırmayı bırakıyordu.

Doğduğu günden beri hiç durmaksızın süre gelen, Ada'nın ağlamaları sonucu uyanmış ve ilk önce Zeynep'e vererek karnını doyurması gerektiğini söylemiştim. Bu bir rutin olmuştu artık hayatımızda. Ada bey ağlayarak uyanır ben veya Yiğit kalkarız, artık hangimiz daha az yorgunsa. Daha sonra da beşiğinden çıkardığımız bebeği Zeynep'e verir ve karnını doyurmasını beklerdik.

Zeynep doğumdan sonra iyice halsizleşmiş ve şu bir haftada tahmini üç kilo vermişti. Buna neyin sebep olduğunu Yiğit de ben de anlayamıyor, çokça endişeleniyorduk. Zeynep günün neredeyse çoğunu uyuyarak geçiriyordu. Bizim ona verdiğimiz yemek, su ve bebek emzirme haricinde tüm gün uyku halindeydi. Ona iyi olup olmadığını sorduğumuzda ise sadece lohusada olduğunu ve yavaş yavaş toparlanacağını söylemişti. Oğluyla bile ilgilenemiyordu ve bunun canını çokça sıktığı bakışlarından belli oluyordu.

Yine artık sıradan olmaya başlamış olan, çokça ağlamalı bir gecede gözlerimi açtığımda saçlarımın arasında uyuyan bir varlık daha vardı. Bu hayatta görselini en sevdiğim ve görmek için yanıp tutuştuğum şey olan, kutup ışıkları anlamına gelen, Aurora adını koyduğum rengarenk yavru, bana tamamen alışmış ve herzaman ya saçlarım arasında ya da omuzumda durarak benden bir an bile ayrılmamıştı.

Şu bir haftada Ada'ya ne kadar özenli davranıyorsam Aurora'a da o özenle davranıyordum. Doğduğu günden beri yani şu son bir haftadan beri, toprakları kazıyor ve bulabildiğim kadar solucan bulmaya çalışıyordum.

Midem bulana bulana da bulduğum o solucanrı küçük parçalara bölüyor, yine kendi ellerimle Aurora'nın ağzına koyuyordum.

Aurora da beni tamamen annesi olarak benimsemişti ve ben ne zaman Ada'nın yanında olup onu kucağıma alsam, omuzumda olan bedeninin tırnaklarını geçirerek bana sıkıca tutunur ve küçük kafasını eğerek Ada'nın şu bir haftalık ömrünün iki yada üçüncü gününde açılmış olan çakır rengi gözlerinin içine bakardı.

Ada'nın gözleri öyle güzel bir tondaydı ki gözlerine bakan hayran kalıyordu. Bu hayran kalınmalara küçük Aurora'm da dahildi. Adanın gözlerinin rengi çok değişikti, ama oldukça güzel ve tarifsizdi de. Ne mavi ne yeşil ne de griydi gözlerinin rengi. Ama tüm o renkler arasında gri ve mavi karışımı bir renkteydi. Tam olarak şu renk diyemiyordunuz.

Ağlayan kundaktaki bebeği kucağıma alıp sırtını okşamaya başladım. Daha az önce sütünü içmişti. Büyük ihtimal, sütü sindiremeyen midesi ona ufak bir acı çektiriyordu. Elim sırtını bulup bir yandan ovmaya bir yandan da sırtına hafif hafif vurmaya başladım.

Bebeğin başını boynuma yaslarken ağlamaları durmuş ve iç çekerek nefeslenmeye başlamıştı. Kundaktaki bebek omuzumdayken başımın üzerinde konaklayan başka bir yavru vardı.

Aydınlanmaya başlamış hava içeri sızarken sessiz adımlarla kulübenin dışına adımladım. Çıkmadan önce aldığım kalın giysiyi bebeğin üzerine örtüp kafasındaki şapkayı da iyice başını ve kulaklarını kaplayacak şekilde örttüm. Hava serin değildi bana göre, ama o sadece bir hafta önce dünyaya gelmiş minik bir bebekti. Benim bağışıklığımla onunki çok farklıydı.

Başımın üzerindeki kuşta hareketlerimden dolayı uyanmış ve tırnaklarıyla kafa derime baskı uygulayarak kendini üzerimde sağlam tutmaya çalışıyordu. Elim hâlâ bebeğin sırtında onu rahatlatmaya çalışırken yavaş adımlarla da dalgalanan okyanusa doğru ilerlemiştim.

Siyah Gökkuşağı (BxB)Where stories live. Discover now