2×15. Bölüm Kâbus

257 16 5
                                    

Ali gece vakti yataktan kalktı. Sessizlik diz boyuydu. Zorlanarak ayağa kalktı. Odasının kapısını açtı ve hole doğru yürüdü. Evde kimse yoktu. Şaşkınlıkla evden dışarı çıktı. Etrafta kimseyi göremedi. Yiğit'in cesedinin bulunduğu yere baktı, ceset yoktu.

Telaşa kapıldı. Grup cesedi bulmuş olmalıydı. Endişe içinde arkasını dönüp eve geri koşacak iken karşısında Yiğit'i gördü. Ama ceset olarak. Gözleri yoktu ve Ali'ye dik dik bakıyordu. Ali çığlık atarak geriye düştüğünde bacağını bir şey yakaladı. Bacağını hırsla salladı ve yerden yine gözleri oyulmuş Yiğit'in kız kardeşi çıktı. Ali dehşet içinde ormana doğru koşmaya başladı.

Ama bu sefer ağaçların arasında grubundaki arkadaşlarını görmeye başladı. Ali elleriyle yüzünü kapatarak "HAYIR! HAYIR! HAYIR!" diye bağırmaya başladı. En sonunda bir şeyin ellerini indirdiğini fark etti. Bu Barış'tı. Onun da diğerleri gibi gözleri yoktu. Ali "BARIŞ!?" diye çığlık attı. Ama Barış bir şey demeden ona bir yumruk attı. Ali dengesini kaybetti ve bir su birikintisinin önüne düştü. Ayağa kalktığında birikintiye gözü takıldı. Yansımasında ki kendisinin de gözü yoktu. Ne yapacağını bilmiyordu. Olduğu yerde bağırırken bir anda kan ter içinde uyandı.

Sabah olmuştu. Herkes aşağıda dünkü olaylarda ölenleri anıyordu. Gamze, Ege'nin mezarının başında duruyordu. Öldüğünü duyduğundan beri tek kelime etmemişti. Herkes derin bir üzüntü içindeydi.

Gece ağır yaralı olan adamda hayatını kaybetmişti. Yiğit'in öldüğünü ise halen kimse bilmiyordu. Burak halen ailesine Yiğit'i bulacaklarını söylüyordu. Ölen adamın zavallı kızı Sevgi daha dün öksüzken şimdi yetim kalmıştı.

Birkaç saat sonra herkes haydutlara karşı binayı savunmaya karar verdi ve çalışmaya başladılar. Tesisin yıkık dökük çitlerini onarıp, tellerle çevreliyorlardı. Ağustosun sonlarıydı ve yavaş yavaş eski sıcaklıklar gitmeye başlamıştı. Yine de güneş altında bir kaç saat çalışan birini terletecek kadar sıcak bir havaydı.

"Can ne ballı adamsın sen!" diye bağırarak güldü Ali. "Hepimiz sıcakta pişiyoruz, sen gölge bir tepede nöbette duruyorsun."

"Ee iyi nişancı olunca böyle mükafatlar alabiliyorsun." diye güldü Can.

"Yakın menzilde savaşınca böyle işler bize kakalanıyor işte." dedi Ali.

"Ali bırak gevezeliği." dedi sertçe Burak. Gün batımına kadar binanın etrafını güçlendirmeliyiz. Haydutların bizi bulması an meselesi."

O sırada ağaçların içinden bir ısırgan çıktı. Burak gülerek;

"Ali al sana güzel iş. Git şu canavarı indir bi."
"Hay hay." diye katıldı Ali.

Yerinden fırladığı gibi cebindeki çakıyı çıkardı. Çakıyı gören İsa;

"Vay anasını. Çakın bayağı güzelmiş."
"Sağol."

Çakıya dikkatli baktığında üzerinde ısırgan kanından farklı bir kan rengi vardı. Ama umursamadı. İşine devam etti.

Ali ısırgana doğru ilerledi. Ancak bir sorun vardı. Isırganı kendisi olarak gördü. Kestane rengi saçı kirden ve çamurdan siyahlaşmıştı. Ve kahverengi gözleri sarımsı bir renk halini almıştı. Teni bembeyaz görünüyordu ve kendisine hırlayarak geliyordu.

"İMDAAT!" diye çığlık atarak yanlarına koştu Ali.

Herkes şaşkınlıkla ona bakıyordu. Burak "Napıyorsun sen? Isırganı niye öldürmedin?" diye sorular sordu.

Ancak Ali cevaplamadı. Burak otomatik tüfeği kaldırıp 30 metre ilerideki ısırganın kafasına tek bir atış yaptı. Mermi kafasına gelmişti. Ölünün kafasından siyah bir doku fışkırdı ardından yere devrildi.

The Walking Dead TürkiyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin