''Ah, gerçekten çok güzel bir teklif. Hmm... Miranda ne diyorsun?'' dedi beni dürtükleyerek.

Bir anda transtan çıkmış gibi sarsıldım. Kendime gelince konuşmaya başladım,

''Ben... Bilmiyorum, düşünebilir miyim biraz?'' dedim kararsız gözlerle Thalia'ya bakarken.

Thalia kafasını olumlu şekilde salladı.

''İki gün veya daha az bir zaman içinde Artemis'in Olimpos'taki işi bitecek ve buraya gelip bizi alacak. O zamana kadar düşünebilirsin'' dedi Thalia.

''Teşekkür ederim, o zaman ben gideyim...'' diye mırıldandım ve gümüş koltuktan kalktığım gibi çıkış kapısına ilerledim.

Tam kapıyı açarken Leanna'ya baktım. O da hemen yanıma geldi ve Artemis kulübesinden çıktık. Sanırım bir saattir Artemis kulübesindeydik ve bayrak yakalamacadan sonra tüm kampçılar kulübelere dağılmış olmalıydı. Bu nedenle kamp meydanında sadece Leanna ve benim ayak seslerimiz duyuluyordu. Gecenin kendine özgü serinliği ile birlikte Hera ve Hades kulübelerine giderken Leanna konuşmaya başladı,

''Miranda, sence kabul etmeli miyiz?'' dedi kararsız bir ses tonuyla.

''Açıkçası, biraz düşünmek istiyorum ben Lea'' dedim.

Leanna, Hera kulübesine girmeden önce durdu ve bana sarıldı. Genelde yaptığım gibi bu kez üstümden ittirmedim. Sanırım yavaş yavaş daha iyi biri olmaya başlıyordum. Ehlileşiyormuş gibi. Garip...

''Ahh, ben sarılınca karşılık vermemene bayılıyorum Miranda, iyi geceler'' dedi gülerek ve tavus kuşlarıyla süslü zümrüt kapıyı açıp sessizce içeriye girdi.

O kulübeye girene kadar ardından baktım ve sonra da sessiz adımlarla Hades kulübesine adımlamaya başladım. Hades kulübesinin kapısındayken devriye gezen harpyalardan birini gördüm ve aceleyle kulübeye girdim.

Kapıyı arkamdan kapatıp derin bir nefes aldım ve yatakta gelişi güzel yayılmış bir şekilde yatan Nico'ya baktım. Kolları ve bacakları yataktan sarkıyordu ve... Ah, tamam bu çocuğun tişörtle uyuması gerek yoksa o harika vücuduna bakmaktan gözüme uyku girmez benim...

Kafamdaki saçma düşünceleri kovmak için elimi salladım ve valizime yaklaşıp siyah tişörtü çıkardım. Banyoya gidip hızlıca tişörtümü giydim ve kendimi zoraki yatağa attım. Gerçekten bütün kaslarım sızlıyordu ve kendimi ölesiye yorgun hissediyordum. Bu nedenle Thalia'nın erkekler yok kalıbını düşünürken uykuya dalmam zor olmadı...

/ / /

''Bana istediğimi ver Miranda!'' diye kükredi Calvin.

Yine mi aynı şey? Yeter ama.

Calvin üstüme doğru geliyordu ve sinirli olduğu için bu hiç iyiye işaret değildi. İki adım daha geriledim ve sırtım duvara değdi. Artık kaçacak yerim de kalmamıştı. Ve bu beni deli ediyordu. Hiçbir zaman başkalarına itaat etmemiştim, şimdi Calvin kendini ne sanıyordu! İçimde kalan benliğim dışa vurdu,

''Calvin, defol git! Bunu istemeye hakkın yok!'' diye bağırdım.

Calvin pis pis sırttı. O zaman anladım. Çok salak olduğumu anladım. Onu sevmekle büyük bir hata yaptığımı anladım. Onunda beni sevdiğini sanarak kendimi kandırdığımı anladım. Daha önce anlamalıydım.

İlk kez gerçekten kalbimin olduğu yerde bir sıkışma hissettim. Gözlerim doldu. Ben sadece onu sevmiştim ama o sadece benim çaldıklarımı kendisi için isteyen biriydi. Calvin iki büyük adımda karşımda belirdi.

Hermes'in Kızı |Nico di Angelo|Where stories live. Discover now