29- Skylar Green |Final|

5.3K 375 92
                                    

-Medya, Skylar-

/ / / Miranda / / /

''Ne tarafa gitti?'' diye sordum Nico'ya.

   Nico omzunu silkti ve Bana ne? der gibi bana baktı. Onu kolundan tutup ormanın iç kısımlarına soktum. Sessiz olmaya çalışarak ormanda Travis'i aramaya başladık. Yaklaşık bir buçuk saat sonra en sonunda ağaçların ve birkaç çalının arasında oturmuş hıçkırarak ağlayan Travis'i bulduk. Hali, cidden ama cidden çok kötüydü.

    Çökmüştü, yıkılmıştı, kampa ilk geldiğim gün gördüğüm, Jason'a şaka yaparken gülen çocuk değildi o. O neşeli Travis gitmiş, yerine çökük göz altlarının hiç yakışmadığı, kan kırmızısı gözlü bir Travis gelmişti. Onu bu halde görünce kendimi o kadar kötü hissettim ki, bilmiyorum, bu benim için bile fazla acınasıydı...

''Defolup gidin buradan, neden geldiniz ki! Yalnız bırakın beni!'' diye bağırdı Travis bize.

    Nico bunu duyunca, tam arkasını dönmüş gidiyordu ki koluna yapışıp onu durdurdum. Bana mal mal bakıp ''Dediğini duydun işte, hadi gidelim'' dedi hafif bir sinirle.

''Sence gitmemizi gerçekten istiyor mudur ha? Sen, ben ölsem sana destek olmalarını istemez miydin?'' dedim gözlerimi kocaman açıp ona bakarken.

''Öyle deme, sen ölmeyeceksin'' dedi ve bana sarıldı.

   Kollarını üzerimden ittirdim ve sinirli bir şekilde ona bakmaya devam ettim.

''Travis'in yardıma ihtiyacı var, o yüzden bir bebek gibi davranma'' diye fısıldadım sinirle.

   Travis'in hıçkırıkları hala ormanın içinde yankılanıyordu. Kardeş olduğumuzu öğrendiğimden beri, farklı hissediyordum ona karşı. Bilmiyorum herhalde insanlık damarlarım falan güçlenmiş olmalı, ona buna acımaya başladım son günlerde...

    Nico'yu da kolundan çekerek Travis'in oturduğu kütüğe doğru gittim. Travis'in kıvırcık bukleleri anlına düşmüş, yüzünü tamamen gizlemişti. Tam yanına kütüğe oturdum ve omzuna dokundum. Ani bir şekilde kafasını kaldırıp bana baktı. Göz yaşları hala yanaklarından aşağı damlıyordu.

''Travis, lütfen artık ağlama...'' diye fısıldadım en yumuşak ses tonumla.

   Travis cevap vermedi.

   Bende bunun üzerine Travis'e sarıldım. Bir an ne olduğunu anlamasa da beni üzerinden itmedi. Biliyorum, itmedi çünkü sarılmaya ihtiyacı vardı. Bu sarılış benden gelse bile, ihtiyacı vardı işte. Travis'e sanki uzun yıllar boyunca kaybettiğim bir kardeşimi bulmuşum gibi sarılmıştım.

''Biz yanındayız erkek kardeş, ağlama artık'' dedim, Hermes'in beni sahiplendiği ilk günden beri habire bana kız kardeş demelerini taklit ederek.

   En azından hıçkırıkları kesilmişti, ki bu bile benim için bir başarıydı. En sonunda Nico hafifçe öksürünce Travis'ten ayrıldım ve ona bakıp gülümsedim. Aklıma yine çok güzel bir şey gelmişti.

''Travis, Skylar'ı çok mu özledin?'' dedim en neşeli sesimle.

Travis bana Mal mısın? dercesine baktı ve kafasını salladı. Bunun üzerine gülümsedim ve Nico'ya baktım.

''Hayalet kral, bize Skylar'ın hayaletini gösterebilir mi acaba?'' dedim Nico'ya bakıp.

   Nico önce gözlerini irileştirip bana baktı ama bende gözlerimi çizmeli kedi gibi açınca dayanamadı herhalde. Oflayarak başını olumlu manada salladı. Sevinçle Travis'e baktım, o da buruk bir şekilde gülümsemeye çalıştı ve Nico'ya bakıtı.

''Sırf Miranda istedi diye yapıyorum Travis, hala ne dediğini unutmadım'' dedi Nico aksi bir sesle.

    Onun neyden bahsettiğini bilmiyordum ama umrumda da değildi açıkçası. Nico ormanın daha da iç kısımlarına ilerledi ve Travis'le bana da takip etmemizi söyledi. Nico, daha önce de onu takip ederek ulaştığım gövdesine bir yuvarlak kazınmış söğüt ağacını geçti ve hemen yanındaki kendisinin kazmış olduğu mezarın önünde diz çöktü.

  Hemen mezarın baş ucundaki çalılıklardan Bay D'nin Büyük Ev'e stokladığı ama her elini değdirdiğinde diyet kolaya dönüşen İtalyan şaraplarından birini açtı ve mezara döktü. Nico bir elini toprağın içine soktu, bunu yaparak ruhları hissetmeye çalıştığını biliyordum. Sonra kısık sesle bir nağmeye başladı.

''Ölüler yeniden tat alsın, mezarlarından çıkıp bu adağı kabul etsinler. Skylar Green, göster kendini!'' dedi Nico kısık bir sesle.

   Bir süre bekledik, ama hiçbir şey olmadı. Nico elini toprağın daha da altına daldırdı, hissetmeye çalıştığını biliyordum. Sonra gözlerini açıp bana baktı. Yüz ifadesi her şeyi anlatmaya yetiyordu, ne olduğunu anlamıştım.

''Marzie Crawe'i çağırdığımız gün gibi, değil mi?'' dedim, nedense ona anne diyemiyordum.

    Nico kafasını olumlu anlamda salladı. Onun da çok şaşırdığının farkındaydım ama Travis hiçbir şey anlamamış gibi bizi izliyordu. Sonra Nico konuştu,

''Skylar Green yaşıyor''











-Hermes'in Kızı, İlk Kitap [Kayıp Tanrıça]'nın sonu.

-Hermes'in Kızı, İkinci Kitap [Melez Kampı İsyanı]'ndan devam edebilirsiniz...

Hermes'in Kızı |Nico di Angelo|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin