7- Tartarus'un En İyi Ablası

11.1K 669 235
                                    

-Medya, Miranda ve Nico'nun benzerliğini göstermek için-

/ / / Miranda / / /

Nico'nun bir şeyler mırıldandığını anlamıştım ama ne dediğinden emin değilim. Yemekle ilgili bir şeyler saçmalamıştı sanırım. Flynn de ona cevap verdi, fakat ondan uzaktaydım. Karnı acıkmıştır diye düşünüp omuz silktim ve açtığı kapıdan geçtim, ve... Oha! Bu yer tam anlamıyla bir cehennem! Cennet bu kadar güzel olamazdı, üzgünüm. Çünkü bu kulübede tam bir siyah hakimliği var ve ben bu rengi çok severim. Yalnızlığın, umutsuzluğun, çaresizliğin ve karamsarlığın rengidir siyah. İnsanın içini ferahlatıyor değil mi?

   Yerdeki uzun, yumuşak tüylü halı siyah, duvar kağıdı siyah, perdeler ipekten siyah, yataklar cilayla parlatılmış ahşap siyah boyalı ve köşedeki buzdolabı ve genişçe yemek masası da siyah...

Kendimi tutamayıp hayranlığımı belirten bir ıslık çaldığımda Nico gülümsedi ve siyah -tabiki siyah- üzerinde kurukafa desenleri olan bir yorganın serili olduğu yatağı işaret etti. Gidip gösterdiği yatağa oturdum ve valizimi de kenara çektim.

Flynn hala kapının girişinde dikilmiş bir şekilde korkuyla içeriyi süzüyordu. Suratındaki ifadeyi görünce istemeden güldüm.

''Ne o, beğenemedin mi Flynn?'' dedi Nico normal bir ifadeyle.

''Yo- yok. Çok güzel sadece... Imm.. Fazla siyah....'' deddi Flynn yutkunarak.

Sonunda cesaret edip içeri girdiğinde Nico ona da bir yatak gösterdi ve kendi de üç metre öteden zıplayarak kendi yatağına harika bir atlayış yaptı. Yattığı yerden bana baktığını hissediyordum. Zaten yataklarımız arasında en fazla iki metre vardı. Ona inatla bakmayarak valizimden siyah kısa kollu uzun bir tişört çıkardım. Bunu gecelik niyetine kullanıyordum çünkü bir geceliğim bile yok. Diz kapaklarımın biraz üzerine gelen tişörtü aldım ve siyah banyo kapısına doğru adımladım.

Banyoya girdim ve kurukafa şeklinde olan klozet kapağına oturup yırtık pantolonumu çıkarmaya başladım. Bir yandan da etrafı inceliyordum. Genişçe bir banyoydu, simsiyah geniş bir küvet odanın en sağında duruyordu. Klozet onun biraz solundaydı ve tam karşısında da lavabo duruyordu.

Tüm giysilerimi çıkardıktan sonra siyah, kısa kollu ve bana birkaç beden büyük gelen tişörtü giydim. Lavabo aynasında kendi yansımama baktım. Diz kapağımın biraz üstünde biten tişört bacaklarımdaki yara izlerini kapatamayacak kadar kısaydı. Başımı sıkıntıyla salladım ve diğer giysilerimi toplayarak banyodan çıktım. Bu arada, lavabo aynası çok parlaktı ve kenarına da bir sıra parlak ve değerli olduğu belli taş diziliydi, bunu Chicago'daki kuyumcu Bradley'e götürsek kaça geleceğini düşündüm. Söylemeden geçemeyeceğim.

Banyodan çıkıp eski giysilerimi valize tıktım ve valizin en üstündeki bir paket Cheetos'u aldım. Sol yanımdaki yatakta oturan ve hala huzursuz bir şekilde Nico'ya bakan Flynn'e baktım. Kıkırdadım ve cips paketini Flynn'in kafasına fırlattım.

''Al, ye. Ama uyarmalıyım, bağımlılık yapar, tatları mükemmeldir!'' dedim benden beklenmeyecek bir neşeyle. Bu neşenin hepsi şu parlak aynayı oradan nasıl sökerim diye düşünmemden kaynaklanıyordu sanırım...

Flynn bana sevecen bir gülümseme yolladı ve paketi sessizce açıp cipsi birer ikişer yemeye başladı.

Nico'nun ters ters bize baktığını fark edince bir paket daha aldım ve ona fırlattım.

''Pek paylaşımcı biri değilim, hele ki cips konusunda. Ama bizi kulübene kabul ettiğin için es geçiyorum'' dedim ve Nico'nun bu kulübedeki her şey gibi simsiyah olan gözlerine bakarak sırıttım.

Hermes'in Kızı |Nico di Angelo|Where stories live. Discover now