Varan Bir: Ali

3.6K 287 316
                                    

"Hayat, biz planlar yaparken başımıza gelenlerdir." demiş John Lennon. Ve bize şimdiye kadar ki en kısa ve doğru hayat tanımını yapmış. Gerçekten de böyledir, biz ne kadar planlar ve programlar yaparsak yapalım, hayat karşımıza kendi istediklerini çıkarır. Eğer şanslıysanız ufak tefek sıyrıklarla atlatabilirsiniz, ama genellikle en dibe çakılırsınız.

Mühendislik fakültesinin biraz ilerisinde bekleyen Ali titriyordu. Kalp atışları ulaşabileceği en yüksek düzeye ulaşmış, sesin kulaklarında duyulmasına sebep oluyordu. Bugün büyük gündü, Burak'a hislerini anlatacak ve omuzlarını çökerten bu yükten kurtulacaktı. Telefon numarası elindeydi aslında, mesaj atabilirdi ama karşısına çıkmak daha etkili olur diye düşünüyordu.

Fakülteden çıkan genci görünce derin bir nefes aldı. Pekala, şov başlıyordu.

Yolun karşısına geçip, kulağında kulaklıkla yürüyen gencin omzuna dokundu. Kulaklığının tekini çıkarıp ona dönen gözlerle yutkundu.

"Bir kaç dakika konuşabilir miyiz birader? Söyleyeceklerim var."

"Tanımıyorum seni, sen kimsin?"

"Sen beni tanımıyorsun da, ben seni tanıyorum."

Burak'ın kaşları çatılsa da önündeki genci takip etti. Gözü bir yerlerden ısırıyordu ama kim olduğunu çıkartamıyordu.

Yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüşten sonra ulaştıkları park bir kaç kişi sayesinde pek kalabalık sayılmazdı. Yine de daha sessiz olan ağaçlık tarafına ilerlemelerine itiraz etmedi.

Nihayet önündeki genç durdu, derin bir nefes aldı ve ona doğru döndü. Gözlerinde resmen savaş vardı, 'Bir şeylerden çekiniyor ama yine de söylemekte ısrarcı.' diye düşündü Burak.

"Ben Ali." diyerek konuşmasına başladı Ali. "Bir-iki kere sizin sınıfa gelmişliğim var, diğer Burak için. Belki hatırlarsın."

Evet, hatırlıyordu. 'Tanıdık geldiğine şaşmamak gerek.' dedi içinden.

"Hatırlıyorum, dediğin gibi bir-iki kere görmüşlüğüm var. Var da, beni buraya çağırmandaki sebebi hâlâ anlayamadım. Burak'la aramızda selam-aleykümselam dışında bir muhabbet geçmez, seni hangi rüzgar attı karşıma?"

Karşısındaki genç gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Tekrar gözlerini açtığında kararlılık hâkimdi bakışlarında. Ve Allah aşkına, niye titriyordu bu çocuk?

"Aşk rüzgarı. Sana aşık oldum ben, bir baktım karşındayım."

İlk bir kaç saniye algılayamadı Burak. Ağzından gayri ihtiyari "Af buyur?" sözleri döküldü.

"Seni seviyorum."

Karşısındaki titremesi artmış çocuk hiç de dalga geçiyormuş gibi durmuyordu. Yine de sormakta fayda vardı.

"Dalga mı geçiyorsun lan sen benle?"

"Hayır."

Şaşkınlık yavaş yavaş bedenini terk edip yerini sinire bırakırken sakin olmaya çalıştı.

"Karşındaki bir erkek, bunun farkında mısın?

Baktığı gözlerde bir şeyler kırıldı ama cevap gecikmedi.

"Evet."

Ellerini saçlarından geçirip bir kaç tanesini yolarken kendi etrafında bir tur döndü. Sakin olmalıydı, sakin olmalıydı.

Olamıyordu.

Birden attığı yumruk karşısındaki genci hazırlıksız yakalamış, yere yapışmasına sebep olmuştu. Yere düşmesini umursamadan üstüne oturup yumruklarını sallarken bir yandan da bağırıyordu.

"İbne değilim lan ben! Başlarım sevgine de aşkına da, gelmiş bir de utanmadan söylüyor! Lan bana bak, bir daha seni etrafımda görmeyeceğim! Anladın mı beni!"

Karşılık vermeyen, hatta kendini bile savunmayan Ali'nin bir kaç dakika içinde kana bulanmış yüzüne baktı nefretle. Yakalarından kavrayıp yüzünü yüzüne yaklaştırırken "Anladın mı!" diye bağırdı tekrar.

"Anladım."

Kırık bir sesle, dolmuş gözlerle direkt gözlerinin içine bakan bakışlara daha fazla dayanamadı. Yakasını sert bir hareketle bıraktı, ayağa kalkıp üstünü düzeltti ve hâlâ yerde yatan gence son bir tekme geçirip gitti.

Arkasında bıraktığı yıkım umrunda bile değildi.

Bu sefer erken geldim! Gerçi pek iyi haberlerle gelmedim ama neyse :)
Görüşürüz!

İNCOGNİTAWhere stories live. Discover now