26 - 4

13.8K 1K 261
                                    

"Böyle bir sonla biteceğini söylemeliydin. Tanrım, bu kötüydü..."

Jimin sinemadan çıkarken somurtarak söylendi. Filmin sonunu önceden öğrenmiş olmayı dilerdi çünkü kötü sonlardan nefret ediyordu. Kafasını çevirdiğinde uzun olanın sırıttığını gördü. "Mutsuz olan şeyler sana göre değil." Başını iki yana sallayıp küçük eli kavradı. Beraber dışarı çıktıklarında hava çoktan kararmıştı. Merdivenlerden inerlerken ikiside ne konuşacaklarını bilmiyordu. Tüm film boyu birbirlerinin yüzüne bile bakamamışlardı. İkisi içinde hala çok tuhaftı. Ama çok güvende hissettiriyordu. Sanki onca zaman boyunca tek yapmaları gereken beraber olmalarıymış gibiydi. Fakat Jungkook çok düşünceli duruyordu ve bu büyük olanı biraz korkutuyordu.

"Sıkılmadın değil mi?" Jimin onu merdivenlerde durdurup sormuştu. Sesi o kadar kısıktı ki Jungkook doğru duyup duymadığından emin değildi. Birkaç basamak çıkıp yanına geldiğinde elini beline koyup okşadı. "Hayır..." Kısa olan derin bir nefes aldığında gözlerini birleştirdi. "Peki ya sen? Bilirsin ilk defa biriyle çıkıyorum ve...biraz tuhaf davranabilirim." Jimin merdivenin ince demirine dayanıp yüzüne baktı. Onun ne kadar heyecanlı olduğunu daha yeni fark ediyordu. Her zamankinden gergin ve utangaçtı. Elini uzatıp yanağını kavradığında Jungkook gözlerini yummuştu. Ona doğru yaklaşıp alnını onunkine dayadı.

"Sanırım bu kadar takmamalıyız. Bazı şeyler...kendiliğinden gelişir."

Jimin onun sözleriyle alt dudağını dişledi. Kalbi tekrardan hızla çarptığında gözlerini yumdu. "Kötü olduğunu sakın düşünme. Çünkü çok mutluyum." Burnunu onunkine sürttüğünde beline bir kol daha dolanmıştı. Hafifçe yine ona doğru çekildi. "Asıl beni korkutan senin ne düşündüğün...Duygularımı ifade edemiyorum bile. Memnun olmadığımı düşünme. Çünkü inan bana, bende mutluyum." Jungkook bir süre sonra bir kıkırdama duydu. Gözlerini açıp ona baktı. Kahretsin ki tekrardan çok şirindi.

"Sanırım somurtman doğuştan gelen bir şey yada çatık kaşların."

Gözlerini devirdiğinde Jimin daha canlı bir şekilde gülümsemişti. Ona karşılık gülümsediğinde başını salladı. "Eh, en çok sevdiğin özelliğimin bu olduğunu sanıyordum." Dudaklarını öptüğünde büyük olan tekrar gülümseyerek öpücüğe izin vermemişti. "Tahmin bile edemezsin." dedi ve ensesini kavrayıp öpücüğü yeniden başlattı. Öylece dudakları birbirleriyle ilgilenirken etrafı düşünmüyorlardı. Gerçi artık kimse kalmamıştı. Sokakta sadece ikisi vardı. Kalpleri hızla çarpıyor, elleri vücutlarının en tatlı yerlerine dokunuyordu.

Jungkook yavaşça ondan ayrıldığında büyük olanın hoşnutsuzluğunun farkındaydı. Beraber soğuk basamağa oturduklarında Jimin elindeki poşetten yarım kolaya yeni bir pipet takıp içmeye başladı. "Hemen geri dönmeyelim. Biraz daha durabiliriz değil mi?" Jungkook omuz silkip kendi için yeni bir şişe kola açtı.
"İstediğini yapabiliriz. Sonuçta bugün senin günün." Jimin duyduklarıyla gözlerini devirdi ve ona yaklaştı. Hiç tereddüt etmeden başını omzuna yasladı.

"Hayır, bugün bizim günümüz. O yüzden biraz daha burada kalacağız."

Jungkook onun sert sesini duyduğunda gülümsedi. İtiraz kabul etmeyeceğini biliyordu. Onun için ne kadar çabaladığını da. Hala bunu hak edecek ne yaptığına dair düşünüyordu. Belki de sadece Tanrı onu seviyordu. Tıpkı onun Jimin'i sevdiği gibi.

Kolunu ona sardı ve omzundaki başın daha rahat olmasını sağladı. Kolasını içerken bir yandan mırıldanmasını dinlemeyi kesemedi. Sadece çok iyi geliyordu. Bu aptal merdivenlerde beraber oturmak bile onu hiç olmadığı kadar rahat ve güvende hissettiriyordu. Başını eğerek sarı saçlarda burnunu gezdirdi. "Ne düşünüyorsun?" Jimin iç çekti. Saçlarına değen nefes uykusunu getiriyordu. Kolasını içtikten sonra sessizce sordu.

mate | jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin