on bir;; anahtar

1.8K 216 127
                                    

öğrenci ye won,

eve geldiğimden beri gözüm ya yolda ya da saatte oluyor. fakat sen saat gece iki olmasına rağmen hala gelmemiş oluyorsun.

seni o adamla bıraktığım için pişmanlık tüm bedenimi sarmış oluyor. bir öğretmenle bir öğrencinin gece geç saate kadar birlikte dışarıda olması iyi değil.

beynim bana dışarı çıkıp seni aramamı söylerken onu dinleyip ceketimi alıyorum. yarın yapacağım ilk iş young jae'nin yerine sınıfına başka bir matematik öğretmeni koymak.

aceleyle kapıdan çıktığımda burnuma dolan parfüm kokusuyla başımı kaldırıyorum.

"ye won!" diyorum rahatça bir nefes verirken. "bu saate kadar neredeydin?"

yanına gelip meraklı gözlerle sana bakıyorum. ancak sen beni yanıtlamak yerine anahtarını bulmaya çalışıyorsun.

kaşlarım çatılırken, "bir şey mi oldu?" diye soruyorum. "o adam sana bir şey mi yaptı?"

"inanılmazsınız gerçekten," diye mırıldanıyorsun kendi kendine.

"bana bak."

"bay jung, dairenize gidebilirsiniz, gördüğünüz gibi gayet iyiyim."

ne diyeceğimi bilemez bir şekilde eve girmeni beklerken bir süre sonra iç çekiyorsun ve bana dönüyorsun. "anahtarımı kaybettim."

gülümseyerek kendi dairemin kapısını işaret ettiğimde başka bir çaren olmadığını kabullenerek başını sallıyorsun. "üzgünüm."

"sorun değil," diyorum. "daha önce gelmiştin, öyle değil mi?"

"öyle," diyorsun çekingenlikle.

kapının şifresini girdiğimde neden şifreli kapı kullanmadığını düşünüyorum. "yarına çilingir çağırırım, şifreli kapıya geçmek ister misin? bu biraz demode gibi duruyor."

"şifremi çabuk unutuyorum, bu daha iyi."

"salona geç, sana bir şeyler getireceğim."

sana salonun yolunu gösterdikten sonra mutfağa gidip sıcak çikolata hazırlıyorum. çünkü bir ergensin ve ergenler sıcak çikolatayı severler.

"bay jung."

"içeri geçmeni söylemiştim," diyorum kupaları çıkarırken. "n'oldu?"

"bir şey soracaktım," diyorsun merakla.

"sor tabii."

"chae young'la neden yemeğe gittiniz?"

ondan nefret ettiğini bile bile gittiğim için üzgün gibi duruyorsun. sana, siz ikinizle aynı yere gideceğimizi söylediği için gittiğimi söyleyemiyorum ve omzumu silkiyorum.

"iyi olacağını düşünmüştüm," diyorum yalan söyleyerek.

"onun müdür fetişi var!"

duyduğum şeyle elimdeki sıcak çikolata düşerken canımın yanmasına rağmen gülüyorum. "ne?"

"tanrım," diyorsun panikle. "eliniz!"

elime dökülen sıcak çikolatayı umursamazken, sen çoktan buzdolabından buz alıp yanıma geliyorsun. "çok üzgünüm, çok üzgünüm."

"önemli değil," diyorum.

"ama eliniz kızarmış."

"acımıyor."

"ne yapmalıyım?" diyorsun kendi kendine. "çok üzgünüm."

tuttuğun elimi inceleyip üzüntüyle kendini suçlamaya devam ederken bunun çok sevimli olduğunu düşünüyorum.

gülen yüzüm yavaş eski haline gelince başını kaldırıp bana bakmanla yutkunuyorum.

karnıma giren bu ağrı da ne?

benim gibi susup bakışlarımızı derinleştirirken aynı ağrı sende de oldu mu diye merak ediyorum. ve tam o sırada tereddütle bana yaklaşıyorsun. nefesimi tutmuş ne yapacağını beklerken dudaklarını dudaklarımın üstünde hissediyorum.

ye won, beni öpüyorsun.

gözlerimi kırpıştırıp ne olduğunu idrak etmeye çalışırken geri çekilmenle kendime gelmeye çalışıyorum.

"özür dilerim," diyorsun panikle.

ne diyeceğimi bilmesem de ne yapacağımı biliyorum.

benden ayrılmana izin vermeden dudaklarına dudaklarımı bastırdığımda bunu bekliyormuşçasına karşılık veriyorsun.

içimdeki heyecan duygusu gittikçe artarken bacaklarını belime dolayıp kucağıma çıkmana izin veriyorum.

yatak odasına doğru giderken ise yaptığımız şeyin yanlış olması umurumda bile değil.

-okul müdürün ho seok.



+

*reklam*

profilimde want you back adlı vmin fici var okumak isterseniz eğer,

sizi seviyorum,,

-poNyo

hagsaeng;; hoseok ✅ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin