AT - 32 -

2K 103 14
                                    

"Tek başına uyuya bilir mi?" Tek kaşını kaldırmış bir şekilde Alp'e bakıyordu.

"Şuan uyuyor." Dedim, gözlerimi devirerek. 

"Atarlı." Dedi ve yapmacık bir gülümseme takındı. Atarlı mı? 

"Hadi, çıkalım." Konuyu değiştirme çabasından yola çıkarak, Rojhat'ın yanından ayrılmak istiyordum. Hangi ara bu kadar tiksindim? Ya da bu tiksinçliğim bütün erkeklere karşı mı? İşte, orası şüpheli... 

Babamın vefatı ve ilk defa çıkacağım bir erkek randevusunda ekilmem en büyük etkenlerden biriydi galiba...

"O kadar kolay bir erkeğe mi benziyorum?" İstemsiz olarak kaşlarımı çattığımda, Rojhat'ın gülüşü yapmacıktan gerçekliğe büyük bir dönüş sergilemişti.

"Anlayamadım?" 

"Neyse, neyse... Hadi, gel." Rojhat, tahta kapıyı yavaşça aralayıp ilk önce benim çıkmam gerektiğini düşünmüş olacakki, elleriyle "geç" işareti yaptı. Başımla teşekkür edip, kapıdan hızlı adımlarla geçtim ve Rojhat'ın gelmesini beklemeden, büyük merdivenlerden lobiye indim.

Merdivenin son basamığında, sert bir el tutup beni hızlı fakat o kadarda narin bir şekilde kendine çekti. Bu elin sahibini tahmin etmemek, elde mi? Tabii ki, Rojhat!

"Seslene bilirdin veya daha kbiar olabilirdin!" Dedim ve kolumu kendime doğru çekerek, Rojhat'ın ellerinden kurtulmasına yardımcı oldum.

"Duymadın ki! Güzel olduğun kadar sağırsında. Sana bir şey sora bilir miyim?" İtifatını duymamazlıktan gelmeye çalıştım:

"Zor olmasın,"

"Diyarbakır'ı hiç gezdin mi?" Güzel soru... Sınıfımda arkamda oturan bir çocuk gezmeyi teklif etmişti fakat teklifi sadece kapının girişindeki, 7. sırada kalmıştı... Öte yandan, Beyazıt'ta böyle bir teklif sunmuştu ve ekilmiştim. 

Yalan söylemek istemiyorum fakat Rojhat ile de gezmek istemiyordum. Bu gezeceğim kişi Ayla bile olabilir fakat asla Rojhat olamaz! Sürekli karşıma çıkıp, iğneleyici bir tonda konuşması yeterince canımı sıkıyordu.

"Çok gezdim." Dedim, sadece. 

"Peki o zaman." Dedi ve gülümsedi. Herhangi bir konuşma çerçevesine girmemeye çalışarak, topuklarımın üzerinde döndüm ve geçişli salona doğru yürümeye başladım.

"Maria?" Annemin sesini duyduğumda, adımlarımı yavaşlatarak duraksadım ve arkamı döndüm:

"Efendim, anneciğim?"

"Keşke sende biraz uyusaydın."

"Gerek yok, iyiyim ben."

"Kız nasıl istenir görmek ister misin? Veya ileride seni nasıl isteyecekler; bakmak ister misin?"

"Anne yaa!"

"Büyük salona geç," Dedi ve göz kırptı.

Büyük salona gidecek miydim? Tabiiki, evet! Fakat kendim için değil; sadece merak ediyorum!

***

"Hadi, marifetini görelim!" Zana,  limonlu kolonloyayı elime tutuşurken gülümsedi. "Herkese eşit şekilde dök, dökerken gülümsemeyi unutma!"

"Sen neden yapmıyorsun?"

"Bende çikolata dağıtacağım, hanım efendi." Zana'nın elime tutuşturduğu kolanyayı alıp, suratıma sahte bir gülücük takındım ve hemen sağ tarafımda olan ananemin yanına doğru ilerleyişe geçtim.

Tam bir adım atmıştım ki, Zana'nın sesi kulaklarımı doldurdu.

"Maria? Tatlım, gelir misin?" Az önce Zana bana tatlım mı demişti? İstemsizce kaşlarımı çattım ve ilerlediğim yoldan geri dönerek Zana'nın yanına geçtim.

Aşiret TorunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin