AT - 4 -

7.5K 281 1
                                    

Müdürün kurduğu cümleyi gerçek anlamı ile tam anlamasamda bir şeyler seziyordum. Soyadımı dile getirdiğine göre, ailemden fazlası ile çekmişti. Diyarbakır'a geldim geleli, ilk defa ailem diyordum. Sonuçta beni gerçek ailem ile tanıştırmamasının sebebi teknik olarak annemdi. Benim bu kadar narin ve kibar olmamın olduğu gibi.

Müdürün elime tutuşturduğu izin kağıdı ile, 11 - F'yi arıyordum. Mermer zeminli koridorda yürürken, eski okulumu düşündüm. Arasında fazlası ile fark vardı. Örneğin, duvarların içine geçiştirilmiş kırmızı şirin dolaplar yoktu, onun yerine Atatürk ve arkadaşlarının anıları vardı. Türklerin tarihini Alman öğretmenimiz Alicia, sarı bukleli saçlarını karıştırırken anlatırdı. O kadar akıcı bir anlatımı vardı ki!

Tablolar yerine, sınıfların şubelerine bakmaya başladım. Koridorunun sonunu getirdiğimde, merdivenlerden çıkan Melek ile karşılaştım. Yaklaşık dört dakikadır, üç koridor turladım ve sınıfıma rastlamadım. Profesyonel bir yardım almam gerekiyordu.

"Melek!" Melek, HTC adlı marka olduğunu tahmin ettiğim telefonundan başını kaldırdığında, yanaklarındaki bir çift gamzeyi belli edercesine gülümsedi.

"Efendim, yeni?" Telefonunu, ceketinin cebine koyduğunda derin bir iç çektim.

"Adım, Maria." Gözlerini büyülttükten sonra kaşlarını çattı.

"Gavur musun?" İstemsiz olarak gülümsediğimde başımı onaylarcasına salladım. İstediğim telafuz bu değildi. Fakat doğru bir cümleydi.

"Nerelisin?"

"Aslen buralıyım, fakat bir hafta öncesine kadar NewYork'ta yaşıyordum." Dudaklarının üst kısmını kavradığında, ellerini ceketinin cebine  soktu.

"Ne oldu Maria?" Maria ismini o kadar kaba söylemişti ki, ismimden soğudum! Mari-a diye bir telefuz şekli olduğunu ilk kez Melekten duyuyordum. 

"Sınıfımı bulamıyorum, rica etsem nerede olduğunu söyler misin?"

"Bu kadar kibar olmana gerek yok, çıt kırıldım olduğunu bu lisede belli etme." Dedikten sonra, dudaklarını yaladı. Ardından devam etti, "Gerçi kavgaya girdin ama."

"Kavgaya dahil olmak istemedim. Tek amacım ayırmaktı." Dedim, bilmiş bilmiş.

"Neyse yeni... Ah! Pardon, Maria. Sınıfın üst katta." Dediken sonra omzuma çarparak, yanımdan geçti. Kaşlarımı istemsiz olarak çattığımda bu kızın ne kadar gıcık biri olduğunu vücudumda anlamıştı. Daha sınıfımın adını söylemedim ki! Meleğin arkasından giderek kolunu tuttum.

"Sınıfımın adını söylemedim ki!"

"11 - F?" Dedi, elimi kolumdan sertçe çekerek. Başımla onayladığımda, omzuma tekrar çarpıp ilermeye başladı. GICIK! Keşke yardım etmeseydim demek istemiyorum ama keşke dövselerdi! 

Meleğin sınıfımı nereden bildiğini merak etmiştim. Fazlasıyla. 

Üst kata çıktığımda, sınıfların şubelerini sessizce mırıldanmaya başladım.

"11 - A , 11 - B, - 11 - C, - 11 - D, - 11 - E... Hah! İşte, 11 - F! Derin bir nefes alarak eteğimi çekiştirdim ve saçlarımı düzelttim. Kapıyı yavaşça tıklayarak, içeriye girdim. 

Yaşlı bir kadın öğretmen, elindeki sopayı sıraya vurmayı bırakarak bana doğru bakmaya başladı. Sınıftaki herkes gibi.

"Evet?"

"Ben yeni öğrenciyim." Dedim, çabucak.

"Neden geç geldin?" Tipik bir gıcık öğretmen.

"Müdürün yanından geliyorum. İzin kağıdım burada." Dedim, masanın yanına ilerlerken. NewYork'taki öğretmenlerimi sevmezdim. Fakat içten içe imreniyor ve saygı duyuyordum. İlk defa bir öğretmene bu kadar sert çıkmıştım.

Kağıdı, defterin arasına bıraktıktan sonra arkamı döndüm. Bana kendini tanıt veya istediğin yere geç demesi gerekmiyor mu? Öğretmen, daha fazla dayanamayıp, elindeki sopayı masanın üzerine bıraktı.

"Kendini tanıt, geç kalan öğrenci."

"Kasten geç kalmadım. Müdür yanına çağırdı." Dedim, dişlerimin arasında. Evet, aslında bilerek geç kalmıştım. Kavgayı ayırıyordum. Fakat pek yalanda sayılmazdı.

"Şimdi kendini tanıt." Dedi, oteriter bir tavırla. Gözlerimi devirdikten sonra, derin bir nefes aldım.

"Adım, Maria Genceroğulları. NewYork'tan buraya bir hafta önce geldim." Dedim, soyadımı vurgulayarak. Sınıftan oo sesleri yükseldiğinde, adımamı yoksa geldiğim şehre mi olduğunu anlayamadım.

"Pekala, Mrs Gencer. İstediğin yere geç." Sınıftaki gülme sesleri artınca istemsiz olarak afalladım. Hocanın, mrs dediğinde dersimizin ingilizce olduğunu anlamıştım. Sınıfa kısa süreli göz gezdirdiğimde, adını bilmediğim kahverengi saçlı kızın tek boş yer olduğunu gördüm. Hem bizim sınıfta, hem tek boş yer onun yeri. Sınıftaki yeni arkadaşlarımın neden güldüğünü şimdi anlıyorum.

Çantamı tahta sıranın üzerine bırakırken, kızın yanına oturdum. Kız, gözlerimin içine sinirle baktıktan sonra kulağıma eğildi.

"Buraya oturamazsın."

"Keyfimden oturmadım, başka boş yer yok." Dedim, sinirle.

"Tenefüste seni burada görmeyeceğim." Dediğinde, artan sinir hüclerime engel olamıyordum.

"O zaman bana doğru bakma!" Bana ne olmuştu böyle? Ben hayatta birine cevap verip, atarlanmazdım. Fakat beni buna zorluyorlardı. Sinirlerimi bozuyorlardı.

"Zelal, sessiz ol ve kızı rahat bırak." Adının, Zelal olduğunu ve Kürt olduğunu anladığım kız, bakışlarını tahta suranın üzerindeki pembe kaleme dikti ve kalemi eline alıp yere hızla fırlatttı.

"Kalemimi alır mısın, arkadaşım?" Hocanın duya bileceği seste söyledi fakat ben onu duymamazlıktan gelmiştim. "Lütfen?" Diye baskı yaptığında, dayanamayıp yerdeki kaleme uzandım.

Kalem, sıramın boşluğuna düşerken, diğer elimle eteğimin altını tutum. Sıranın altına iyice girdiğimde, ön tarafımda oturan kız, boğazımı tutup yavaşça beni kendine çekti. Acıyla inlediğimde, bakışlarımı kızın suratına çevirdim.

"Bana bak yeni, bizim asabımızı bozma! Sabahki olayın iki katını senin narin vucunda deneriz." Diğer elim, kaleme uzanmış, diğer elimde eteğimin altında olduğu için kıza hiçbir şey yapamıyordum.

"Duydun mu beni?!" Tepksisiz kaldığımda, sesini biran olsun yükseltmişti fakat bu ses ne hocanın kulaklarına, nede görüş alanına giriyordu. Bakışlarımı yere çevirdiğim zaman, boğazımı daha da sert tuttu.

"Seni bu okula gömerim, NewYork orospusu!" Bana, kimse oropsu diyemez! Ne yaparsam yapayım! En sonunda, ayağımla kalemi kendime doğru iktirip, kalemi elime aldım ve kızın boğazıma yapışmış olan ellerine batırdım.

Kız, acıyla inlediğinde ellerini bıraktı ve sıranın üstüne çıktı. Bende aynı şekilde sıramın üstüne çıktığımda, kalemi sertçe Zelal'in önüne bıraktım ve sağ elimle boğazımı ovuşturdum. Boka batmıştım. Nasıl bir bok olduğunu bilmiyordum ama acı verecekti.

"Tenefüs zilini duyduğumda, içimde dolaşan heyecana yenik düşecektim. Okulda saldırmazlardı değil mi? Gerçi, ben o kıza okulda saldırmıştım!

Aşiret TorunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin