AT - 27 -

2.3K 103 2
                                    

Baha ile Zehra aynı hastanede tedavi gördükleri için bu yönden birazcık şanslı sayılabilirdim ve tabii ki de sağlıklı olmaları, her şeyden ve herkesten daha önemliydi. Doktorun söylediklerine göre; Baha'nın bacağında bulunan kurşun parçası, bir cm daha üste denk gelseymiş; sakat olma riski doğabilirmiş. 

Baha'nın tedavi gördüğü odanın önünden uzaklaşarak, Zehra'nın bulunduğu koridora doğru hızla ilerledim. Zehra'yı, biraz da olsa dün ihmal ettiğimi düşünüyordum ve bu vicdan azabı içimi kavuruyordu. Teknik olarak benim dikkatsizliğim yüzünden bu kadar süre zarfı boyunca baygındı ve bu yüzden hastanedeydi. Bunun ötesinde, dedem birkaç kişiye haber salmış etrafta Bahar'ı arıyorlardı... Bahar'ın telefonu kapalıydı ve 48 saat içerisinde de "kayıp" dosyası açılamıyordu. Dedem, kaçırıldığı ile ilgili kimsenin tek bir kelime etmemesini yol boyunca vurgulayıp durmuştu. Aile şerefi ve haysiyeti için sadece Bahar'ın kaybolduğundan bahsedecekmişiz.

43 numaralı odanın kapısının önünde duraksayarak, derin bir nefes aldım ve kapıyı tıklatarak içeriye girdim. Zehra, kahverengi saçlarını iki yandan örmüş ve başına çiçekli bir taç takmıştı oldukça dirençli görünüyordu ve biraz da tatlı.

"Merhaba bahar prensesi." Zehra, küçük bir tebessüm ettikten sonra eliyle; "gel" işareti yaptı.

"Hoş geldin," Zehra'nın yanağına bir buse kondurduktan sonra yavaşça geriye doğru çekildim.

"Hoş bulduk. Oldukça dirençli görünüyorsun." Dedim, tebessüm ederek.

"Teşekkür ederim." Pek konuşası yok gibiydi ve açıkcası onu zorlayacak halim de yoktu. Zehra'nın karşısındaki turuncu koltuğa yavaşça oturdum.

"Maria... kendini suçlu hissettiğini biliyorum fakat sürekli gelmene gerek yok." Zehra'nın ciddi tondaki sesini umursamadan bacak bacak üstüne attım ve bakışlarımı pencereye doğru çevirdim.

"Benim bir şikayetim yok."

"Maria..." Zehra'nın sözünü keserek konuşmaya başladım;

"Üstelik gelişlerim sıklaşacak." 

"Kendini boş yere yoruyorsun iki gün sonra taburcu oluyorum."

"Aslında bakarsan tek bu sorun yüzünden burada değilim." Zehra'nın çatılan kaşlarını gördüğüm anda duraksadım ve konuşmasını bekledim.

"Bir sorun mu var?"

"Evet, dayım vuruldu." Kısa ve öz cümle kuruşum onu şaşırtmış olacakki, kısa bir süre afalladı. Ardından başını sağa - sola çevirip, söylediklerimi sindirmeye çalıştığını hissettim.

"Nasıl?" Dedem bu konuda hiç kimseye bir şey söylemeyeceğimizi tebihlediği için bir süre susmakla yetindim fakat Zehra'nın soru soran gözlerine engel olamadım.

"Anlatamam, özür dilerim." Zehra, derin bir nefes aldıktan sonra minnetle gülümsedi.

"Önemli değil. İyi mi?"

"İyi, iyi." Geçiştirdiğimi anlayınca bakışlarını pencereye doğru çevirdi ve bir müddet öyle kaldı. Sessizliği ilk ben bozdum:

"Eylül nerede?"

"Duş almaya gitti." Telefonumun bangır bangır melodisine karşılık jet hızıyla elimi eşofmanımın cebindeki telefonuma götürdüm ve tek hamleyle açma tuşuna basıp kulağıma dayadım. Arayanan kim olduğuna dahi bakmamıştım ve neden bu kadar acele ettiğimi bilmiyordum. Sanırım sıkılmıştım.

"Maria, neredesin?" Zana'nın mutsuz sesi hemen kulaklarımı doldurmuştu. 

"Zehra'nın yanındayım." 

Aşiret TorunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin