OYUN |15

2.3K 217 40
                                    

Boş gözlerle yerde yatan cansız bedene bakıyorduk. İkimiz de çok korkmuştuk. Az önce yaşananlar bir daha aklımdan çıkar mıydı, bilemiyordum.

Gözlerim dolmuştu fakat gözyaşlarımın yanaklarımı ıslatmasına izin vermek istemiyordum. Yavaşça başımı eğdim ve ellerimin içlerine baktım. Kan henüz kurumamıştı ve tüm sıcaklığıyla avuçlarımda duruyordu.

O sırada sağ gözümden minik bir damla düştü ve büyük bir hızla, daha yanağıma gelemeden kanlı elimin tersiyle onu sildim.

Olaylar artık daha da dayanılmaz hale gelmişti. Herkes bu saçma oyun yüzünden tek tek ölüyordu. Hem de gözlerimizin önünde, acı çekerek ölüyorlardı.

Polisi aramamız bir şey değiştirmemişti. Böyle bir yerin varlığından bile haberleri yoktu. O kadar yalvarmıştık. Ancak yine de hiç kimse bize inanmıyordu ve polisler de gelmeyeceklerdi.

Biz de burada tek tek ölmeye devam edecektik. Cesetlerimiz bulunmayacaktı. Fakat annem veya diğerlerinin ailesi çoktan polislere kayıp ihbarı vermişlerdir. Ama kimse az önce arayan kişinin biz olduğunun farkında değildir. Muhtemelen herkes bizi dışarıda arıyordu. Polislerin bizim eğlenmek için bir yerlere kaçan öğrenciler olduğumuzu da düşündüklerinden emindim.

Tekrar önümdeki cansız bedene baktım. Ne düşüneceğimi bilemiyordum. Her şey o kadar hızlı olup bitmişti ki. Başımı çevirdiğimde o, yerde yatıyordu.

Dilara...

Bu mekanizmaları nasıl kurduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Zeki birisi olduğu kesindi fakat bir o kadar da kötü birisiydi. Çok kötü birisiydi.

Onu bulmak ve onu görüp tüm bunların intikamını alabilmeyi çok istiyordum. Ama ne yapabilirdim ki? Ben onun gibi acımasız, duygusuz biri değildim. Hiçbir zaman olmamıştım ve asla da olmayacaktım.

Dilara'nın koluna dokundum. Vücudu artık çok soğuktu. Ellerimdeki kanlar kolunu da ıslattı. Sessizce onun hala açık kalmış olan gözlerine baktım. Hiç hareket etmiyor, duygu belirtisi göstermiyorlardı. Sonuçta o ölmüştü. Dilara ölmüştü ve ona ait hiçbir şey artık yoktu. Duyguları, zaman zaman da olsa gülen yüzü ve şımarık olsa da çok özleyeceğim hareketleri... Hiçbiri artık yoktu. Onunla birlikte gitmişti.

--- YARIM SAAT ÖNCE ---

"Sinyal gitti."

Dilara gözlerimin içine korku dolu gözlerle bakıyordu. Ne yapacağını bilemiyordu. Dışarıdaki adım sesleri daha da yaklaştı ve en sonunda kapının önüne geldiğinde adım sesleri kesilmişti.

Bizi öldürmek isteyen kişi kapının bir tarafında duruyordu. Diğer tarafında da ben vardım. Öylece durmuş kapıya bakıyordum. Dilara ve Cenk de diğer köşelerde sessizce duruyolardı. Cenk bana doğru bir adım atacak oldu fakat ona sessiz olmasını işaret ettim.

Belki de burada olduğumuzu bilmiyordu. Ama burada olduğumuzu bilmese bile burada olmamız ihtimaline karşı bu odaya da bakacaktı.

Kapıya bir kere vurdu. Çok hafif bir vuruştu. Ses çok çıkmamıştı ama bu da korkmamızı sağlamıştı. Bizim olduğumuz taraftan hiç ses çıkmayınca dışarıdaki kişi tekrar kapıya vurdu. Bu sefer daha sert vurmuş olacak ki ses her yerde yankılandı. Tekrar tekrar vurdu fakat her seferinde biz ses çıkarmamakta kararlıydık.

En sonunda kapının kolu hareket etti. Korkuyla kapıya bakıyordum. Önce Dilara'ya baktım. O da benim gibi korkmuş ve gerilmiş gibi görünüyordu. Cenk'e doğru başımı çevirdiğimde Cenk kapının arkasından çekilmem gerektiğini işaret etti. Başımla onu onayladıktan sonra yavaş ve olabildiğince sessiz adımlarla arkaya doğru geri geri gittim.

O sırada kapının kolundan bir ses geldi. Kapı kolu artık hareket etmiyordu. Fakat kapı da açılmıyordu. Sessizlik başlamıştı. Hiçbir adım sesi veya kapıya vurma sesi yoktu. Dışarıda neler olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.

O sırada kapının altından bir not kağıdı geldi. Cenk ve ben aynı anda not kağıdına doğru sessizce yaklaştık. Kağıdı aynı anda okuduğumuzda Cenk ve ben korkuyla birbirimize baktık.

Her şeyin bir bedeli olmalı, değil mi?

O sırada bir çığlık sesi yükseldi ve Dilara'ya baktığımda karnının birçok yerinde büyük bıçaklar vardı. Kanlar akıyordu ve Dilara çığlık atarak yere yığıldı.

Hızlıca Dilara'nın yanına gittik. Cenk gözlerinden yaşlar akarken Dilara'nın elini tuttu.

"İyi olacaksın. Sakın pes etme!"

Bu söze inanmak zor geliyordu. Fakat inanmaktan başka çaremiz yoktu. İyi olacak.

---ŞİMDİ---

Sessizce içten içe düşünürken Cenk kapıyı çarparak içeri girdi. Hala aynı odadaydık. Burada olanlardan sonra Cenk dışarıda kimin olduğunu görmek istemişti. Umutsuzca gözlerime baktı ve konuştu.

"Kimse yok."

Güçlükle konuşmuştu. Yerde duran Dilara'nın cansız bedenine tekrar baktı ve sonra elleriyle gözlerini ovarak başını başka yöne çevirdi.

Dilara'nın sırt çantasını elime aldım ve ceketini çantasından çıkardım. Ceketiyle yüzünü örttüm. Öylece bakan açık gözlere daha fazla bakmak istemiyordum.

Yavaşça ayağa kalktım ve Cenk'in yanına gittim. Elleriyle gözlerini kapatmıştı ve sırtı bana dönüktü. Önüne geçerek gözünü kapattığı kanlı ellerini tuttum ve gözlerinden çektim.

"Yaşamalısın. Sırf o burada öldü diye, bir hiç uğruna ölmemiş olması için sen yaşamalısın."

Gözleri yaşlarla doluydu ama onları bırakacak cesareti ve gücü henüz yoktu.

"Ezgi, ben..."

Gözlerindeki yaşlar artık özgür bir şekilde yanaklarını ıslatıyordu. Tekrar eliyle gözlerini kapatmak istedi ama izin vermedim. Gözyaşlarına izin vermesi gerekiyordu. Hüznü hissetmesi gerekiyordu ki yaşayıp o katilden intikam almayı istemeliydi.

Başını eğdi ve bağırarak konuştu.

"Yapamam!"

"Cenk, başını kaldır ve bana bak."

Bunu yapmamıştı.

"Cenk!"

En sonunda başını kaldırdı ve gözlerimin içine baktığında içim ürpermişti. Fakat konuşmayı sürdürdüm.

"Yapabilirsin ve yapacaksın da."

Bana öylece bakıyordu hala.

"Cenk, buna inanmak zorundasın, zorundayız."

Başıyla beni onayladı fakat tekrar başını önüne eğdi.

Ellerini bıraktım ve gidip yerdeki sırt çantamı omzuma aldım. Tekrar Cenk'in yanına döndüm ve omzuna dokunarak konuştum.

"Haydi, bu odadan çıkmalıyız."

Cenk başıyla beni onayladı ve yerdeki not kağıdını da cebine koyup bana baktı. Tekrar konuşmaya başladım.

"Daha intikam almamız gereken bir katil var."

OYUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin