-9-

261 20 5
                                    


Bir nabız yoklaması olarak mini bölüm ekleyen yazar :) Hala bekleyenleriniz var ise devam edebilmek umuduyla..

Herkesten ve her şeyden uzaklaşmaya çalışarak en çok kendimi mi üzüyordum yoksa etrafımdakileri mi bilemiyordum. Ama günden güne neşem kayboluyor ve öyle ruhsuz bir insan oluyordum ki, insan içine karışacak halim kalmıyordu. Aşık olduğunuzda mutlu olmanız gerekirdi, midenizde kelebeklerin uçuşması ve heyecanlanmanız... Ama aşık olduğunu adamı evlenmeyi düşündüğü sevgilisi ile görüyorsanız sürekli; midenizde hissettiğiniz tek şey kramplar oluyordu. Göz pınarlarınızda da akmaya hazır göz yaşları. Kendimi çaresiz hissetmekten alıkoyamıyordum. 

Okulda bir sis perdesi ardında derslere girip çıkıyordum adeta. Yine de Sezen'in varlığına minnettardım.  İyi olmadığımın farkındaydı ve üzülüyordu biliyordum. Ama elimde değildi. Ona anlatsam ne değişecekti ki? Bunca zaman kendime bile anlatamamıştım. Hayatımın aşkının ellerimin arasından kaymasına izin vermiştim. Şimdi ona anlatsam da faydasızdı. 

"Lavin, çıkışta şu yeni alışveriş merkezinde  biraz otursak mı?" diyerek teklifini öne sürmüştü Sezen. Son bir kaç haftadır bu konuda şansını çok fazla deniyordu. Sanırım düşündüğümden de çaresiz görünüyordum. 

"Canım çok istemiyor." 

"Zaten son zamanlarda canın hiçbir şey istemiyor hayatım, kırma beni. Biraz hava almış olursun." dediğinde boşvermişlikle onaylamıştım gitmeyi. Uzun zamandır böyle yaparak eve gitmeyi de erteliyordum. Annemler telaşlanmadan kendimi toparlayıp eve de uğramalıydım. 

Her şeyi boş versem de ofisi boş veremediğim için birkaç defa oraya uğramış babamla da böylece görüşmüştüm. Ama bu eve gitmemem için yeterli bir bahane değildi ailem için. 

Arjin'i de hafta boyunca tek bir sefer görmeyi başarabilmiştim. O korkunç kabusumdan sonra onunla çok kısa iletişim kuruyordum. Beni içten içe çürütenin bu olduğunu da biliyordum. Aa yapmam gereken buydu. Onu o nikah masasında görmeye kendimi alıştırmalıydım. Ben görüşmesem de Güliz gözümün önünü boş bırakmıyordu. Sosyal medyada Arjin ile boy boy fotoğraflarını yayınlamaya bayılıyordu. Her yeni fotoğrafta evlilik teklifi edildiğini görecekmişim gibi korku ile bakıyordum, yine de bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum ama...

Sezen'in ısrarı ile gelmiş olsam da ev ve okul dışında bir yerlerde olmak gerçekten de iyi gelmiş gibiydi. Sessizliğimi korusam da biraz olsun normal hissedebilmek iyi gelmişti. 

"Sormayacağım diye kendimi tembihlemiştim ama, dayanamıyorum be kızım. Bu halinin sebebini anlatmayacak mısın?" diyerek patlamıştı sonunda arkadaşım. 

"Açıklasam da bir şey değişmeyecek Sezen, alışacağım daha iyi olacağım merak etme." demiştim. O da üstelememişti daha fazla. Belki de biliyordu fakat boşboğazlık etmeme konusunda kendini bilirdi Sezen. Susuyordu. Saygı duyuyordu. Ve ben ona minnettardım, sadece yanımda olması bile yeterdi. 

"Gerçekten çok teşekkür ederim, inan sadece yanımda olman bile yetiyor." diyebilmiştim kahvesinden bir yudum alırken. Havuzun kenarındaki kafenin daha hoş olduğuna kanaat getirip buraya oturmuştuk. Gerçekten de güzeldi, suyun sesi insanı dinginleştiriyordu. 

"Her zaman buradayım, ne olursa olsun." derken güven verircesine kolumu sıvazlıyordu. Tam o sırada ona kırık da olsa tebessümümü yollarken bana en çok acı veren, en sevdiğim sesten adımı duymuştum... Yüzünü görmesem de sesini duymasam da her anımda kalbimde taşıdığımdan hep hasretime yenik düşüyordum...

Arjin'in bana seslenmesi ile yanıma gelmesi arasında sadece saniyeler geçmişti.  Sırtım ona dönük olduğu için yanında Güliz'in olmaması için dua etmiştim o geçen birkaç saniyede. Çünkü günler sonra kalbime hükmeden adamı görmüşken yanında onun olmasını kaldıramazdım. Ve çok şükür ki yalnızdı. Ama biliyordum ki mutlaka ya Güliz ile ya da baçka arkadaşları ile buluşacaktı. Arjin alışveriş merkezinde yalnız dolaşacak tipte bir adam değildi. 

"Nerelerdesin sen yahu, yüzünü gören cennetlik." diyerek sitem etmiş, Sezen'i baş selamı ile selamlamış ve sandalyesini çekerek destursuz yanıma oturuvermişti. Çünkü o Arjin'di. Başımdaki kavak yellerimin sebebi, ilk kalp çarpıntım, ilk gerçek aşkım, ilk hayal kırıklığım...

"Okul, ev bazen de iş. Biliyorsun hep aynı."diyerek ruhsuzca yanıtlamıştım elimden geldiğince. Eskiden görüşemiyorsak bunun yarı suçunun da kendisinde olduğunu ve beni görmeye onun da gelmediğini söylerdim. Ama şimdi bunu yapmak haddime değilmiş gibi hissediyordum. 

"Valla daha bugün işte zorla çıkardım bende dışarıya." diyen Sezen bana muhalefet olmaya dünden razıydı. 

"Sınavlar vardı Sezen, sen de biliyorsun." diyerek bu kez de savunmamı arkadaşıma yöneltmiştim. 

"Tamam tamam, bir şey demedim. Geldin ya bugün ona da şükür." diyerek kendini sıyırmıştı işin içinden o da. 

"Lisede de böyle çalışkan ve disiplinliydin, hiç değişmiyorsun Lavin." derken beni kolunun altına almıştı Arjin. Orada olmayı ve göğsüne yaslanmayı ne çok severdim. Bu hareketin arkadaşça yapılmadığı zamanların hayalini kurardım. Eskiden... Şimdi ise ufak bir manevrayla ondan kurtulmaya çalışmıştım ama Arjin beni bırakmamıştı. Sezen ise bizim bu halimize imalı bakışlar gönderiyordu. Bizi ne zaman Arjin ile yan yana görse bunu yapmadan edemiyordu. Bense ona durması gerektiği mesajını içerdiğini umduğum sert bakışlarımla bakıyordum fakat görünen o ki pek tehditkar değildim çünkü Sezen vazgeçmiyordu. 

"Ee senin ne işin vardı burada?"diyerek konuyu dağıtmaya çabaladım ben de umutsuzca. 

"Arkadaşlarla buluşacaktık ama seni görünce vazgeçtim." diyerek açıklamıştı Arjin de. Ardından her zaman yaptığı şekilde flörtözce göz kırpmayı ihmal etmemişti. Ah bu hareketi ilk gençlik zamanlarımızda ne çok hoplatırdı kalbimi! O değişmediğimi sanıyordu ama değişmiştim ben. Heyecandan ölürken bile sakin kalmayı öğrenmiştim. Ona sarılırken bir daha görüşemeyecekmişsiz gibi saatlerce sarılmamayı öğrenmiştim. Yanından bir bir gelip geçen kız arkadaşlarına göz yummayı öğrenmiştim. Onu bir kızı öperken gördüğümde ağlamamayı da... Çok şey değişmişti aslında. Benim korkaklığımdan başka! Keşke kendime daha çok güvenebilseydim diyordum geçmişe bakınca ama zaman makinası icad edilmemişti daha ve benim için geç kalınmıştı. 

Sezen ise bize dair umutlarını hiç kaybetmemiş olacak ki, ne yapıp edip bizi orada bırakarak işi olduğunu söyleyip kaçmıştı. İşi olmadığını adım gibi bilsem de gidişini engelleyememiştim. Şimdi ise Arjin ile garip bir sessizliğin ortasında kalakalmıştım. Önceden asla susmadan konuşur da konuşurdum. Onu görünce çenem düşüyordu. Şimdi ise kıfayetsizdim. Havadan sudan birkaç cümlenin ardından birden ayaklanmıştı.

"Hayırdır nereye?"

"Hadi kalk, Kıyıköy'e gidiyoruz." demiş ve itiraz etmeme fırsat bırakmadan beni de peşinden sürüklemişti. O böyle elimi tutarken kendimi her şekilde kandırıp onunla her yere gidebilirdim. Ben iflah olmaz bir aşıktım ve korkuyordum...


Liman Meyhanesi -askıda-Where stories live. Discover now