-4-

352 28 2
                                    


Yaptığım planlamaya odaklanmaya çalışıyordum ama aklım birlikte yememiz gereken yemeğe takılıp duruyordu. Gerçekten ondan uzaklaşmam gerektiği anlarda Arjin resmen bunu hissediyor ve peşimden ayrılmıyordu. Normalde onun peşinde koşan ben olurdum... Görüşmek buluşmak için an kovalardım... Ama  arkadaşça görüşmelerin beni daha çok üzdüğünü fark ettiğimde bu çabamı boş vermiştim. İşte ilk o zamanlardan birinde Arjin  bunu hissetmişçesine benimle görüşmek istiyor ve asla müsait olmadığım bahanesini kabul etmiyordu... Sonuç olarak amacına ulaşmış ve beni uzak durmaktan vazgeçirmişti. 

Fakat şimdi bunu yapma ve denemeden dünden razı olduğum şekilde pes etme hakkım yoktu, o evlenmeye karar vermişti ve bir korkak olarak bu kararına sadece saygı duymak zorundaydım. Reddedilme korkumu bir yana bırakarak yıllar önce ayırdına vardığım duygularımdan Arjin'e de bahsetseydim böyle olmazdı. Şimdi ise pişman olmak için çok geçti... 

Bütün bunlara rağmen o yemeğe katılmak zorundaydım. Aile yemekleri mutlaka ailece yenirdi, yemeklerin en heveslisi de ben olurdum. Hala yemeklerin en heveslisi bendim aslına  bakarsanız; iki üç gün öncesine kadar...

Berrin abla ve nişanlısı dahi bu yemeğe mutlaka katılacaktı biliyordum onlar giderken benim yemeği ekmem imkansızdı. Dillendirmek dahi istemesem de Güliz'in de yemeğe gelmesinden çok korkuyordum. Onun bu yemeğe katılması demek her şeyin geri dönülemez şekilde resmileşmesi demek olurdu çünkü. 

Tüm bunlar kafamı kurcalarken ofis sekreterimiz olan Burcu ablanın sesini sonunda duymuş olmakla düşüncelerimden sıyrılmıştım. 

"Lavin, güzelim kaç saattir sesleniyorum ya? Son müşteriler de çıktı. Biz de çıkalım mı?" derken biraz endişeli idi ama en çok da bir an önce eve ulaşıp oğlu Demir'e vakit ayırmak için sabırsızlanıyordu biliyordum.

"Kusura bakma, dalmışım. Çıkın tabii bitmiş mesai çoktan. İyi akşamlar." Onlar çıktığında ofiste yapayalnız kalmıştım. Bu saate kadar çalışmıştım kafamı dağıtmak için ama yine kendimi düşünürken bulmuştum. Faydasızdı yani tüm yaptıklarım. 

Elektrik panellerini ve kapıları kontrol ettikten sonra oyalanmadan bende ofisten çıkmıştım. Yoksa trafikte saatlerimi harcamam kaçınılmaz olacaktı. Ve onca bekleyişin yine kafamın beni zehirleyen düşüncelerle dolmasına davetiye çıkaracağı aşikardı. 

****

"Hayır Berfin gelmeceğim. Hayır, eve girdim bile. Tamam yarın geleceğim zaten. Ne? Hayır annemi verme! Ya dur verme! Evet tamam yarın kalırım, tamam söz! Hadi kapatıyorum." 

Kapıyı açmaya çalışırken bir de telefonda Berfin ile savaşmak zorunda kalmak işleri hiç de kolaylaştırmıyordu aslına bakarsanız. Ama annemin talimatları ile aradığını bildiğimden yüzüne kapatmak gibi kısa yoldan çözümler bu sefer beni bu işten kurtaramazdı. İşte tam da bu sebeple kırk dakikadır her işimi hallederken bir yandan da telefonu kulağımda tutmaya gayret ediyordum. 

Sonunda yarın yemekten sonra orada kalmam şartıyla telefonu kapatabildiğimde benden mutlusu yoktu. Zaten yarın herkes kalmam için ısrar edecek ve yalvaran bakışlarla bana bakacaklardı ve ben böylece eve dönemeyecektim. Bunu çoktan biliyordum ve kendimi hazırlamıştım. 

Bari bugün olsun yalnız kalmaya ve dinlenmeye ihtiyacım vardı hem ruhen hem de bedenen... Bulunduğum durum dinlenmekle ya da yalnız kalmakla aşılacak bir şey olmasa da kendimle biraz zaman geçirmeye ihtiyacım vardı. 

Evde bulduğum malzemelerle çabuk ve hafif bir akşam yemeği hazırlamaya karar vermiştim. Hızlı ve hafif anlayışımın makarna ve salata olması ise mutfaktaki üşengeçliğimin yansımasıydı. Hazırladığım yemekleri zorla ve saatlerce çiğnemeye çalışmakla bitirememiştim bile... Lokmalar sanki ağzımda büyüyordu. 

En sonunda ise bende yemeye çalışmaktan vazgeçtim kalanları buzdolabına kaldırmaya karar vermiştim. İştahsızlığım ile yapabileceğim bir şey yoktu ve burada beni yemeye zorlayacak kimse de olmadığından bu konuda rahattım. 

Ailemle aynı şehirde yaşarken ayrı bir eve çıkmak çok lüks ve masraflı görünebilirdi ama benim buna ihtiyacım vardı ki çok şanslıydım, pek içlerine sinmemiş olsa da ailem anlayış gösterip arkamda durmuşlardı bu konuda da. Onlar sadece yeni bir deneyim kazanmamı ve ayaklarım üzerinde duracak olmamı desteklemek istiyorlardı. Bense Arjin'den uzaklaşmak. İsteklerimiz ise benim evden taşınmam hususunda buluştuğunda ortada sorun da kalmamıştı. 

Ve o zamanlar çiçeği burnunda ayrıca da hevesli bir üniversiteli olarak günlerce ağlasam da kararımdan vazgeçip eve dönmeme direncini göstermiştim. Bu kararımdan memnundum. Eğer eve geri dönseydim çaresizce Arjin'in yanında bir gölge olmaya devam edecektim... Açıkçası biraz da uzaklaşırsam belki o da beni özler ve yakınlaşırız diye düşünmüştüm. Evet özlemişti, fakat yakınlaşmamız arkadaşça duygulardan fazlasına ev sahibi olamamıştı yine de...

Ben de daha sık görüşmelerimize, ailemin evinde kalmam için ısrar edişlerine aldanıp kendi ilüzyonumda mutluluk sahneleri görmüştüm... O dekorun bir gün parçalanacağını bile bile hemde. Ucuz mutluluklara ve geçici heyecanlara kaptırmıştım kendimi... Elimde olan buydu ama ben hep yeteceğini sanıyor ileriyi görmeyi inatla reddediyordum. Sonunda ise en sert kayaya toslamıştım! Evlenmek istiyordu, başka bir kızla... elimden ne gelirdi ki? Pişmanlık ve üzüntüden başka...

****

Ortalığı topladıktan sonra evdeki bütün ışıkları söndürerek yatak odama geçmiştim. Normalde izlemesem de bazen televizyonu açık bırakır ya da radyo kanallarından hafif müzikler seçerek dingin ritmin evde yankılanmasını sağlardım. Çok fazla sessizlik bana göre değildi. Ama şu an bu iki yöntemi de uygulamak istemiyordum, kafamdaki sesler yeterince gürültülüydü ve benim onları susturmaya ihtiyacım vardı... 

Yatak odasındaki ışığı en loş düzeye getirdikten sonra son okuduğum romanı elime alıp sayfalar arsında kaybolmayı umarak okumaya başlamıştım.  İlk birkaç sayfa boyunca umduğum gibi kitaptaki olaylara kapılıp gitmiştim ama loş odada telefonumun ışığı yanıp sönerken göz ardı edilemeyecek şekilde rahatsızlık veriyordu...

Nihayetinde dayanamayıp telefonuma yöneldiğimde arayan Arjindi. Fakat bu sefer açmamakta kararlıydım. Bu gece ona yer yoktu. Onsuzluk beni çepeçevre sardığında mahvolmak istemiyordum. Kendimi yokluğuna alıştırmalıydım....

Telefon çalmayı bıraktıktan sonra yorgun olduğumu ve uyuyacağımı belirten kısa bir mesaj yazıp Arjin'e yollamıştım. Çünkü biliyordum ki cevap alamazsa aramaya devam ederdi biliyordum ve o aramaya devam ederse eninde sonunda telefona cevap verecektim. Böylesi daha iyiydi. Hayatında olmasını istediği, birlikte yaşlanmaya karar verdiği başka bir kadın vardı. Bu ısrarları sadece beni üzüyordu artık. 

Ve yine vazgeçmek asla huyu değildi, uyuyacağımı söylememe rağmen mesajıma cevap atmıştı. Yarın gelip gelmeyeceğimi soruyor ve gelmememi ise bir cevap olarak kabul etmediğini ekliyordu... Deli gibiydi. Bazen hep bu kadar yakın olduğumuz için mi beni anlamadığını düşünüyordum ama olanaksızdı. Ben bu kadar yakınken hislerimin farkına varabilmiştim yine de... Sadece kendimi kandırdığım bahanelerden biriydi bu da...

 Mesajına cevap atmamakta kararlıydım yine de, biraz kendimle baş başa kalmak bana güç vermişti. Telefonu tekrar komodine bıraktıktan sonra kitapta kaldığım yerden okumaya devam etmiştim. Nasılsa yarın gidecektim ve görüşecektik. Şimdiden gerilmeme hiç gerek yoktu. Ama Güliz'in gelip gelmeyeceği korkusunun beynimin bir köşesinde varlığını sürdürdüğünü de inkar edemezdim elbette. 

Buna rağmen kitapta birkaç sayfa daha ilerledikten sonra kendimi bilinçsiz bir uykunun kollarında bulmuştum. Bu kadar çok düşündükten sonra rüyamda da Arjin'i görecek olmak pek de şaşırtıcı değildi bu yüzden...

***

****

Biliyorum yıllar sonra bölüm yükledim adeta. :( ama umarım beğenmişsinizdir. :)

Beğendiyseniz hikayemizi önermeyi unutmayınn!  



Liman Meyhanesi -askıda-Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt