-7-

294 26 10
                                    

Güliz ve Arjin'in samimiyetini izlemekten beni kurtaran Can'a minnettardım.  Tam zamanında gelmişti, garson da sipariş alırken Can benim tarafıma bir sandalye çekerek oturmuştu. Uzun süredir buralarda olmadığı için ne Güliz'i ne de Burcu'yu tanıyordu. Kısa bir tanışma faslının ardından Güliz sürekli Arjin'e fısıldayarak konuşurken Burcu da Can'ı tanımaya gayret ediyordu. Ben de kendime acı çektirmemek adına Burcu ve Can'ın sohbetine odaklanmıştım. Can haftaya iş görüşmesi için Varşova'ya gideceğinden bahsediyordu. Yazılım mühendisiydi ve doğu avrupa Can'a hiç de yabancı değildi. Kabul edileceğine neredeyse emindim.  En azından birileri bazı konularda şanslı olabiliyordu demek ki. 

"Sen de mi çocukluk arkadaşısın Arjin ile?" derken Güliz sonunda dünyamıza dönebilmişti. 

"Evet, birlikte büyüdük." diye yanıtlamıştı Can da.

"Erkeklerın arasında sıkılmışsındır kesin Lavin sen." diyerek beni hedefine almıştı bu sefer de. 

"Yoo aslında eğlenirdik biz. Hem Berfin var, Berrin var." diyerek benim yerime yine Can yanıtlamıştı soruyu. Bu konuda hiç şikayetim yoktu çünkü cevap vermeye pek hevesim olduğu söylenemezdi. 

Bunun gibi birkaç gereksiz sohbetin ardından Can alması gereken birkaç eşya olduğunu söyleyip onunla gidip gitmeyeceğimi sormuştu. Zaten Güliz de dakikalardır Arjin ile yalnız kalmak istediğinin sinyallerini verdiği için Burcu bizden önce kalkmıştı bile...

Ben de bu fırsatı kaçırmayarak Can'ın teklifini kabul edip ayaklanmıştım. Arjin de bizimle gelmek istediği için kafeden birlikte çıkmıştık ama alışveriş merkezine girer girmez Güliz ünlü bir ayakkabı mağazasına girip de çıkamayınca Can ve ben Arjin'i onunla bırakıp ayrılmıştık. 

Arjin böyle beklemeyi hiç sevmezdi. Berrin abla ve benimle geldiğinde bile söylenip dururdu. Güliz'e hiçbir şey söylemiyordu... Tamam memnuniyetsiz olduğu her halinden anlaşılıyordu ama sözlü olarak hiçbir şey söylemiyordu. Bu da katlanmakta bir beis görmediği anlamına geliyordu. Ve insanlar ancak sevdikleri için bir şeylere katlanırlardı... Böyle ayrıntılarda boğuldukça ve gerçek yüzüme bir kez daha çarptığında yine ve yine kalbim acıyordu...

Can ise almak istediği şeyler konusunda fikrimi sorup yardımımı bekliyordu ama ruh halim bunun için elverişsiz olduğundan mutlaka saçmalıyordum. O da bunu fark etmiş olacak ki bir süre sonra sormaktan vazgeçmişti. Nihayet alacakları bittiğinde Arjin ve Güliz'in yanına dönmek istemediğimden direk alışveriş merkezinden çıkmıştık. 

Can bir şeyler yapmayı teklif etse de bugünlük kotamı doldurmuştum. Benim kurtarıcım olduğu için minnettardım. Arjin ve Güliz'in yanında dikkatimi dağıtmama çok yardım etmişti ama şimdi onlar olmadığına gre eve gidip kafamı dinlemekten başka dileğim yoktu. Bu durum beni adeta tüketiyordu...

"Bugün hiç keyfin yok senin?" diye sormuştu en sonunda Can da, durumumun farkındaydı elbette ama kaçmak istediğimi anladığında sorması kaçınılmaz olmuştu muhtemelen. 

"Yok bir şey aslında, yorgunum sadece." demiştim ve öyleydi. Yorgundum.

"Bugün bir durgunsun ama neyse. Yorgun olmasan da şu Arjin'in sevgilisi yorar vallahi adamı. İnandım diyelim.İyi oldu kaçtık Arjin'e yazık." derken ciddiydi. 

Ben de buruk bir gülümseme dışında bir cevap bulamamıştım... Evet yoruyordu, ARjin bundan şikayetçi değildi ama. Hiç de olmamıştı ve bunun beni bu kadar yaralaması hiç adil değildi... 

Benim bugün modumda olmadığımın ayırdında olan Can da ısrar etmemişti. Buna minnettardım. İş görüşmesi için şans diledikten sonra eve gitmek üzere yola koyulmuştum.Yapmam gereken bir sürü işim, çalışmam gereken sınavlarım ve hazırlamam gereken projelerim vardı. 

Eve vardığımda sevdiğim yemekleri hazırlayarak kendimi motive etmeye uğraşıştım. Ardından duşa girerek rahatladıktan sonra masanın başında kağıtlarla boğuştuğum bir saatin ardından yorgun düşerek kendime mola vermiştim. Molada çayımı yudumlarken telefonumu karıştırıyordum. Ve anasayfam Güliz'in yolladığı fotoğraflarla dolmaya başlamıştı biraz aşağılara indiğimde. Yazdığı açıklamaya göre alışveriş merkezinden Berrin abla ile karşılaşmışlar sonra da birlikte yemek yiyip vakit geçirmişlerdi.  Mutlu aile taplosuydu adeta...

Berrin ablanın Güliz'den haberi vardı elbette ama resmi olarak tanışmadıklarını biliyordum ve görünüşe göre bunun bir önemi kalmamıştı artık... Buna üzülmem çok saçmaydı hakkım yokmuş gibi hissetsem de kendime engel olamuyordum. Korkaklığımın bedelini her gün acı çekerek ödüyordum... Ama bazen de itiraf etseydim ve öyle reddedilseydim yine benden uzaklaşacaktı ve yine acı çekecektim çünkü onu sevmekten yine de vazgeçmeyecektim diye düşündüğüm oluyordu, öyle olsaydı yine içimdeki sızısı eksik olmayacaktı ve beni sevmediğini bilecektim... Her iki türlü de acı mı çekecektim yani? Ya o da benden hoşlansaydı?

Ama kendime acı çektirdiğim tüm bu varsayımlar boşunaydı, o kimi sevdiğine karar vermişti ve bu ayan beyan ortadaydı. Bana ise sadece seyirci olmak düşüyordu... Belki onun mutluluğunun beni mutlu etmesinin bir yolunu bulabilirdim, belki evlendiklerinde bu kadar yakın olmayacağımız için kendimi alıştırabilirdim, belki de kalp kırıklığım geçerdi...

Kimi kandırıyordum ki? Görüşmeye devam edeceketik ama o başka bir kadının kocası olacaktı, başka çocukların babası... Bense aşık ve uzak kalacaktım. Bir ailem olmayacaktı. Başkasını sevemezdim ki...

Bir fotoğraf yine bütün hayal kırıklığımı önüme sermişti. Buna rağmen bile fotoğraftaki yüzünü okşamaktan kendimi alamıyordum. Tam bir umutsuz vakaydım...

Hüznüme eşlik eden göz yaşlarımla huzursuz bir uykunun kollarına bırakmıştım kendimi, en güzel rüyamı göreceğimden habersizdim o anda.


Haala okuyan var mı acaba diye çok merak etmekteyim? 

Wattpad'e vakit ayıramayışımdan nasibini en çok Liman Meyhane'si aldı çükü Asiye Hanım'a bile yetişemiyorken buralara hiç uğrayamadım ama umarım bu bölüm bir parçacık da olsa gönlünüzü alır :) 


Liman Meyhanesi -askıda-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin