38 bölüm

12.6K 583 46
                                    

Alnına bırakılan öpücük ile ayak ucuna kadar titreyen kadın, elini kolunu nereye koyacağını bilmiyordu. Gözlerini kapatıp toprak kokusunu içine çekti. Aylar önce aradığı huzuru bulmuştu. Ne yaparsa yapsın, karşı koyamadığı duyguları onu bir bilinmeze sürüklerken, içinde bulunduğu durum, aşkını sonuna kadar yaşamasından yanaydı. Diğer bir yanı ise, onun yaptıklarını sürekli hafızasına kazırken, dilenmemiş bir özür, bunun acısını iliklerine kadar hissettiriyordu. Yanağına bırakılan diğer öpücükle, baran kulağına eğilip alay edercesine, "nefes al meleğim." demişti. Gözlerini açıp unuttuğu nefesini alan kadın, tutkunu olduğu kara gözlerde bi süre oyalanmış, ikili arasındaki sessizlik, mutfaktan gelen ağlama sesi ile bozulmuştu.

Mutfaktan ağlayarak çıkan gülsüm, meleğe yakalanmış olmanın verdigi utançla, adımlarını hızlandırıp, başındaki yazmasını çekiştirerek örtmüştü. Annesini kucağında yağızla görünce, göz yaşlarını silip başını kaldırmıştı.

"Ne oldu kız, ne bu hal niye ağlarsın?"

Ne diyeceğini bilmeyen kız, elleri ile oynarken, kestiği parmağının acısı yüzünün buruşmasına neden olmuş, sığınacağı bahaneye memnun olmuştu.

"Şey... ana, salatalık doğrarken parmağımı kestim de ondan." deyip yaralı elini gösterdi.

Sultan kadın, her acıya dayanaklı kızının böyle bir şey için ağladığını düşününce gülümsemiş, başını sağa sola sallayıp, ya sabır çekmişti.

"Aman... bende bir şey var sandım. yürü git sar bişeyle de, gel yardım et. Çok iş var." deyip gitti.

Konağın arka tarafına geçen kız, hıçkırıklarını tutamazken, yüzüne çarpılan gerçekle acı çekiyordu. Gelin ablasının onda gördüğü şeyler doğruydu. Önceleri ağasına olan hislerini sadece hayranlık sanarken, şimdi ona bir şey olacak düşüncesi, onu yiyip bitiriyordu. Şimdi onların yüzüne nasıl bakacaktı bilmiyordu? Meleği çok seviyordu. Ama baran ağası bir başkaydı onun için... kendini teskin edip, ne yapması gerektiğini düşünürken, aklına gelen amca kızı mihribanın, onu uzun zamandır kayseriye çağırdığını ve hep bir bahaneyle geçiştirdiği geldi. En iyisi buralardan biraz uzaklaşıp gitmekti. Ve her şey unutulduğunda, belki geri dönmekti.

Baran kolları arasındaki karısını bırakıp, açtığı kilerin kapısından hırsla çıkmıştı. Neler olduğuna anlam veremeyen melek, bir başına orada öylece kalmış, aklına gelen ilk düşünceyle, giden kocasının arkasından, " git tabi ağam, sevdiceğini teselli et." deyip sinirlenmişti.

Elleri yumruk halini alırken, ayaklarını yere vura vura çıkıp soluğu, avluya kurulan kahvaltı masasında almıştı. Sandalyesini çekip otururken, hemen yanında olan kocası ile şaşırmış, sultan kadının oğlunu kucağına vermesi ile baranın keyfi yerine gelmişti. Bu defa o kocasının kulağına eğilip, "sen burada ne arıyorsun?" demişti.

Gözlerini öfke bürüyen adam, karısının bu tutarsız davranışlarından sinirlenmiş, dili ile dişleri arasında "nerede olmam gerekiyor hanım ağam, oğlum uyanmış sesini duyunca geldim. Sen hayırdır ne bu tavırlar?" deyip kinayeli konuşmuştu.

Cevap vermek yerine başını çevirip, etrafına bakınan kadın, ortalarda gülsümü göremeyince kahvaltısına sessiz, sakin devam etmişti. Herkesin bir bir masadan kalkıp, çardağa geçmesi ile hala oğlu ile oynayıp kahvaltısını edemeyen adama dönüp, "bana ver istersen, sen kahvaltını yap." demiş, öfkeli bakışlar altında oğlunu alıp, yukarı odasına çıkmıştı.

Yağızı emzirip gazını aldıktan sonra, genel temizliğini yapan kadın, kısa bir süre yatağında onunla oynamış, beşiğine yatırıp ağır ağır sallamaya başlamıştı. Uyuyan oğlunu alnından öpüp, sesizce odasından çıkarken, kapı önünde gülsümü görmüş, kolundan tuttuğu gibi duvar dibine çekmişti. Yüzüne bakamayan kız, kaçıp kurtulmak istesede, yapacak bir şey yoktu. Renkten renge girerken, bu konuşmanın er, geç yapılacağını biliyordu.

Deli Ağa Tamamlandı...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin