† Bırakmasın beni †

31.2K 3.7K 1.5K
                                    


Dün akşam hiç uyuyamamıştım. Sürekli tıkırtı sesleri gelip durmuştu ve sürekli uykumdan uyanmıştım. Dışarıya bakmaya da korkmuştum açıkçası. Bir yaratıka göz göze gelmek istediğim son şey bile değildi çünkü.

Uykumu alamadığım için bugün biraz huysuzdum. Jungkook gelmemişti. Ben de evin içinde dolaşmaktan, düzenli olan eşyaları tekrar düzenlemekten başka bir şey yapmamıştım. Bugün periler de kapımı çalmamıştı zaten.

Jungkook'u beklediğime hala inanamıyordum. Benimle eğlendiğini düşünmüştüm ve bugün gelmemesi de bunu doğrulamıştı.

Daha fazla evin içinde duramayacağımı anladığımda sıkıntıyla nefes vererek kapımı açmıştım. Gözüme direkt deniz kabuklarından yapılma süs çarpmıştı.

İpek olduğu belli olan, el yapımı iplerin arasına işlenen elmas parcaları ısrarla parlarken uçlarına asılmış kadifemsi deniz kabuklarının güzelliği gözlerimi almıştı.

Nefesim bir taraflarıma kaçmıştı. Bunun nereden geldiğini düşünmüştüm. Hoseok süsümün yerinde olmadığını görünce bana sürpriz yapmak istemiş olmalıydı. Ona sonra teşekkür etmeyi unutmamalıydım.

Bugün perilerin bağırışlarıyla uyanmadığım için mutluydum ama huzursuzdum. Neden gelmemişlerdi ki? Yirmi yıldır bir kere bile beni uyandırma işlerini aksatmamışken hem de. Anlayamıyordum.

Beni düşüncelerimin arasından çekip çıkaran kokuyu alınca genişçe gülümsemiştim. Dün diktiğim altın renkli çiçekler ormanı kokularıyla ele geçirmişlerdi.

Minik adımlarla çiçeklerimin yanına ulaşmış ve yavaşça oturmuştum. Çok narinlerdi. En ufak rüzgarımla bile zarar görebilirlerdi.

"Nasılsınız güzellerim?" deyip ellerimi çiçeklere uzattığımda biraz hareket edip yapraklarını ellerime değdirmiş ve nasıl olduğumu sormuşlardı.

Bu yaptıklarına gülümserken "İyiyim" demiştim ama inanmamışlardı. Bitkilerin, su perileri gibi duyguları hissetme yetenekleri vardı. Onların da bizim gibi duyguları vardı ama bazıları bunu kabullenmek istemeyip hepsini katlediyordu.

Hepsi bizler gibiydi. Tek farkları hareket edememekti. Bizim gibi yaratıkların da tek farkı, zayıf ve hareketsiz varlıkları katletmekti. hepimiz konuşamayan, hareket edemeyen veya güçsüz varlıkları öldürmekten, zarar vermekten zevk alıyorduk ama bunun bir güçsüzlük göstergesi olduğunu bilmiyorduk. Asıl güç, güçsüzün yanında olmak, onları korumakken güçsüzü ezip nasıl güçlüyüm diyebiliyorduk anlam veremiyordum.

"Gitmeliyim"

Gitmemem için yalvarmaya başlamışlardı ama onlara anlatıp daha fazla üzülmelerini istemiyordum. küçük bir esintinin zarar verebileceği çiçeklere, sevdikleri insanın üzüntüsünü anlatması onlara daha büyük bir hasar verebilirdi.

Özür dilerken yavaşça kalkıp yanlarından ayrıldığımda ormanda olup bitene pek odaklanamıyordum. Jungkook'u düşünmeden bir saniyem geçmiyordu ve benimle oynadığı düşüncesi küçük bedenimin ayakta durmasını zorlaştırıyordu.

Düşük auram tüm ormanı kaplamıştı. Ağaçların, bitkilerin hepsi teker teker neyim olduğunu soruyordu ama hepsini görmezden geliyordum.

Ormanın yarısına bile gelmeden yolumu değiştirip büyük göle ilerlemiştim. Gölün önüne geldiğimde dizlerimin üzerine çöküp oturmuştum. sert çakıllar ipek elbisemin altından dizlerime batıyordu ama umrumda değildi.

"Taehyung?" Jimin'in endişeli bir şekilde yanıma yüzdüğünü görünce gülümsemeye çalışmıştım. "Jimin"
Ellerini bacaklarıma koyup yorgunluğumu almaya başlamıştı. Bir süre sonra durup şaşkınca gözlerime bakmıştı.

"Taehyung, bu sadece lanetle kalmamış güzelim. Sen ona gerçekten aşıksın"

Yanağımı okşamaya başladığında gülümsemiştim. "Günaydın" başını iki yana sallarken kıkırdamıştı.

"Eğer seni mutlu edecekse, Alacakaranlıkta Jungkook yanıma geldi ve benden en güzel deniz kabuklarımı vermemi istedi"

"Ne!" dedim gözlerim sonuna kadar açılırken. Onu bana Jungkook mu yapmıştı?

"İlk başta vermeyecektim. Onu ilk gördüğümde bende iyi bir izlenim bırakmamıştı. O da tereddüt ettiğimi anlayınca sana yaptığım süsü kırdığını ve yenisini yapacağını ama deniz kabuklarıma ihtiyacı olduğunu söyledi. O an ne yapacağımı bilememiştim. Ona olan ön yargım uçup gitmişti ve bu çocuk Taehyung'a karşı bir şeyler hissediyor demiştim içimden"

Gülümseyerek anlatırken bir elimi tutmuştu ve gözlerimin içine bakmıştı parlayan gözleriyle.

"Bir şansımız olabilir Tae. Sana aşık da olabilir Elferin duygularını hissedemediğimi biliyorsun o yüzden sana net bir şey söyleyemem ama umudunu kaybetme."

Ağlamaya başlamıştım. Daha önce söylediğim gibi ölmek umrumda değildi ama Jungkook'un bana karşı birşeyler hissediyor olma olasılığı beni o kadar mutlu ediyordu ki bu inanılmaz bir şeydi. Onun aşkıyla ölmek de inanılmaz bir şey ama karşılık bulmayı anlatamazdım. O kadar gücüm yoktu çünkü.

"Bugün yanıma gelmedi ama Jimin. Benimle oynadığını düşündükçe nefes alamıyorum."

Jimin bir süre ifadesizce yüzümü izledikten sonra gözlerini kaçırıp fısıldar gibi konuşmuştu.
"Haberin yok mu?" anında kaşlarım çatılırken tuhaf hareketleri yüzünden vücudumun her yanını korku sarmıştı.

"Neyden haberim yok mu?"

Beni sakinleştirmek ister gibi iki elimi de okşamaya başlamıştı ama beni daha çok korkuttuğunun farkında bile değildi.

"Kuzey ormanı tamamen karanlığa bürünmüş. Jungkook şafak sökmeden tüm elfleri toplayıp oraya gitti"

Kalbim sancımış, ona bir şey olacak düşüncesi aklımı yitirmeme sebep olmuştu.

"Hayır hayır hayır hayır..."

Ağlamaya başlamıştım. Jimin beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama pek işe yaradığı söylenemezdi. Benim Elfim ölümüne, yaratıklarla savaş içerisindeyken benim sakin olmamı bekleyemezdi.

"Taehyung sakin ol"

"Anlayamazsın Jimin!"

Bağırdığımda öylece gözlerimin içine bakmış ve başını eğmişti. Derin bir nefes aldıktan sonra yanıma oturup ağlamaktan sarsılan bedenime sarılmıştı.

"Geri dönecek Taehyung. Elfleri ona çok sadık. Hepsi Jungkook'u koruyacaktır."

"Ya yaralanırsa?" diye sordum ağlamaktan kısılmış sesimle.

"Ben iyileştiririm o zaman"
Biraz olsun rahatlarken burnumu çekip iri gövdesine daha çok sokulmuştum.

"Onu çok seviyorum ben. Bırakmam onu. O da bırakmaz beni. Değil mi?"

Jimin söylediklerime kıkırdarken saçlarımın arasına öpücükler kondurmuştu..

"Bırakmaz tabi" demişti kendinden emin bir sesle.

Dolu gözlerimi gözlerine çıkarttığımda gülümsemişti. Alnımı soğuk göğsüne yasladığımda fısıldamıştım Jimin'in duyamayacağı bir sesle.

"Bırakmasın beni"

Curse •taekook•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin