19.Bölüm - Metafaz Evresi

Start from the beginning
                                    

“Isaac bana bir şey söylemedi. Ne yapacağımızı bilmiyorum ama sizin yapacaklarınızı gayet iyi biliyorum.” Başımı eğdim. Dianna elini omzuma koydu.

“Siz de bizimle gelsenize. Hem, daha önce hiç buz pateni yapmamıştım. Bana yardımcı olursun.” Durdu ve yanıma yaklaştı. “Ayrıca Olenka düşerse çok güleriz.” Düşüncesi bile gülmemi sağladı.

“Eğer bu dediğin gerçekleşirse mutlaka fotoğrafını çekmelisin.” Yine ortamın neşesini sömürmüştüm.

“Isaac’i ikna etmeye çalışsana.” Bu neden aklıma gelmemişti, bilmiyordum! Aslında gelmişti ama ayıp olacağını düşünmüş ve sonra da vazgeçmiştim. Fakat birinin önermesi beni yine cesaretlendirmişti. Dianna’nın yanağına bir öpücük kondurup hızla odadan çıktım. Isaac ve Paulo’nun odasına vardığımda herhangi bir kötü durumla karşılaşmamak için kapıyı var gücümle çaldım. Yaklaşık 7 saniye sonra kapıyı Isaac açmıştı. Bütün kurbağa sevimliliğimi kullanarak, yüzümde geniş bir gülümsemeyle ona baktım. Elimden tutup odaya çekiştirmişti. Daha hiçbir şey diyemeden o konuşmaya başladı.

“Onlar dışarı çıktığına göre, biz evde kalabiliriz. Beraber yemek yapabiliriz, Paulo’dan izin aldım bile. Daha önce hiç kimseyle yemek yapmamıştım. Kız kardeşimi saymazsak tabi. Yemeklerimizi yedikten sonra bahçeye çıkıp oturur, konuşuruz. İstersen yürüyüşe de çıkabiliriz. Sen ne istiyorsan onu da yapabiliriz, sakın ben diyorum diye kabullenme. Senin de eğlenmeni istiyorum.” Şimdi ona nasıl diğerleriyle gitmeyi teklif edebilirdim ki? Onun heyecanını yansıtmaya çalıştım. Benim istemediğimi düşünmemeliydi.

“Harika olur. Çok iyi düşünmüşsün.” Cümlemi bitirdikten sonra Dianna’nın adımı seslendiğini duydum. Kapıyı açtığımda orada dikiliyor olduğunu görmüştüm.

“Biz çıkıyoruz. Siz çıkıyor musunuz peki?” Ben kaşlarımı kaldırdım. Yüz ifademle başarısız olduğumu Dianna’ya aktarmaya çalışıyordum. Gerçi buna gerek kalmamıştı.

“Hayır, biz burada kalacağız.”dedi Isaac bir kolunu belime sararken. Ben de kolumu onun beline attım. Dianna’nın yüzü düşmüştü. Paulo’nun Dianna’ya seslendiğini duyunca onu daha fazla bekletmek istemedim.

“Sen in. Biz de şimdi aşağı geliriz.” Dianna önden ilerlerken onu arkasından takip ettik. Bütün herkes aşağıdaydı. Kapıda, Dianna’nın gelmesini bekliyorlardı. Paulo merdivenin başında duruyor, İnci Fred ve Leonard ile konuşuyor ve tahmin ettiğim gibi Olenka Hector ile simbiyoz yaşama çoktan geçmiş, Dianna'nın gelmesini bekliyordu. Bizim gelmemizle hepsinin dikkati dağıldı. Dianna’ya fotoğraf çekmesini işaretlerimle anlatmaya çalışmıştım. Başıyla onaylayınca anladığına emin oldum.

“Siz de çıkmıyor musunuz? Gideceğiniz yere bırakalım mı?” Hector’ın sorusuyla ona döndüm. 

Tam cevaplayacakken Leonard’ın sorusuyla durmak zorunda kaldım. “Onlar bizimle gelmiyor mu?” 

“Hayır, gelmiyorlar. Evde kalacaklarmış.” dedi Dianna üzüntüyle bana bakarak. Son anda bile onlara katılmamızı umduğunun farkındaydım. Fakat eğleneceklerdi. Benim olmama gerek yoktu. Emily ile gittiğimiz her seferde nasıl bir yerlerini sakatlamayı başardığını düşünüp salak salak güldüm. Onsuz aynı olmayacaktı zaten. Hector benim yapmayı en çok sevdiğim şeyi nasıl bulmuştu, hala şaşkındım. Birer birer kapıdan çıkarlarken onların uzaklaşmasını izledim.

*

“Bunları nereye koyacağımı bilmiyorum. İlk hangisini ekleyecektik?” Isaac hüzünlü bir ifadeyle elindeki malzemelere bakıyordu. Daha önce hiç kimseyle yemek yapmamış, hatta daha önce  hiç yemek yapmamış gibi görünüyordu. Sol elindeki doğramış olduğum domatesi işaret ettim. Böylece neyi atması gerektiğini anlamış olacaktı. Yemek yapmaya çalıştığımız süre boyunca sürekli onu takip etmiştim. Bir şeyleri batırmaması ve Paulo’nun bize kızmaması için gözetim altında tutulmalıydı.

“Bence yer değiştirmeliyiz.” Yeşilliklerin elinde ağlıyor olması ruhumu yaraladı. Kendimi konuşmak zorunda hissetmiştim. Elindeki bıçağı alıp, yeşilliği doğramaya başladım. Hastayı hala kurtarabileceğimi düşünüyordum. Henüz tedavi için geç kalınmış sayılamazdı. Isaac başını omzuma koyup yeşilliklere yaptığım tıbbi müdahalemi izliyordu. Kurtarmıştım. Bütün malzemeleri tencereye yerleştirdiğime göre işlem tamamdı.

“Masayı ben hazırlamak istiyorum. Söz veriyorum ki bir şey kırmayacağım.” Gülüyordum ama içten içe de korkuyordum. Hector’ın tabaklarını kırma ihtimali bile ürkütücüydü. Ses çıkarmamamı evet olarak algılamış olmalıydı. Yemeğin yapımı tamamen bana ait olduğu için onun masayı hazırlamasını izledim. Neyse ki bir şeyi kırmamıştı.

“Beni burada bekle.” Nereye gittiğini anlamasam da onu dinleyip masaya tünedim. Yaptığım yemek gerçekten çok güzel kokuyordu. Kendimi tebrik etmem gerekirdi. Beklerken gerçekten sıkılmıştım. Simetri hastalığım olduğu için tabakları aynı hizaya getirdim. Isaac uzun bir aradan sonra gelmişti ve elinde bir şey taşıyordu. Yanıma yaklaştıkça onu daha iyi görebilmiştim.

“Bahçede gül bulamadığım için bu çiçekleri getirdim. Aslında gül yapraklarını masaya serpmek istiyordum ama bu mümkün olmadı. Bunlar senin için diyerek daha önceki açıklamamı unutmanı istiyorum. “ Mor ve mavi karışımı renklere sahip çiçeği bana uzattı. Aptalca sırıtıp elindeki çiçeği aldım.

“Hep bu renkte bir çiçeğim olsun istemiştim. Teşekkürler.”

“Aslında masada mum da olmalıydı.” Isaac etrafa göz gezdiriyordu. Başarısızlıkla sonuçlanan arayışından sonra bana döndü.

“Hector’ın odasında vardı.” Isaac kaşlarını çatarak baktı. Bunu şimdi ona açıklayamazdım. Onu umursamadan Hector’ın odasına ilerledim ve kapıyı açtım. İçeriye girdiğim anda, daha ışığı bile yakamadan ondan habersiz odasından eşyasını alacak kadar bir yüreğe sahip olmadığımı anlayıp geri döndüm. Isaac elimde mumu görmeyince üzülmüştü.

“Fener buldum. Mum gibi işe yarayabilir belki.” diyerek feneri masanın ortasına koydu.

“Yemekleri mükemmel yaptığımı biliyordum ama bugünkü farklıydı. Kendimi aşmışım.” Midemi küçük hareketlerle ovaladım. Isaac bu yaptığıma gülmüştü. Sırtımı ağaca yasladım. Herhangi bir böceğin ağaçtan üzerime çıkabileceği fikri beni eski konumuma ivedilikle geri döndürmüştü. Böcekleri düşündükçe sırtımdan bir ürperti geçiyordu. Isaac yanıma yaklaşıp elimi tuttu.

“Burada olduğum için çok mutluyum.” dedi gözlerimin içine bakarak. Mavi gözlerini inceledim. Çok derin bakıyordu ya da etraf karanlık olduğu için bana öyle gelmişti.

“Böceklerden korkmuyor musun? Ben korkuyorum da.” Etrafıma gergin bakışlar atıyordum. Isaac çenemi tutup yüzümü ona döndürdü.

“Mutlu olma nedenimin sen olduğunu biliyorsun. Şuan nerede olursak olalım, ben seninle yine de mutlu olurdum.” Elimi nazikçe öpmesi işleri kolaylaştırmıyordu. Aklımı kurcalayan bir soruyu düşünmeden direk söylemiştim.

“Biz sevgili miyiz? Yani,  şu an ne olduğumuzu merak ediyorum.” Isaac gülmeye başlamıştı ve bu canımı çok fena sıkıyordu.

“Aramızdaki çekimi göremiyor musun? Sen benim kız arkadaşımsın ve böylece ben de senin erkek arkadaşın olmuş oluyorum. Yani sonuç olarak-“

“Anladım.” Ona bakmamaya özen gösteriyordum.

Bir kadın sesi dikkatimi dağıttı. “Sizi ayırmayı asla başaramayacak mıyım ben?” cümlesini bitirir bitirmez işittiğim kendine has kahkahası midemi bulandırmıştı.

“Burada ne arıyorsun Bertilda?” Hızla ayağa kalktım. Eve nasıl bu kadar kolay girebilmişti?

“Merhaba Jane. Sende bana ait bir şey kalmış. Onu almaya geldim.” Başıyla Isaac’i işaret etti. Onu arkama çekip kendimce korumaya çalıştım. Bertilda’nın yüzündeki gülümseyiş genişledi.

“Eh, madem zorluk çıkarıyorsun… Biraz eğlenmenin kime zararı var?” Dediklerinden hiç hoşlanmamıştım. 

KELEBEKWhere stories live. Discover now