† Seni görmek istedim †

En başından başla
                                    

Ormanı yarıladığım önümden gelen hafif aydınlıktan belli olurken beklediğim başıma gelmişti.

"Nereye gidiyorsun yemek?"

İğrenç sesinden ve kokusundan yaratığın bir troll olduğunu anladığımda yerime çakılmıştım. Ona belli etmeden titreyen ellerimle kesemden birkaç tohum alıp yere atmış ve yavaşça arkamı dönmüştüm.

Orta boylarda, gri nasırlaşmış derisi üzerinde oluşmuş yosunların kokusu miğdemi bulandırırken aramızdaki mesafeyi geriye giderek biraz açmıştım.

"Hareket etmekten nefret ederim. Buraya gel ve işimi kolaylaştır küçük"

"Ya neden hepiniz küçük diyorsunuz!"

Bulunduğum ortamı sinirimden unutup bağırdığımda troll bile şaşırmış ama bozuntuya vermeden tekrar sinirli ifadesini takınıp üzerime gelmeye başlamıştı.

Yaklaşmasının getirdiği panikle yerdeki tohumları büyütüp trollü saracak büyük sarmaşıklar oluşturmuş, arkama bakmadan koşmaya başlamıştım.

"Kaçma! Kemiklerini kıracağım senin!"

Koşmaya devam ederken göz ucuyla arkama bakmıştım. Sarmaşıkları parçalamış ve peşimden gelmeye başlamıştı.

Onu yavaşlatmak için dört tohum daha atıp tekrar sarmaşık oluşturduğumda bunu bekliyormuş gibi kenara çekilmişti. İşe yaramasa da bu onu biraz yavaşlatmıştı.

Bir tohum daha almak için elimi keseme atmıştım ama boş olduğunu anlayınca korkum iki katına çıkmıştı. Ben koşarken dökülmüş olmalılardı.

Aydınlık tarafa çok kısa bir mesafe kaldığını gördüğümde var gücümle koşmaya başlamıştım.

Arkamdaki troll bana her iki adımımda daha çok yaklaşıyordu. Sonunda adımımı aydınlık tarafa attığımda paniğim yüzünden düşüp gerilemiştim. Troll beni yakalamak için kolunu uzatmış ama yüzüne gelen ışık yüzünden bağırmış ve koşarak uzaklaşmıştı.

Kurtulmanın verdiği rahatlıkla kendimi yeşil çimlere atıp biraz soluklanmıştım. Kalktığımda ise tüm Elf halkı şaşkınca beni izliyordu. Hemen toparlanıp gözlerimle benimkini aramaya başlamıştım.

"Sen oradan nasıl geçebildin?"

Arama işlemimi sert bir ses bölmüş, sesin geldiği yöne dönmüştüm. Esmer tenine yakışan yeşil gözleri ve uzun gri saçlarıyla muazzam görünüyordu. Kalın dudakları küçük yüzünde hiçbir kusur oluşturmamış, uzun boyu onu daha da mükemmel yapmıştı.

"Şey ben, bilmiyorum"

Yüzümü bir süre incelemiş bana elini uzatmıştı.

"Cesaretine hayran kaldım küçük adam. Ben Namjoon."

Görünüşü kadar adı da güzeldi bu adamın. Gülümseyip büyük bir zevkle sıkmıştım elini. Tabi küçük adam lafına da çok alınmamıştım. Benim Elften de uzundu bu.

"Taehyung" dedim gülümsemeye devam ederken.

"Karanlık tarafı geçmenin sebebini öğrenebilir miyim Taehyung? Yani orayı geçmek için çok önemli bir şey olmuş olmalı?"

Ona benim elfimi anlatsam tanır mıydı? Sonuçta adamın adını bile bilmiyordum. Fiziksel özelliklerini anlatsam burada ona benzeyen birçok Elf olabilirdi.

"Ben birini arıyorum" sakince söylediğimde tek kaşını kaldırmıştı.

"Kimmiş seni karanlık tarafı geçirebilecek kadar önemli kişi?"

Curse •taekook•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin