Altıncı Bölüm

2.3K 210 18
                                    


  Fabrikada gezerken baretleri iş ayakkabılarını takmayı ihmal etmemiştik. Cehennem direği bundan pek memnun olmasa bile olması gereken neyse onu yapmalıydık. 

 Biz dikkat etmezsek işçi asla dikkat etmiyordu. Daha önce ölümlü bir iş kazası görmüştüm ve bu hiç güzel bir anı değildi. Günlerce etkisinden çıkamamıştım. 

 İlk ecza dolabına vardığımızda, uzanıp içinden malzemeleri saymaya başladım. Sarper ise yanımda durup öylece bakıyordu. 

 Hayır anlamıyorum madem yardım etmeyeceksin ne diye öküzün trene baktığı gibi bakıp insanı rahatsız edersin ki?

  Diğer ecza dolabına giderken kafamdaki baretin alındığını hissettim. "Bu senin kafana büyük. Rahatsız olmuyor musun?" Diye sordu. 

 "Pek çok şeyden rahatsız oluyorum ama katlanmak zorunda olduğumun bilincindeyim. "

"Bir dakika sen az önce bana bir şey mi ima ettin? İş verinin olan bana?" 

 Bakışlarımı ondan çekip yan tarafa doğru baktım. Elbette ona laf sokmuştum. Anlama kapasitesi varmış. 

 Yeşil baret tekrar kafama yerleşirken bu sefer tam olduğunu hissettim. Eh bu şekilde daha rahat olduğunun farkındaydım. Bu yüzden sesimi çıkarmadım. 

  "Siz tüm işçilerin baretlerini elinizle düzeltmeye kalkarsanız işiniz var. Bin küsür insan çalışıyor burada." Çenemi tutamamıştım yine. 

 Elini omzuma attı. Bu ne densizlik? Omzumu silkip kolundan kurtulmaya çalıştığımda beni biraz daha kendine çekti. Noluyor amına koyayım? 

 "Bazı çalışanlar özel muameleyi hak ediyor. Bir gün iş veren olursan anlarsın." Kulağıma fısıldadı. Bu adamın benim kulağımla ne derdi vardı? 

"Bu tarz bir iş veren olmayacağımdan emin olabilirsiniz." 

"Bak sen. Beni beğenmiyorsun demek." 

"İşimize baksak. Ben daha kahvaltı yapmadım çünkü." Onu ardımda bırakıp paketleme bölümüne doğru yürüdüm. Laf yarışına girecek halim hiç yoktu. 

  Dolabın önüne yine bir sürü malzeme koymuşlardı. Derin bir nefes aldım. Etrafıma bakınıp paketleme bölüm sorumlusunu aradım. 

 "Vedat usta!" Diye bağırdım. Adam kırklı yaşının sonundaydı. Benden haz etmezdi. O yüzden sırf ben dedim diye sürekli ecza dolanbın önüne malzeme koydururdu. 

 Acil bir durum olduğunda insanların dolaba nasıl ulaşacağı hakkında gram düşünmezdi. Zaten bu yüzden ters düşmüştük ya.

 Yanımıza geldiğinde "Usta yine malzeme bırakmış elemanlar buraya." dedim. 

 Omzunu silkip "Başka bırakacak yer yoktu." dedi. 

 "Nasıl yok? Burası depo yeri mi? Sizin işiniz diğer tarafta bu malzemeleri de oraya koyun." Dedim. 

 "Bu bölümün sorumlusu benim delikanlı. Ben nereye dersem oraya koyulur anladın mı?" 

 Sinirden elim ayağım titremeye başladı. Bu adama laf anlatmak çok güçtü. 

"Artık sorumlu sen değilsin." 

 Sarper'rin soğuk sesi kanımı dondurdu. Bu adamın nasıl bu kadar etkili ses tonu olabiliyordu. Yüzünü görmesem bile az önce gördüğü manzaradan hoşlanmadığını anlamak zor değildi. 

 Vedat kafasını çevirip baktı benim gibi ona. 

 O ise eli takım elbisesinin cebinde soğuk gözleriyle bakıyordu. 

"Bugünden itibaren paketleme sorumlusu  Muhammet olacak. Sen de kural, yol, yordam nedir onu öğren." 

 Adam sinirle yanımızdan ayrılırken ben hayretle Sarper'e bakıyordum. "Bu kadarına gerek var mıydı?" Diye sordum. 

 Yanıma iyice yaklaştı. Bir adım gerimde durup eğildi. Şimdi yüz yüze bakıyorduk. "Patron mu olmak istiyorsun yoksa?" diye sordu ciddi bir ifadeyle. 

 "Ne alaka?" Diye sordum kaşlarımı çatıp. 

Gülümsedi. "O zaman sorma. Ben ne yaptığımı biliyorum. Onun hakkında pek iyi şeyler duymadım ve gözlemlediğim kadarıyla bir çoğu doğru. İşten çıkarmadığıma sevinsin." 

"Hadi bir an evvel gidip şu dolapları bitirelim sonra senin karnını doyuralım." Dedi ve benden önce ecza dolabına gitti. 

 Bu adamı anlayamıyordum. Tek tek yara bantlarını sayıp bana not almam için söylüyordu. İşverenimiz yakında bu adam olacaktı. Kasım kasım kasılması gerekirken benimle ecza dolaplarını gezmesi aşırı garip geliyordu. Hala kasım kasım kasılıyordu evet ama neden yardım ediyordu? 

 Kafamı daha fazla karıştırmasına izin vermek istemediğim için işime odaklandım. 

  Nihayet kazasız belasız fabrikayı gezdikten sonra revire gelmiştik. Osman içeride beni bekliyordu. 

 Yanımda Sarper'i görünce şaşırmıştı. 

 Sarper ise tek kaşını kaldırmış ona bakıyordu. İkisi birbirlerine bir süre saçma bir şekilde baktıklarında ben neden böyle saçma sapan davrandıklarını anlayamıyordum. 

 Osman masanın üzerinde duran mavi kapaklı saklama kabını işaret edip "Annem seviğin mantar kurabiyelerden yaptı. Sana da göndermezsem beni evlatlıktan red edeceğini söyledi." dedi. 

 "Cidden mi? Canım Gülay teyzem benim be! Ben onu yerim yerim. Ama önce kurabiyeleri yemem gerek." Ben saklama kabının kapağını açarken Osman'a "Çay alsana. Demlenmiştir." dedim. 

 Osman kafasını salladıktan sonra cehennem direğine baktı. "Siz nasıl içersiniz çayınızı?" 

 Gözlerini kısıp bana baktıktan sonra "İstemez. Bana revir deki ilaç listesini çıkar." dedi ve odadan hızla çıktı. 

 Ben şaşkınca Osman'a bakıyordum ama onunda bakışları en az benim kadar şaşkınlık doluydu. 

 Elimde liste yine cehennem direğinin odasının önündeydim. İki saattir bununla uğraşıyordum ve o iki de bir beni arayıp listenin hazır olup olmadığını soruyordu. 

 Ya bu adamın gidip banka hesaplarını falan kontrol etmesi gerekirken ilaç listesiyle ne işi olurdu. 

 Bir de son kullanma tarihlerine kadar yazmıştım. 

 Kapısını çaldığımda içeriden ses gelmedi. İçeride değil miydi acaba? 

 Hem beni çağırıyor, iş yaptırıyor hem de odasında durmuyor. Ne gıcık herif! 

 Allah'ım sen bana sabır ver. 

 Arkamı döndüğümde yine onunla burun buruna geldim. 

  Korkuyla sıçradım. Habersiz insanın arkasından böyle yaklaşılır mıydı? 

 Eğilip kulağıma fısıldadı. "Getirdin mi?" 

 Görende gizli belge falan sanırdı. Bu adamın benim kulağımla bir derdi vardı kesinlikle. Huylanıp kulağımı omzuma doğru götürdüm. 

 Listeyi ona uzatıp "Buyurun." dedim ve hızla oradan uzaklaştım. Bugünlük onu görme kotam kesinlikle dolmuştu. Gidip biraz hava alsam iyi olacaktı.

***




KALP TUTULMASIWhere stories live. Discover now