İkinci Bölüm

2.9K 227 28
                                    

 Kimseye zararı olmayan ve kendi halinde biri olduğum için abimler hala söyleniyorlardı. Evet, yüzümde ki morun her türlü tonuna sahip yumruk izini görmüşlerdi. Ben ise onlara bunu bonzai çekmiş olan bir gencin yaptığını ve yüzünü görmediğimi söylemiştim. Yalan sayılmazdı o herif tuhaf davranıyordu. Umarım o kız iyidir. 

 Kızların neden bu kötü tiplere kapılıp gittiğini hiç anlayamamışımdır. Ne yani herif sana cehennemi yaşatırken sen nasıl aşık kalabilirsin? Bunun tuhaf olduğunun farkına varırlardı umarım. 

 Hiç bir zaman kız arkadaşlarıma kötü davranmamıştım. Zaten nedensizce terk edilen hep ben olmuştum. Genellikle benimle çıkan kızlar benden daha iyisini bulabilme potansiyeline sahip oldukları için bir süre sonra neden aramayı da bırakmıştım. En son askerdeyken kız arkadaşım tarafından terk edilmiştim. Çocukluk arkadaşım için.  O zamandan beri de kimseye yaklaşmamış ve kimseyi yanıma yaklaştırmamıştım. Benden uzak olup kötü çocuk hikayelerinde ki aptal kız rolüne devam edebilirlerdi. 

   Teyzem benzinlikten aldığımız buzu yüzüme biraz daha yapıştırdığında düşüncelerimden sıyrıldım . 

 ''Alllah, kim yaptıysa tez zamanda belasını versin. iki yakası bir araya gelmesin inşallah. Ne isterler benim masum kuzumdan? Allah onu beter etsin inşallah!'' Her zaman ki beddua lincine giriştiğinde o insan müsveddesine bile üzüldüm. Teyzem ağır beddua ederdi çünkü. 

 ''Amin amin.'' Hasan abimiz küçük kızı da onu desteklerken ikisinin haline gülümsedim. Küçük kızla bir birimize gerçekten düşkündük. Daha dokuz yaşındaydı ve beni en iyi arkadaşı olarak görüyordu. Gerçekten sevimliydi. 

  ''Ben iyiyim abartmayın.'' Dedim. 

''Kuzen bu nasıl iyilik lan? Yüzünü çarşamba pazarına çevirmişler.'' Ali abim konuştuğunda bir şey söylemedim. Daha fazla benimle ilgili konuşulsun istemiyordum.  Efendi efendi dayağımı yemiştim. Köşeme çekilmekte bir sakınca yoktu. Zaten bir daha o adama karşılaşacağımı da düşünmüyordum.  Biz Eskişehir'de yaşıyorduk. O kimbilir neredeydi? Bunun rahatlığıyla gülümsedim. Ondan korktuğum için değil. Başımı belaya somaktan ve benim için telaşlanan bunca insanı üzmekten korkuyordum.

 Sonunda biraz olsun uyumayı başarmış olmalıydım. 

 Ertesi sabah iş yerinde beni görenlerin genel tepkisi 'Oha amına koyım! Kim yaptı lan bunu? Söyle hemen icabına bakalım.' idi. Lakin ben gülüp geçiştirmiştim. Pek fazla belaya  bulaşmayan kendi halinde bir tiptim.  Bu yüzden bu şekilde tepki görmeyi yadırgamıyordum. Sadece insanlara bir süre katlanmam gerekiyordu. Elleri şaşkınlık ve dehşet içinde ağzını kapatarak bana gelen Sinem Hanıma özellikle katlanmalıydım. Kızın bana tuhaf bir ilgisi vardı bu bazen aşırı rahatsız ediciydi. 

 ''Burak! Aman Yarabbim sana ne oldu böyle?'' Sol elmacık kemiğimdeki morluk ve uykusuzluk yüzünden kararan ve şişen gözlerim yüzünde bu şekilde söylediğinin farkındaydım. Ama bunlar benim için önemli değildi. Ben bir erkektim ve insanlara iyi görünmek benim için çokta önemli değildi. 

 ''Ufak bir kaza.'' Diye geçiştirmek istedim bana telaşlı telaşlı bakan kızı. Fakat o ''Neresi ufak? Gel revire gidelim sana pansuman yapayım. Merhem falan süreriz.'' diyerek ne kadar ısrarcı olacağı hakkında fikir sahibi olmamı sağladı. 

 Bana pansuman yapmasını ve temas etmesini istemiyordum. 

''Sinem hanım unuttunuz galiba ben buranın sağlık çalışanıyım. Kendi işimi kendim halledebilirim. Size iyi mesailer.'' 

 Bozulan ifadesi beni biraz üzsede ona açık bir kapı bırakamazdım. İş yerinde herhangi biriyle yaşayacağım ilişki beni işimden mahrum ederdi. Eskişehir' de iş bulmak ne kadar zordu kimsenin haberi yoktu. Eğer nitelikleriniz ve belirli bir mesleğiniz varsa bu daha zordu. 

 Askerden geldikten sonra zar zor bulduğum bu işte atanasıya kadar kalmalıydım. İşsiz kalma gibi lükse sahip değildim.  Bu yüzden buradan biriyle beraber olamazdım. Şirket politikası bunu kısıtlamıyordu belki ama bana tersti. Üstelik sonu belli olan ililşkilere bir hevesle başlayıp hüsrana uğrama yaşlarımı çoktan geride bırakmıştım.

 Ben paketleme bölümünün içinden herkese selam vererek revire ilrledim. Kendime çay yapmalıydım.  Ah, birde yüzüme pansuman. Daha fazla insanların bakışlarına katlanmak istemiyordum. 

 İşimin pek bir zorluğu yoktu. Arada sırada ufak tefek iş kazaları olurdu. Bunlar parmak kopması olmadığı sürece orada müdahale edebileceğim türden iş kazaları olduğu zamanlarda kendimi şanslı sayardım. 

  Bu yüzden bu günün sakin olması için içimden dua etmeyi sürdürdüm. 

 Revirin kapısı çalındığında dikkatimi kapıya verdim. Gelen kişi Osman idi. Argenin şefi olduğu için sık sık revire uğrardı. Bu sayede arkadaş olmuştuk. 

 ''Naber lan?'' Diye sorduğunda gülümsemeye çalıştım. Elmacık kemiğim buna pek müsade etmiyordu. ''Gördüğün gibi abi. Sen nasılsın?'' Diye sordum. 

 Gülümsemesi dondu. Yanıma yaklaşıp çenemi kaldırıp yüzüne yaklaştırdı iyice. ''Bu ne hal? Kim yaptı bunu?'' 

 ''Tanımıyorum. Dün benzinlikteyken biriyle kavga ettik.'' 

''Sen durduk yere biriyle kavga etmezsin. Kim olduğa dair bir bilgin yok mu?'' 

 Çok fazla soru soruyordu. Ben zaten biliyor olsam tanımıyorum demezdim. Yine de onu bu konuda rencide etmek ve kırmak istemediğim için kafamı olumsuz yönde salladım. 

''Puşt herif! Ne hale getirmiş yüzünü. Onu bir daha görürüsen direk beni ara Burak. Ona gününü göstereceğim!'' Osman burnundan solurken hala bana karşı yakın duruyordu. Bundan biraz rahatsızlık duyduğumu itiraf etmeliyim.  Biraz uzaklaştıktan sonra ''Bir daha görürsem kendim karşılık verebilirim. O sırada boş anıma denk geldi ki zaten herifte ne yaptını hatırlamıyordur. Sarhoştu.''

 ''Onun amına koyayım ben.'' Dediğinde bir şey demedim. Osman'ın bana ne kadar çok değer verdiğini biliyordum. Lakin  bu bazen biraz fazlaymış gibi geliyordu. Rahatsız edici. Yinede ona herhangibir bir yorumda bulunmak istemedim. Fazla arkadaş canlısı olduğuna inandırmıştım kendimi. 

 ''Çay var bırak şimdi bunu. İçer misin?'' Diye sordum. Gözleri parladı. Bizim fabrikada çaya hayır diyebilen kimseyle karşılaşmamıştım daha. 

 ''Sen demlersin de ben içmez miyim?''

 O masamın önünde ki sandalyeye otururken ben ikimize de çay koydum. 

 ''Eee, kız isteme işi nasıl gitti bakalım? Ali abinin paylaşımlarından iyi olduğu belli oluyordu gerçi.'' 

 ''İyiydi ama çok kalabalıktı. Yinede abimle nişanlısı mutlu ya o yeterli.'' 

Biz konuşmaya devam ederken kapı açıldı ve içeriye Sinem hanım girdi. ''Bölüyorum ama toplantı yapacağız. Melih beyin oğlu yurt dışından geldi.'' Dediğinde Osman toparlanmıştı. 

 Ben çok fazla toplantılara dahil olmazdım. O yüzden beni çağırdıklarını sanmıyordum. 

''Burak, Melih bey senin de gelmeni istedi.'' İşte bu can sıkıcıydı. Yüzümdeki morlukla herhangibir toplantıya girmek istemiyordum. Diğerleri çok önemli değildi ama serseri gibi iş verenimin karşısına çıkmak sadece beni kötü gösterirdi. Ama gitmekten başka çarem olmadığı için boyun eğdim. 

  Osman, Melih beyin oğlu hakkında atıp tutarken ona tepki vermiyordum. Zengin ve şımarık olması beni ilgilendirmiyordu. Benimle bir ilgisi yok diye düşünüyordum. Ta ki toplantı salonuna giresiye kadar...

 Dün gece beni açıkca karşısına çıkmamam konusunda tehdit eden adam buradaydı ve bana hiç dost canlısı bakmıyordu. 

 Cehenneme direk olacak olan bu herif başıma bela olacaktı. Hissedebiliyorum.

***
Devam edecek.

KALP TUTULMASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin