Kelebek ஜ 1

1.1K 153 2.6K
                                    


Okumaya başladığınız tarih:

[Eğer okuduğumuz bir kitap bizi kafamıza vurulan bir darbe gibi sarsmıyorsa, niye okumaya zahmet edelim ki?]
~
Olabildiğine karanlık...

Zifiri karanlık odada attığım her adımda topuklu ayakkabılarımın sesi zemine su dalgaları misali yayılırken üç saniyede bir yumruk yapıp gevşettiğim ellerimin üst kısımlarının kızarık olmasını ve zonklarcasına acıyor olmasını umursamadan dolabıma yavaş adımlarla ilerledim. Ayağımdaki topuklu ayakkabılarımın çıkardığı uğursuz tok sesiyle birlikte, zihnimde bu sesin yankılanmasını sağlayan düşüncelerimi de teker teker atmak istedim elime geçen kıyafetleri bir bir yatağın üzerine fırlatırken.

Gök gürültüsünün hemen ardından esen sert rüzgar, açık camdan içeri girip tenimi yalayıp geçtiğinde üzerimde yalnızca iç çamaşırlarımın olduğunu umursamadan soğuğa yanaştım. Soğuk iyiydi, zihnime ve küf kokulu düşüncelerime hep iyi gelirdi. Daima olduğu gibi şimdi de iyi gelmişti.

Camın pervazına oturmuşken sızlayan yumruklarım az önce kazandığım maçı bana hatırlattıkça özgüven dolu bir tebessüm var oluyordu dudaklarımda. Ringdeki o anlar aklıma geldikçe yeniden galibiyetin o haz dolu duygusunu hissediyordum içimde.

Derin bir nefes aldım soğuğu daha da fazla hissetmek istercesine. Ve o an, karşımdaki aynadan göz göze geldiğim benliğimde takılı kaldı bakışlarım. Üstünkörü gözlerimi gezdirdim olduğum yerden. Giderek aşağıya kayan gözlerim, bedenimde gezintiye çıktığında tehlikeli bakışlar eşliğinde beğeniyle süzdüm vücudumu. Görüntümü inceledikçe ruhumdan uzaklaşmama rağmen adım adım yaklaştım aynaya. Bacaklarımın; omuz genişliğinde açık olmasıyla birlikte odanın karanlığına meydan okurcasına siyah topuklu ayakkabılarım sayesinde olduğundan daha uzun gözükmesi, beni tatmin etmişti.

Kararan bakışlarımla yüzümdeki ifadeye dikkat kesildim. Sert... Korkusuz... Kimi zamanda bomboştu bakışlarım... Gözlerimin mavi yeşil rengi büyüyen gözbebeklerim yüzünden zorlukla seçilebiliyor ve mezarda bir ölünün yanı sıra ölümün soğukluğunu taşıyordu. Dudağımdaki rujun silikleştiğini fark edince hüsranla dudak bükmeden edemedim.

Boy aynasının az ötesinde duran makyaj malzemelerimin olduğu masadan en sevdiğim rujumu aldım. Ayna karşısındaki yerimi alırken ruju dudaklarıma sürdüm, ardından yedirdim ve küstahça gülümsedim. Kırmızının arzu kokan tonuna boyadığım dudaklarımı öne çıkaracak şekilde başımı dikleştirip alevlerle bezenmiş olan gözlerime yeniden baktım. Şimdi daha iyiydi. Daha iddialı...

Gök sanki ikiye ayrılıyormuş gibi gümbürdedi. Birazdan bir hışımla çıkacağım binanın yanındaki tek tük ağaç dallarının hışırtısını zihnimde hissettim adeta.

Odanın ardımda kalan kısmının aynadaki yansımasından yatağın üzerine fırlatılmış kıyafetlerde takılı kaldı bakışlarım. Hepsi renkliydi. Sarı veyahut mor tek renk elbiselere dudak büktüm. Elbiselere memnuniyetsizce göz gezdirirken bu renkleri hiç sevmediğimi düşündüm. Kıyafetlerim neredeydi? Burak sırf bana inat bu renklerden doldurmuştu dolabı muhtemelen. Pislik herif, iyiydi de, biraz fazla gıcıktı. Bunlar gibi cıvıl cıvıl renkler bana pek güzel şeyler ifade etmiyordu ve samimiyetsiz buluyordum böyle canlı renkleri. O da biliyordu düşüncelerimin bu yönde olduğunu. Ama bu sefer inadıma yaptığı belliydi. Duraksadım ve düşüncelerin beni içine çekmesine izin verdim.

Benim için gerçek bir kadının yalnızca iki rengi olmalıydı. Siyah ve kırmızı. Yalnızca bu iki rengin ihtişamını taşıyabilen kadınların kadın gibi olduğunu düşünüyordum. Siyah, kadının sırlarını kapatmalı; kırmızı ise, cesaretini gözler önüne serip onu tehlikeli ve ölümcül kılmalıydı biz kadınları.

PANZEHİR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin