32.Bölüm : Kaf Dağının Ardı.

Depuis le début
                                    

"Döndü ve her saniye her şeyden haberdar ettim onu. Beni sürekli aradı, ama merak etme, durumunun iyi olduğunu ve uyuduğunu biliyor." Telaşla başımı salladım,

"Çok korkmuştur, telefonum burada mı! Lütfen, sesimi duysun." Koray yüzüme birkaç saniye şaşkınlıkla baktıktan sonra söylenerek kendi telefonunu cebinden çıkardı.

"Hayatımda ilk defa gerçek aşka şahit oluyorum. Ne yapalım, aşıkları üzmeyeceğiz. Heh, Ege de mesaj atmış."

"Ne diyor?"

"Uyandı mı diyor... Bekle, bak şimdi ne yapacağım?" Şaşkınlıkla ona baktığım sırada telefonunun ön kamerasını açtı. Ekranda "Ege kişisi görüntülü aranıyor." yazıyordu. Korkuyla yüzümü kapattım,

"Hayır!" dedim, "Arama! Berbat bir haldeyim!"

"Kızım saçmalama, gayet iyisin! Ayrıca hastasın sen, ne olmasını bekliyordun. Aha, açıyor, gülümse!" Ege kamerasını açtığı sırada öyle bir haldeydim ki... Yüzüm bembeyaz, saçlarım darmadağın... Ege'nin ise yüzünde endişeden öte belki de sadece benim görebileceğim adlandıramadığım garip bir ifade vardı.

"Ege kardeşim, İzmir İzmir dedin aha da İzmir burada! Bak, ölmedi!" Ege korkuyla yüzüme baktı. Tek bir cümle çıktı ağzından,

"İyi misin?" Başımı salladım,

"İyiyim," dedim, "Beni merak etmek zorunda kaldığın için özür dilerim. Sadece ufak bir zehirlenme..." Ege birkaç saniye hiçbir şey söylemeden öylece ekrana baktı. Yüzünde enkaz altından çıkarılmış gibi bir ifade vardı. Binalar yıkılmış, yıkıklarının altında kalmış, o enkazdan çıkarılmış ama unutulmayacak bir hasar almış gibi...

"Sen iyi ol, korkmamın bir önemi yok..." Kaşlarımı çattım. Bir dakika... Bir gariplik vardı. Konuşmasında, yüz ifadesinde, kurduğu cümlelerde, şu halinde bir gariplik vardı.

"İyiyim..." dedim bir kez daha anlam vermeye çalışır gibi. Derin gözlerle sadece gözlerime baktı. Hiçbir şey demedi. Hem de hiçbir şey. Koray ortamdaki garip gerginliği fark etmiş olacak ki kendince bir şeyler söylemeye başladı,

"Abi okulun yarısı burada! Ben Allah'tan hiçbir şey yememiştim, Merve yan odada İzmir burada bizim diğer çocuklar acilde! Ortamı görmen lazım." Ege'nin yüzünde hiçbir ifade oluşmadı,

"Keşke görebilseydim." diye mırıldandı. Kaşlarımı daha çok çattım, o kadar çattım ki kaşlarım birbirine girecekti. Neydi bu hali? Yüzüne soran gözlerle bakıyordum. Anlamaya çalışıyordum.

"İzmir," dedi endişeli ama bir yandan da soğuk gelen bir sesle, umutla kaşlarımı kaldırdım,

"Efendim?"

"Sen gerçekten iyisin, değil mi?" Korkmuştu, bu her halinden belliydi.

"İyiyim." dedim tekrar, "Gerçekten iyiyim ben, korkma." Yutkundu. Derin bir nefes aldı ve gözlerini kaçırdı.

"Yurda ne zaman gideceksiniz?"

"İzmir'in serumu bittiğinde çıkabilecekmişiz, Merve'yi de alır okula gideriz. Onun başında da yurttan kızlar bekliyor." Ege bir kez daha soğuk bir şekilde başını salladı,

"Yurda gittiğinizde bana haber verin. Tamam mı?"

"Tabi tabi, kapatıyor musun şimdi?" diye sordu Koray. Ben o an beynim yanmış gibi bakıyordum Ege'ye. Başını salladı...

"Evet, haber verin."

"Tamam, görüşürüz kardeşim. Konuşuruz birazdan." Ege ekrandan birkaç saniye bana baktı, ona tekrar soru sorar gibi bir kafa hareketi yaptım ve Ege konuşmadan çıktı.

3391 KilometreOù les histoires vivent. Découvrez maintenant