9. BÖLÜM

100 61 0
                                    

Hakan bütün gece boyunca Denizin anne ve basını düşündü. Açaba öldüler mi? Yada terk mi ettiler? Neden bu kadar üzülmüştü ki? Bunları düşünmüş bir yandanda onun o güzel yüzünü nasıl düşürdüğünü, düşünmüş ve vicdanı onu rahat bırakmamıştı. Bunu telafi etmeliydi. iyi de nasıl edecekti? Gece buyunca düşüncelerle boğuşup sabahı etmişti nihayetinde.

Deniz ise, sabaha kadar ağlamış ve bir türlü bitmeyen gecede, bir türlü geçmeyen zamanda, saatte yelkovanla akrebin sürekli aynı yerde durduğu anda içindeki alev, geçmişi, gerceğinin ne olduğunu bilmediği uzun bir hikaye ile beyninde bitip, tekrar başa saran ve bir türlü reklam arası vermeyen bir filim ile sabahı iple çekmiş ve sonunda güneşi görmüştü.

Derin, sabaha kadar uyumuş, geceki rahatlamasının etkisi ile çok güzel rüyalar görmüştü. Kafasında, daha Deniz söyler söylemez kurguladığı senaryo ile bugün hayatını karartan o adamın yanına gideçek ve karşısına dim dik çıkacakdı.
Derin ne kadar inkar etsede seviyordu o ada mı? Evet kendine zorla sahip olmuştu belki ama yinede seviyordu. Çünkü Ahmet onun ilk aşkıydı. Çok güzel günlerde yaşamışlardı fakat bir yıllık bir beraberliğin ardından; Birgün Aynı okulda okuyan Ahmetin evine gitmislerdi ve Ahmet orda baya içmisti. Derin onu çok sevdiğinden ve ona çok güvendiğinden ona böyle birşeyi asla konduramamıştı.

Zaten hangimiz sevdiklerimizin üzerine kötü bir yakıştırma yapabilirdik ki? Hatta olan yanlışları bile göremez, gözümüzü onlara karşı tamamen kapatırız. Onların fiziki özelliklerinin içine hayalimizdeki insanı yerleştirir ve tüm hayallerimizi o kişi üzerine kurarız. Ve hepimiz hayalimizdeki kişiliğe aşık ve hayalimizdeki kişiliğe güveniriz. Bu yüzdendir zaten, tüm hayal kırıklıkları ve tüm acılar. Gerçekteki halini hiç bir zaman görmediğimiz için, birgün gittiklerinde toz pembe hayallerde gider. Artık tanıdığınız kişi o değildir, aslında hiç o olmamıştı zaten. Sadece sen onu o kişiliğe bürümüştün. Hatta kafandaki insanı ona anlatsan, karşındaki kişi bile bu ben miyim diye düşünür. Çünkü o kadar kusurduzlardır beynimizde. Çünkü kendimizi ona odaklamışıdır. Sürekli, o yapmaz, o sever, o aldatmaz, o bırakmaz, kimse beni onun kadar sevemez, mutlu edemez, kimseyi onun kadar sevemem, o olmalı, hayır sadece o... Gibi düşüncelerle onları vazgeçilmez hale biz koymuşuzdur.

  Yeterince sarhoş olan Ahmet Derinin tüm direnmelerine rağmen ona zorla sahip olmuştu.

Derinin o gün o kardar canı yanıyordu ki.  Sudan çıkmış bir balık gibi nefessiz, daha doğumu gerçekleşir gerçekleşmez, bebeği elinden alınan bir anne kadar çaresiz, yolunu kaybetmiş bir çocuk gibi yalnız ve yeni annesini  ve basını kaybetmiş, tek başına kalmış bir çocuk gibi açınasıydı.

Derinin eve giderken attığı tüm adımlar boşluğa atılmış gibiydi. Tüm evler arabalar, üzerine üzerine geliyordu. O tüm insanlardan o an nefret ediyordu. Eline bir silah alıp, bir otoyola çıkıp, gelene geçene ateş etmek istiyordu.

Yorgundu Derin az önceki yaşadıkları, güvendiği adam, sevdiği ve onun için fedakarlıklar yaptığı adam bir anlık bir heves uğruna onu harcamıştı. Hak etmemisti bunu Derin. Sadece sevmişti, sadece sevmiş...

Derin eve vardığında kapının önünde, çantasından çıkardığı ayna ile yüzüne baktı. Biraz makyaj yapıp, ağlamamak için rüzgarın geldiği tarafa doğru durup, rüzgarın yüzüne vurmasını sağladı.

Şimdi biraz daha iyiydi. Artık içeri girebilirdi. Hiç birsey olmamış, hiç birşey yaşanmamış, sanki sıradan bir günmüş gibi içeriye girdi.

Şuan Derin o günün intikamını almaya gidiyordu. Güçlü bir şekilde yatağından kalktı, duş almak için banyoya girdi. Banyodaki işlerini halleden Derin, elbise dolabın önünde durdu. Tüm kıyafetlerini iyice karıştırdı. Şu olmaz, bu olmaz diye diye sonunda bir tanesini seçti ve yatağının üzerine bıraktı.

Derin şuan çok güçlüydü ve Ahmete iyi bir ders verecekti. Çünkü o bunu çoktan hak etmişti.

KARANLIK VE AYDINLIKWhere stories live. Discover now