2.BÖLÜM

117 73 2
                                    

Sabah, geceden perdesi açık kalan penceresinden, yüzüne vuran güneş ışığıyla uyandı fakat ışık öyle parlak vuruyordu ki Derin gözlerini acamadı. Bir gözü kapalı, bir gözü kısık pencereye doğru ilerledi. Daha saatler önce çaresizlik icinde baktığı pencereden şimdi rahat ve güçlü bir şekilde bakarak:

-Güneş bile benden yana, bak bugün nasil da doğmuş diyerek gülümsedi.

Hemen mutfaga gidip annesi uyanmadan kahvaltıyı hazırladı. Babası zaten çoktan işe gitmişti.

Mutfakta çayı demledi, masanın üzerine zeytin, peynir indirdi. Ve birde annesi cok sevdiği için kıymalı yumurta pişirdi. Ardından annesine selendi:

-Anneeee!
Annesi  Derinin sesine uyanıp mutfaga geldi,  görüldüğü üzere ikiside çok mutlu olmuslardı. Oturup anne, kız kahvaltı etmeye başladılar. Derin annesinin yüzüne bakıyordu.  içindeki acı, yüzündeki yalancı tebessümle içinden:

-Acaba anne ve baba sevgisinin üzerinde başka bir sevgi varmıdır ki? Ne kadar da üzdüm sizi,  ama görüyorum ki çoktan affettiniz beni. Düştüğümde, kötü günümde bir siz tutarsınız ellerimden diyerek göz yaşlarını zor tutuyordu.

  Derin uzun süredir okulunu aksatıyordu ve bugünde gitmeyi düşünmüyordu.

Derin kendi şehrinde üniversiteye gidiyor ve iktisat bölümü okuyordu.

Derin odasına gidip çok şık olmak için kıyafet bakındı. Uzun bir arayışın ardından, ayagına, bilekte biten dar bi pantolun geçirdi. Üzerine sırt dekolteli kahve rengi bluzunu giyindi. Çenesinin hizasındaki, dolgun, karamel rengindeki saçlarına hafif bir dalga verdi. bal rengi iri gözleri ve bebek gibi olan yüzünün hiç bir makyaja ihtiyaçı olmadığını bildiğinden,  yüzüne hiç birşey yapmazdı. Hafif tek tük çıkan kaşlarını bir çımbız yardımı ile düzenledi. doğuşdan manikürlü olan ellerine ve ayaklarına siyah mat bir oje sürdü. Dudaklarına mat toprak rengi tonunda bir ruj sürdü. Dudağın hemen üzerindeki pisirg bir insana bu kadar renk katabilirdi. Eline toprak rengi tonundaki çantasını ve şapka kısmı tüylü tüylü olan montonu alıp, annesine:

-Anne ben çıktım , bu gün çok yoğun derslerim var duanı eksik etme dedi.

Ve evden okula gider gibi çıkıp, ayaklarına bileklerinde biten spor çizmelerini giyip ilerledi.

Ne yapacağını aslında pek kendiside bilmiyordu.  Sahil'e gidip uzun uzun denizi izledi. Deniz ve gök yüzü, aynı şeyleri anlatıyordu Derine. Sonsuzluk, huzur, mutluluk ve yok olmak...

Derin uzun bir süre denizi izledi, içindeki pismanlığın, acının , ümitsizliğin en derin en kuytu yerine daldı.

En yakın arkadaşı olan Denizi aramak için telefonun cebinden çıkardı.

- Alo

-Alo. Naber Deniz, nasılsın?

-iyiyim güzelim sen nasılsın?

-iyim diyelim iyi olsun demeyi çok isterdim ama, iyiyim demeklede iyi olunmuyor kizim. Çok kötüyüm sana çok ihtiyaçım var. Yanıma gelir misin?

-Tabi, tabi. Nerdesin? Hemen geliyorum.

-Sahilde herzamanki yerde...

-Hemen geliyorum.

Derin ile Deniz bir arkadaş ortamında tanışmışlar ve birbirlerine cok ısınmışlardı. O günden sonra ilk başlarda arada sırada görüşselerde, zamanla bu görüşme artmış ve cok yakın iki arkadaş haline gelmişlerdi.

Derin telefonu kapattıkdan sonra bir banka oturdu. Etrafındaki insanlari seyrediyordu. Havanın güzelliğinden faydalanan insanların hepsi sokağa atmislardi kendilerini.
Koşuşturup duran, yerinde hiç durmayan çocuklara imrenerek bakıp:
- Bir zamanlar bizde böyleydik; mutlu, sevinçli, dünyadan bir haber. Ne çabukda bu kadar acının içine gömüldük.
Diye düşünürken Deniz yanına gelmişti. Birbirlerini öptükten sonra, Deniz Derine sıkıca sarıldı ve;

- Üzülme hersey gececek, dedi.

Üzülme hersey geçeçek...

Bunu söylerken, bu söylediğine kendisi bile inanmamiştı. Çünkü Deniz geçmişin izlerini hala taşıyordu.
Deniz, çok güzel ve masum bir kızdı ve Derinden 2 yaş büyüktü. Yaşadığı açılar masumiyetinden hiç birsey goturmemiş aksine onu dahada iyi bir insan yapmıştı.
Deniz beyaz teni, siyah sacları ve iri siyah gözleri ile karşındaki insanda derin izler bırakıyordu. Uzun kömür siyahı sacları, iri siyah gözleri, uzun kirpikleri beyaz teni ile birleşip alev alev yanıyordu. Doğustan kırmızı dudakları bir erkeğin başını yeterince döndürebilirdi. Deniz, tıpkı bir deniz gibi insanda huzur, mutluluk ve gizem bırakıyordu.

Denizin anne ve babası birbirlerini çok sevmislerdi. Fakat ne anneannesi nede babaannesi bu evliligi hiç onaylamamıştı. Annesi ve babası cok direnmiş fakat yinede anneleri pes etmemişti.
Birgün Annesi, babasını ağlayarak aradı:

-Beni başka birine verecekler Riza...

Babası o an deliye dönmüş ve eğer benimle gelirsen seni gelip alacağım Fatma demisti. Annesi ağlayarak:

-Senden başkası bana ölüm gel götür beni buralardan demişdi.

Babası sonkez, anne ve babasına Fatmayı cok sevdiğini ve onsuz yapamayacagini anlatmak için evin yolunu tuttu. Ama nafile annesi nuh diyor peygamber demiyordu.
Bunları duyan babası evden kapıyı hızla vurup çıktı. Fatmasına kavuşmaya gidiyordu.
Fatmada evden çıkmış Rızasına giderken, sonkez kardeşlerine baktı. Fatmaya bir yanı kal, bir yanı git diyordu. Özlüceksin diyordu bir yanı, kardeşlerin var onlar ne olacak. Ama dinlemedi Fatma. Evden hızla çıktı ve o gün sonkez ailelerini göreceklerdi.


KARANLIK VE AYDINLIKWhere stories live. Discover now