4

1K 63 128
                                    

Okuduğum her kelimede nefesim iyice darlaşıyordu. Aklımda bir sürü soru vardı. O sorular ise kafamın içinde beynimi kemirmekle meşguldü. Her şey daha berbat olabilir mi diyordum ama demek ki olabiliyormuş. Bunu bir melez olarak anlamış olmam gerekirdi.

Bu notu oraya kimin koyduğu en büyük soruydu. Annabeth'i ziyaret ederken çalıların arasında ses gelmişti. O sesi empusa sanmıştım ama ya değil de, o aslında notu koyan kişiye aitse?

Peki kim böyle bir not yazar ki? Sonuçta bu not nefret içerikli ve Annabeth'e bu kadar nefret duyabilecek birini tanımıyorum. Onun gibi biri pek kolay bulunmazdı ve tanıdığım herkes onu severdi. Ya da ben öyle sanıyorumdur.

Annabeth'i sevmeyen kişi kim? Clarisse'in bile aslında Annabeth'e bir hayranlık ve takdir duyduğunu biliyordum. Pekala, o mükemmel değildi fakat kim mükemmel ki? Herkesin bir kusuru vardır. Hepimiz istemeden de olsa sevdiklerimizi kırıyoruz. Hepimiz en az 1 kere de olsa yalan söylemişizdir. Ben de onu kırdım. Mesela Rachel'dsn hoşlanmıştım daha öncesinde. Bu da onu kırdı. Farkındaydım...

Peki tanrılar? Tanrıların başı bile pantolonuna sahip çıkamayan ve karısını herkesle aldatıp bundan utanmayan bir pezevenk. Karısı da suçu kocasında bulmak yerine çocuklarını lanetleyen bir canavar. Tanrıların kralının kardeşleri sözlerini tutmayı bile beceremeyen birer yalancı. Biri karısını yer altına zorla kaçıran, sevip sevmediğine bakmayan dışlanmış bir aptal. Diğeri ise karısı olmasına rağmen kendi öz kardeşini bile zorla sıkıştıran bir p*ç. Su naiadlarına bile bulaştığı bilinen ama fazla gösterilmeyen bir gerçek. Peki onların karıları kocalarına karşı neler yapıyor? Hiçbir şey. Göz yumuyorlar. Oysa isteseler neler yapabileceklerini biliyorlar. Bu yüzden tiksiniyorum. Soyağacımdan tiksiniyorum. Yaşamdan tiksiniyorum. Tanırlardan tiksiniyorum. Şu aptal dünyada neden nefes alıyorum onu bile bilmiyorum. Yaptığım tek şey tanrıların pisliklerini temizlemeye çalışmak. Styx Nehri üstüne yemin ederim ki Annabeth iyileşse bile sizin pisliklerinizi herkese duyuracağım. Artık umrumda bile değilsiniz. "Duyuyor musunuz beni tanrılar? Artık si*imde bile değilsiniz! Hepiniz bir çuval beyinsizsiniz!" Kafamı gökyüzüne doğru kaldırdım.

"N'oldu Zeus? Koca götün şimşekle beni vurmaya yetmedi mi? Yoksa korktun da fahişe kardeşlerinin yanına mı gittin?" Aniden gök gürledi. Peki bu benim umrumda mı? Tabii ki hayır.

Arka taraftan gelen Kıvırcık'ın kemirme seslerine doğru yöneldim. Büyük ihtimalle çalıların arkasında oturuyordu, hışırtılar oradan geliyordu. Çalıların arkasına ilerlediğimde haklı olduğumu anladım. Kıvırcık oturmuş, ağlayarak Cola kutusu yiyordu. Elbette o da üzgün olacaktı. Annabeth ile benden daha uzun zamandır arkadaşlardı. İkisi de birbirlerine yardım ediyorlardı. Hem de her konuda. Onların arkadaşlığı da en az herkesinki kadar güçlüydü. Tabii aradan bir süre geçince mecbur aralarında bir köprü oluşmuştu. Fakat o bağlar asla kopmadı. Arkadaşlık bağları bir çocuk oyuncağı gibi kopamaz. İstisnalar hariç...

Çalılara doğru eğildim ve yanına oturdum. Anlaşmak için konuşmamıza gerek yoktu. O zaten ona teselli vereceğimi biliyordu. Ben de onun üzüntüsünü hissedebiliyordum. Saf üzgünlük dedikleri şey bu olsa gerek. İkimiz de üzgündük lakin Kıvırcık'ın üzgünlüğü benimkinden daha saftı. Ben içimde en kötü iki duyguyu da barındırıyordum: Öfke ve korku.
Kıvırcık, yanımda ağlaması şiddetlenince gitmeye karar verdim. O duygusal biriydi, onun yanında durmam eski anıları getirmekten başka bir işe yaramazdı.

Hep olduğu gibi yapacak bir şey yoktu. Apollon kulübesi kampçıları hariç çoğunluk derslerdeydi fakat çoğunlukla mutsuzlardı. Benim ise Kheiron tarafından derslere girmemek için iznim vardı. Canım sıkıldığından dolayı kulübeme doğru gitmeye başladım.

Melezlerin İntikamı /Percabeth Fan-FicHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin