3

1.1K 77 49
                                    

"Başıma geleceklerden korkuyordum. Hem de her şeyden fazla... hayallerim güzeldi önceden. Mesela, birkaç ay öncesindeki tek derdim yeni doğacak kardeşimin cinsiyetinin ne olacağı, neye benzeyeceği ve onunla nasıl ilgilenebilirimdi. Şimdi ise kız arkadaşımın ölüp ölmeyeceğini düşünüyorum. Hayat gerçekten acımasız. Bunu herkes biliyor. Hislerimi nasıl anlatabilirim bilmiyorum çünkü bunu yaşamadan anlayamazsınız. Şu an yaşadığım duygular fazlasıyla yoğun. Mesela annemi başka bir adamla yattığını görsem bu kadar üzülmezdim diyebilirim. (Ürün yerleştirme bulunmaktadır. Öhöm MaviKreps öhöm)

Hayatın bazı acımasız gerçekleri vardır. Bazılarına hastalık, bazılarına ailevi sorun, bazılarına maddi problem, bazılarına ise ölüm gibi sınavlar olur. Hepsi birbirinden kötüdür buna lafım yok. Fakat bazen... bazen bir çıkmazda olduğumu düşünüyorum. Beni yeniden o labirente göndermişler gibi. Nereye gitsem ayrı bir problem çıkıyor karşıma. Ancak şimdi en büyük tuzaka denk gelmiş gibiyim.

Sadece hayal etmenizi istiyorum. Hayatınızda en çok değer verdiğiniz insan ölmek üzere ve sizin elinizden gelen bir şey yok. Tek yapabildiğiniz belli bir alanda öylece durmak. Ne onu görmenize izin veriyorlar ne de yanına gitmenize. Sadece o aptal kader tanrıçalarına dua edebiliyorum. Orada ölüyor olması gerek kişi Annabeth değil, o üç yaşlı budaladan biri. Evet, kader tanrıçalarından bahsediyorum. Ama şöyle bir sorun var ki onlar ölümsüzler. Oradan hiçbir suçu olmamasına rağmen yatan ve mücadele eden kişi ise masum olan. Diğerleri, suçlu; o ise masum. İşte buna da "tanrıların gözünden adalet" deniliyor. Melezler zaten onların oyuncakları.

Hepimiz birer oyuncağız. Onların pis işlerini yapmaya zorlanan, herkesin aptalca işlere kullanılan, ve birilerinin sikik hatalarını arkasından düzeltmeye çalışan koca bir oyuncak ordusuyuz biz. Tıpkı, sen zamanında nasıl oyuncak bebeklerinle veya arabanla oynadıysan onlar da bize yapılıyor. Zorla bizi kontrol ediyorlar. Fakat unuttukları bir şey var ki, bizim de bir kalbimiz olduğu. Tabii ki bizi anlamalarını beklemiyorum. Onları kalbi soğuktan buz tutmuş, taşlaşmış birer eşya gibi. Bizimkisi ise hâlâ atıyor. Aslında bu gidişle ne kadar atacağı bilinmez ama...

Herkesin sorunları böyle. Biz ile normallerin tek farkı bize bu acıları çektiren kişi tanrılar, onlara ise çevrelerindeki insanlar. Düşününce onlar daha şanssız oluyor. Mesela onlar, o insanları hep görüyorlar. Okulda, evde, sokakta, mahallede... biz ise sadece onlar bizimle ilgilenmeye tenezzül ettiğinde görüyoruz. Bu bakımdan size acıyorum, bunu okuyan ve melez olmayanlar. Gerçekten, işiniz zor. Tabii bir bakımdan da şanslısınız, bizim gibi her daim ölümle burun buruna değilsiniz. Ölüm dedim de aklıma geldi. HADES EĞER ANNABETH'İ YANINA ALIRSAN YERALTINA GELİR VE SENİN O KUTSAL GÖTÜNE BİDENTİNİ SOKARIM SENİ LANET OLASI HERİF! (Üzgünüm Nico ve Hazel)

Düşüncelerimi bozuldu demek isterdim ama hayır, düşündüğün gibi bozulmadı sevgili okuyucu. Kimse bunları bozmaya uğraşacak kadar bana değer vermiyor. Hem saat kaç ki? Gece 3? Eminim, herkes uyuyordur. Ben de mi uyumayı denesem? Yok, vazgeçtim. Zaten beceremeyeceğim bir şeyi denemek sadece vakit kaybı olur. Düşüncelerimi kağıda dökmek beni rahatlattı aslında sevgili not defterim. Bugünlük bu kadar yeterli."

Not defterimin kapağını kapattım ve dolaptan mavi hırkamı aldım. Başıma gelen her şeyde o hırka üzerimde vardı. Kendime not: bir ara onu yak!

Hırkamı ve ayakkabımı giydikten sonra kapıyı açtım. Yüzüme aniden vuran soğuk hava bende şok etkisi yarattı. Sanırım Annabeth eğer ölürde o da böyle hissedecek. Acaba onun üstünde yorgan ya da battaniye gibi bir şey var mıdır? Ya da üşüyor mudur? Üşüyünce beyazlaşan teni ve pembeleşen dudaklarını görmeyi istemiyorum. Onun parlak sarı saçları ve ışıklarının görülebildiği gözlerini görmek istiyorum. Annabeth, kimsenin gözlerinin ardındaki ışığı almasına izin verme. Ne olursa olsun. Asla!

Revire doğru yürüdüğümde gerçekten de tahmin ettiğim gibi herkesin uyuduğunu gördüm. Revirde tek uyanık olan Will Solace ve Kheiron'du. Bir şeyler konuşuyorlardı. Yanlarına doğru gidebilirdim ama onları dinlemek yerine Annabeth'in yanına doğru ilerledim. Üstünde battaniye vardı ve bu burul da olsa gülümsememe neden olmuştu. Yavaşça yaklaştım ve narin elini tuttum. Pekala, o ellerle birçok canavarı öldürdüğünü varsayarsak -aralarına kendimi de katabiliriz- pek de narin sayılmazlar.

"Biliyorum, bazen yenik düşeriz. Savaşı kaybederiz. Tek isteğim elimi tutman. Güçlü olmalısın ve karanlığı yenmelisin. Gözlerini açmalısın... o ışığı yeniden görmeliyim..." Elbette filmlerde olduğu gibi mucizevi bir şekilde Annabeth'in gözü açılmadı ya da elimin üstünde bir sertlik oluşmadı. Bunun olmasını da bekleyemezdim zaten. Fakat belki bir umut, sesimi duyabilirdi? Duyar mıydı? Umarım duyuyorsundur Annabeth. Sana ne kadar çok ihtiyacım olduğunu duyuyorsundur.

"Sen benim meleğimsin ve melekler ölümsüzdür. Ölmeyeceksin. İnan bana." Kendi dediğime ne ara bu kadar inanmıştım bilmiyorum. Evet, o benim meleğimdi ama ölmeyeceğine nasıl inanmıştım bilmiyorum. Tek bildiğim şey ise bu inancımı kaybetmeyeceğimdi. Her insanın yaşamak için bir inancı vardır ve benimkisi de Annabeth.

Dönüp geriye baktığımda birçok anımda benim hayatta kalmamı sağlayan kişinin Annabeth olduğunu rahatça fark edebiliyorum.

Annabeth benim gözümde bir müzik gibi. Müziği ancak kalbiniz kırılmaya başlayınca hissedebilirsiniz. Annabeth'i de ancak kalbine girmeyi başarınca hissedebiliyorsunuz.

"Hatırlıyor musun bilmiyorum ama ben sana Yeni Roma'da yaşama fikrimizi söylediğimde, ikimiz de Tartarus'a düştüğümüzde aklımı yitirmemem için bana her ne kadar bu hayali başta sevmesen bile beni hayatta tutmak için söylemiştin. Ben de şimdi sana söylüyorum. Büyüyünce, Yeni Roma'da üniversite okuyan iki genç olabilir. Veya büyüyünce evlenir ve iki çocuk ve bir köpek sahibi mutlu bir aile olabiliriz. Tabii çocuk sayısı senin isteğine göre değişebilir fakat- ne diyorum ben? Lütfen gözünü aç artık. Bana benimle olduğunu kanıtla." Yüzüme buruk bir gülümseme yerleşti. Bu hayallerin gerçek olması için nelerini verirdim bir bilseniz...

Annabeth'in tuttuğum elini öptüm ve Kheiron ile Will'in yanına ilerledim. İkisi de bana bakıyordu ve ne olduğunu merak ediyordum. Will bana üzgün, Kheiron ise acıyan gözlerle bakıyordu.

"Biliyorum, bunu söylemesi zor Percy ama kendini her türlü kötü senaryoya hazırlamalısın. O senin için ölmeyi bile göze aldı. Biliyorsun ki eğer orada ölmeyen o olmasaydı, sen olabilirdin. Kehanet bunu diyordu. Aşıklardan birinin öleceğinden bahsediyordu. O seni korumaya çalıştı. İkinizin de sevgisi çok güçlü, inan bana Percy." Kheiron elini omzuma attı. O sırada çalılardan bir ses geldi. Büyük ihtimalle gece dolaşan bir empusadır.
"Ölmeyi hak eden o değil, bendim. Kehaneti çıkarmıştık. O kişi o değil, bendim. Orada can çekişen o değil, ben olmalıydım. Hepsi benim suçum. " Will kafasını hayır anlamında sağa sola salladı.

Kulübeme doğru yürümek için gitmeye başladım. Tabii kafamdaki sesler susmuyordu. O kadar aptalca ki tüm bu yaşananlar. Anlamlandıramıyorum. Ölebilen şeyler canlılardır. Annabeth sıradan bir canlı kategorisine konabilmek için fazla masum. O... fazla iyi kalpli. Ve bir o kadar da sevgisi saf. Düşünün, siz erkek arkadaşınız için canınızı verir miydiniz? O bunun riskini aldı. O... cesur.

Kulübeme ulaştığımda içeri girecektim ki yerde duran bir kağıt dikkatimi çekti. Almak için eğildim ve kağıdı alıp, kulübeme geçtim. Kapıyı da kapattıktan sonra yatağa oturup mektubu okumaya başladım.

"Sevgin güzel Perseus... aşırı güzel... Sana göre Annabeth de masum ama değil mi? Hiç kehaneti yanlış yorumladığını düşünmedin mi? Belki de ölecek olan kişinin aslında kendisi olduğunu fark etmiştir Anmabeth? Hem de daha acı bir şekilde. Aa! Dur, olamaz! Senin gözünde bir 'melek' o. Ama bu dünyada unuttuğun bir şey var. Melekler ölmeyi hak eden canlılardır.
Ölüm dileklerimle..:
-x"

Melezlerin İntikamı /Percabeth Fan-FicHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin