30.Bölüm : İyi Ki Doğdun!

Start from the beginning
                                    

Belki hala dipteyiz, öyle değil mi?

Onları kaybettiğimden beri yatağıma her yattığımda elimi başıma doğru uzatıyorum, kendi saçlarımı okşuyorum. Sanki ruhum birinin onu sevmesine, saçlarını okşamasına ihtiyaç duyuyor gibi... Kendime sarılmak istiyorum, kendi yanağıma dokunmak istiyorum, kendi gözyaşlarımı silip kendime geçecek demek istiyorum... İnsanın en büyük çaresizliği kendi kendini teselli etmek zorunda kaldığı andır. Ama insanın güçlendiği an da odur. Büyüdüğü andır o. Ruhunun tamamlandığı andır...

Oysa Allah beni seviyormuş ki elimi boş bırakmadı. Bana binlerce kilometre öteden bir melek gönderdi sanki. Ve size yemin ederim, sizi de seviyor... Elleriniz boş kalmayacak. Elinizi uzattığınız sürece bu dünyada hiçbir el boş kalmaz... Şimdi buradayım, dizlerinde yatıyorum. Saçlarımı okşuyor, gözümden bir damla yaş aktı az önce, parmağını uzatıp sildi. Bu ne büyük bir lütuf... Bu hangi dileğimin kabul oluşu?

"Niye biz?" diye mırıldandım bir anda,

"Sana bu kadar ihtiyacım varken arasında binlerce kilometre olması gereken iki insan neden biziz?" Ege yutkundu.

"Çünkü biz bunun üstesinden gelebiliriz İzmir." Burnumu çektim, gözlerimi gözlerine diktim, bana öyle güçlü bakıyordu ki gözlerimi kırptım.

"Gelebiliriz," diye mırıldandım, "Biliyorum..."

O gece odamda birlikte uyuduk. Pek konuşmadık biliyor musunuz? Ruhları birbirine bu kadar benzeyen iki insan birbirlerini bulduğu zaman susuyormuş, bunu da öğrendim bugün. İnsan susarak da konuşabiliyormuş, ve bunu öğrendim. Ege'yi İstanbul'a getirirken bir şeyleri biraz daha farklı hayal etmiştim. Gülerek hatırlayacağımız anılar hayal etmiştim. Oysa şimdi halimize bakın, ben ruh gibiyim. Ve bir süre daha toparlanacak halde değilim. Ailemin gözümde canlanan anıları beni öylesine dağıttı ki Ege'ye tek kelime edemiyorum. Ege ise dünyanın en anlayışlı insanı gibi hiçbir şey söylemeden sessizliğime gözlerini kırpıyor...

Sabah olduğunda durum farksızdı. Evime son kez baktım, Ege'ye hiçbir şey demedim. Gözümde canlanan annem ve babamın bu evde dolaşan silüetleri beni mahvederken ruhumun bir kez daha dibe düşmemesi için derin bir nefes aldım, evin kapısını kapattım, ve o düşünceleri oraya hapsettim. Birlikte binadan çıktık, bileğimdeki sakatlıktan dolayı Ege'ye tutunarak zar zor yürüyordum. Benim için kibarca kapıyı açtı, ve ön koltuğa oturdum. Ege koltuğuna geçerken sabahın bu saatinde bomboş sokağımıza baktım... Sonra bir anda şok içinde arabanın kapısını açtım.

"İzmir?" Kapıyı açıp şaşkınlıkla karışık mutlulukla kaldırıma baktım.

"İzmir ne oldu!" Ege telaşla kapısından ayrılıp yanıma gelirken bir bana bir yerde duran bembeyaz kediye baktı. Bu benim sokak kedimdi!

"Bu kim?" diye sordu Ege. Sinir bozukluğuyla güldüm. Kedinin kim olduğunu soruyordu.

"Bu benim kedim... yani... annem evde beslememe izin vermiyor diye her gün sokakta beslediğim kedimdi... Bu minicikti Ege! Kocaman olmuş!" Ege gülümseyerek yere eğilip kediyi sevdiği sırada arabadan zar zor eğilip başını okşadım. Kedi Ege'ye mırlarken başını benim elimin altına getirdi...

"Beni pek sevmedi." Ege hayal kırıklığıyla gülerken gözümden tek damla yaş aktı.

"Bir isim koymuş muydun?" diye sordu Ege. Başımı salladım,

"Hayır... Bağlanmamaya çalışıyordum... Dışarı çıkıp 'Kedi!' diye bağırdığımda geliyordu..." Halim berbattı. Ağlayarak kedi seviyordum? Ege bir anda kediyi elleriyle tutup havaya kaldırınca kaşlarımı çattım. Bir anda kediyi kucağıma koydu! Arabanın kapısını kapatınca şok içinde ben kediye kedi de bana baktı!

3391 KilometreWhere stories live. Discover now