45

4.1K 166 42
                                    

İnsan, hiç kazanamadıklarını kaybedebilir mi? Kaybedip kaybetmeyeceğini bilemem ama ondan vazgeçebilir işte. Vazgeçmek demişken, siz asla vazgeçmeyin. Ne sevmekten, ne yaşamaktan, ne de bir aile kurma hayalinden... Asla. 

Uraz'dan;

Yolu yarılamıştım. Arada yan tarafımda uyuyakalan sevdiğime bakıyordum. Kimin aklına gelirdi ki? Aşka inanmayan bir insanın, yine aşka inanmayan birini seveceği? Tek taraflı da değildi üstelik. İkimiz de kırmıştık sınırlarımızı. Sözlerimizi kırmıştık mesela, yeminlerimizi. Bade'den sonra asla, demiştim. Asla bir başka kız daha canımı yakamayacak. Ama bir de şimdiki halime bakın. Kendimden çok, onu biliyordum. Ne sever, neden nefret eder...Hatta bazen, bunu o mu seviyordu yoksa o seviyor diye ben mi seviyorum diye düşünmeden edemiyordum. Sözleri mesela. Her sözcüğü, içime işliyordu sanki. Kök salmıştı yüreğime doğru tüm kelimeleri. Söylediği her şey, sırf o söylediği içim mükemmel bir şeymiş gibi hissettiriyordu. Belki bu da onun yeteneğiydi? Beni kendine nasıl da bağlamıştı... 

Dağ yoluna girdiğimde güldüm istemeden. Onu seveceğinden adım kadar emindim. Esila'ya ondan hiç bahsetmemiştim daha ama o Esila'yı biliyordu. Ne zaman yanına gitsem anlatırdım. Hatta ilk tanışmamızda da gitmiştim. Onu yarasını sararken gördüğümde hani. Ne kadar garip bir kız olduğundan bahsetmiştim. O, annemin aksine imalı sözlerde bulunmamıştı. Aklımın yeterince karışık olduğunu görmüştü çünkü. Evin biraz ilerisindeki çamurluk alanda durdurdum arabayı. Esila uykulu bir şekilde bana baktığında sırıttım.

"Geldik güzelim." Kafasını sallayıp sersemce arabadan indiğinde çamurdan kayıp düştü. Güldüm ve yanına gittim. Yerden kalkmamıştı daha.

"İyi misin? Gel hadi kalk." Ellerinden tutup kaldırdığımda birkaç küfür mırıldandı. 

"Çamur olduğunu söyleyebilirdin!" Gülmemek için zor tuttum kendimi.

"Dikkatli biriydin." Oflayıp kendi kendine konuşarak önden gitmeye başladı. Her tarafı çamur olmuştu. Bilerek yere düşüp her yerimi çamura buladım. Arkasını döndüğünde beni gördü ve gülmeye başladı. Gelip karşıma oturduğunda anlamazca ona bakıyordum. Çamur olan yanağıma dokunduğunda şaşırmıştım.

"Sen düşersen, ben de düşerim." O kadar içten söylemişti ki, onu asla düşürmeyeceğime kendi kendime yemin ettim. Bu yüzden, ben de düşmeyecektim...

****

Onu babaannemle tanıştırmıştım. Anlaşmışlardı hemen. Birbirlerini sevmişlerdi belliydi. Babaannem aslında İtalyandı. Ama uzun süre önce buraya gelmişti. Yine de arada İtalya'ya gidip tekrar geliyordu. Dedem ben çok küçükken vefat etmişti. Babaannem hala arıyordu onu. Simasını, sözlerini, gülüşünü hiç unutmadı mesela. Her şeyi dün gibi hatırlıyordu. Ben de Esila'yı hiç unutmamak istiyordum. 

Esila kanepede babaannemin yanında oturuyordu. Gülüşe gülüşe konuşuyorlardı. Esila arada bana bakıyordu. Onu izlediğimi fark ettiğinde ise utanıp tekrar babaanneme bakıyordu. Küçükken beni takip edip durduğunu anlatmaya başladığında güldüm istemeden. Sahi, onu nasıl hatırlayamamıştım ki? Hiç değişmemişti üstelik. Gerçi çok kez karşıma çıkmamıştı. Gizliden gözetlemiş hep beni. Cidden, o beni hep gizliden izlemişti.  Küçükken, öldüğünü sandığım zamanlarda...Nasıl dayanıyordu kalbi buna? Sevdiğine asla dokunmamak, kokusunu alamamak, ellerini tutamamak. Sadece izliyorsun. Öyle uzaktan, uzaktan. Senden haberi dahi yok. Orada olduğun hakkında bir fikri dahi yok. Çok acıtmaz mı bu canı? Acıtır. Ebet acıtır...

Hüzünlendiğimi gördüğünde gözünü kırptı ne oldu dercesine. Gülümseyip omuz silktim. Gülerek yanıma geldi ve yanağımı sıkıp, sarıldı bana. 

Veliahtın HatunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin