10.BÖLÜM

11.2K 398 79
                                    

**10.BÖLÜM**

<<Yazar’ın Ağzından>>

Jongin sabahın erken saatlerinde kulağına doluşan tıkırtılarla uyanmak zorunda kaldı.

Kyungsoo’nun yanındayken hissettiği o tatlı sıcaklık yoktu.

Gözünü,rahatsız edici güneş ışınlarına karşı savaşıp zorla açarken suratını buruşturdu.

‘’Kyungie,ne yapıyorsun?’’ merakla sorduğunda çocuk hızla ona döndü.

‘’Aah!Uyandın mı Jongie? Günaydın!’’ tatlı bir şekilde gülümseyip devam etti.

‘’Hani denize gideceğiz ya,bunları hazırlıyorum.’’ eline aldığı kremleri,gözlükleri ve Jongin’in katlanmış mayosunu kaldırıp gösterdi.

Jongn kafasını sallayıp gülümsedikten sonra gerinerek yatmaya devam etti.

Kyungsoo,kendisi bu kadar heyecanlıyken onun nasıl bu kadar sakin kalabildiğini anlayamıyordu.

Gereğinden fazla heyecan yapan Kyungsoo,elindekileri bırakarak Jongin’in yanına geldi ve yatakta uzanan büyüğün kolundan tutup mızmızlandı.

‘’Hadi Jonginie…Kalk artık,ne zaman gideceğiz?’’ hala çekiştirmeye çalışırken Jongin’in onu çekmesiyle kendini büyük olanın üstünde bulması bir olmuştu.

Jongin üstüne düşen çocuğa sımsıkı sarılarak yüzünü beyaz boyna gömdü.

Bu kokuyu çok seviyordu ve hemen alışmıştı.

Kyungsoo onun üzerinden kalkmaya çalışınca onu yana doğru yuvarlayarak yatağa yatırdı ve bacağını onun üstüne atarak sabit kalmasını sağladı.

Bu sırada kısa sürede bağımlısı olduğu bebeksi kokuyu içine çekiyordu.

Bu koku sadece kendisine mi bu kadar güzel geliyordu,yoksa herkese mi güzel geliyordu?

Diğerlerine nasıl geldiğini bilmiyor ve ilgilenmiyordu da,bildiği bir şey vardı ki o da bu kokuyu kimseyle paylaşmayacağıydı.

‘’J-Jonginie…’’ Kyungsoo boynuna temas eden burunla huylanmıştı.

‘’5 dakika daha Kyungie’’ söylediğinde küçüğün kafasını salladığını hissedebiliyordu.

Jongin onun kokusunu koklayarak tam uyuya kalıyordu ki küçük olanın hapşırmasıyla sıçradı.

‘’Ahahah Kyungie bazen o kadar tatlı oluyorsun ki çocuktan farkın olmuyor’’ Jongin çocuğun masum hareketiyle ne kadar uykusundan sıçrasa da kendini gülmekten alıkoyamıyordu.

Hala dünyada bu kadar masum insanların bulunması ona çok garip geliyordu.

Kyungsoo duyduğu şey üzerine utanarak söyledi.

‘’Özür dilerim,isteyerek olmadı Jonginie’’ kafasını hareket ettirdi.

Tekrar hapşırınca küçük bedeni yine sarsılmış ve ağzından o mükemmel tatlılıkta olan ‘Çiyuu’ sesi çıkmıştı.

Jongiin onu kendinden uzaklaştırarak,utanmışlıkla kızaran sevimli suratına baktı.

‘’Kyungie kalkmak için 10 saniyen var,yoksa sana sarılıp şehre gidene kadar bırakmayacağım ya da daha denize giremeden seni sarılırken yanlışlıkla boğarak öldüreceğim’’ Kyungsoo bunları duyunca gözlerini büyütüp hemen kalktı.

‘’Tamam ,bak ben kalktım hadi sende kalk’’ çocuk konuştuğunda Jongin kafa sallayarak kalktı.

Kyungsoo mayosunu aldığı gibi banyoya koştu ve üstünü giyindi.

Banyodan çıktığında Jongin’in hala esneyerek yatakta oturduğunu görünce dudaklarını büzüp,mızırdandı.

‘’Jonginie …Hani daha kalkmamışsın bile’’ Jongin kafasını sallayıp yataktan kalktı.

Kyungsoo dizine kadar gelen deniz şortunu giymiş ve üstüne de bir tişört giymişti.

‘’Kyungie,kahvaltı…’’ lafını tamamlayamadan Kyungsoo atağa geçmişti bile.

‘’Jonginie,lütfen denizden sonra,lütfen’’ çocuk yalvarırken Jongin kafasını olumsuz yönde salladı.

‘’Olmaz Kyungie,önce kahvaltı…’’ söylediğinde küçük olanın dar omuzları düşmüş,kafası öne eğilmiş ve dudağı büzülmüştü.

‘’O zaman,çabuk…’’ Kyungsoo söyledikten sonra Jongin kafa salladı ve kahvaltı yapmak için beraber odadan çıkıp bahçenin içinde yemyeşil çimlerin arasındaki açık büfeye doğru gidip bir masaya oturdular.

* * * * * * * * * * * * * * * 
Baekhyun,her sabah onu uyandıran çatı katındaki rutubet kokusuyla değil de,burun direğine resmen ziyafet çeken parfüm kokusuyla uyandı,ama gözlerini açmadı.

Biraz daha bu kokuyu koklamak istiyordu.

Yüzüstü yatarken yatağın,altında kıpırdadığını hissetti.Resmen yatak yukarı aşağı hareket ediyor ve Baekhyun’da onunla beraber hareket ediyordu.

Gözlerini merakla açtı.

Onun burada,daha doğrusu kendisinin kepçe çocuğun üstünde ne işi vardı?

Chanyeol üzerindeki kıpırdanmayla gözlerini açıp gülümsedi.

‘’Ooh hoo! Sen bulmuşsun yerini’’ Baekhyun’la alay ederken hala üzerinde yatan çocuk sinirle kaşlarını çattı.

‘’Yah!Burada ne işin var?Sana o çizgiyi geçmeyeceksin demedim mi?Geçersen bir yerlerini kopa-…’’ sinirle konuşan Baekhyun lafını tamamlayamadan Chanyeol lafını kesti.

‘’Baekie,ne saçmalıyorsun?Sen benim tarafımdasın bak…Hem de utanmadan üstüme çıkmışsın,amacın neydi cenabet herif?’’ Chanyeol alay ederken çocuğun dün ona kullandığı ‘Cenabet Herif’ yakıştırmasını iğneleyici bir şekilde ona kullanmıştı.

Baekhyun anlamaya çalışır gibi etrafa bakınırken,Chanyeol devam etti.

‘’Bak hem daha inmiyorsun,beğendin herhalde…O zamaaan benimde senin BİR YERLERİNİ koparmam lazım değil mi Baekie?Nerenden başlayayım?’’ dalga geçmeye devam ederken Baekhyun aceleyle üstünden indi.

‘’B-ben…Saçmalama ne kesmesi ne koparması canım…Hem senin beni üstüne çekmediğini nereden bileyim?Kesin sen çektin’’ utançla kızaran suratını,onu suçlayarak gizlemeye çalışsa da pek işe yaramıyordu.

Hemen koşarak banyoya girdi ve üstünü değiştirdi.

‘’K-kahvaltıya gidelim hadi,acıktım’’ Baekhyun söylediğinde Chanyeol tekrar alay etti.

‘’Acaba senden kopardığım şeyi mi yesem Baekie?Eminim tadı omletten daha güzeldir’’ Baekhyun kızarıp sinirle bağırarak kapıya koştu.

‘’GERİZEKALIIIII’’ bağırırken kafasını yukarı kaldırarak koşuyordu.

Chanyeol ise arkasından fazla gürültülü bir şekilde kahkaha atıyordu.

* * * * * * * * * * * * * * * 

Kris sabah burnuna ve ağzına değen yumuşak tene kafasını oynatarak sürtündü.

Ne kadar inkar etse de Luhan’ın bebeksi ve çileksi kokusunu seviyordu.

Kris bilinci biraz yerine gelince gözlerini açıp karşısında hala düştüğü şekilde uyuyan çocuğu gördü.

Belli ki onu uyandırmaktan korktuğu için hareket etmeye korkmuş ve hareketsiz bir şekilde sabaha kadar aynı pozisyonda uyumuştu.

Kris her ne kadar onun kokusunu beğense de onunla bu şekilde olmak…

Kris içinde beliren kıvılcımla onu itip kendini geriye doğru itti.

Luhan itmenin etkisiyle uyanıp korkulu gözlerle ona baktı.

‘’Senin ne işin var burada?’’ Kris sinirle sorunca korkmuş olan küçük korkuyla savunmaya geçti.

‘’B-ben…Y-yanlışlıkla d-düştüm ve…ve sen b-beni bırakmadım,b-ben üzgünüm’’ Kris daha fazla tahammül edemeyecek gibi suratını buruşturdu.

‘Tamam yeter,kes!’’ söylediği şeyle Luhan daha da pıstı.

Kris hışımla kalkıp banyoya gitti.Tabi ki üstünü giymek için değil,yüzünü yıkamak içindi.

Yüzünü yıkayıp geri içeri gitti.

Üstünü giyinmek için soyunurken Luhan’da banyoya gidip orada üzerini değiştirip biraz makyajla yaralarını kapatmaya çalıştı.

İşi bitince içeri girdi ve Kris’in onu beklediğini gördü.

‘’Hele şükür!’’ deyip ayaklandı.

Kapıya doğru gidince Luhan’da arkasından takip etti.

Jongin,Kyungsoo,Chanyeol e Baekhyun’un oturduğu masaya gelip oturdular.

Baekhyun onlar gelince Luhan’a sarılmayı unutmamıştı.

‘’Günaydın,Lulu’’ Kris Baekhyun’a uyuz uyuz baktı.

‘Lulu’ bu da neydi? Bu ne samimiyetti böyle?

Oturup kahvaltılarını yaparken Chanyeol konuştu.

‘’Buraya yakın bir yerde insanları paraşütle atlattırıyorlarmış,bugün gideriz’’ Kyungsoo bunun üzerine Jongin’e kaçamak bir bakış attı.

Gözleriyle resmen ‘Önce deniz’ diye bağırıyordu.

Jongin bunu fark ederek konuştu.

‘’Önce denize gideriz sonra paraşüte…’’ diğerleri bunu onayladıktan sonra yemek yemeye devam ettiler.

Yemekleri bitince herkes hazırlanmak için odasına gitti.

Herkes hazırlanınca beraber sahile gittiler.

Kumsalda yürümeye başladıklarında Baekhyun gayet normal,Luhan yüzme bilmediği için tedirgin,Kyungsoo ise fazla heyecanlıydı.

Kyungsoo yürürken ayaklarını çekerek sıçradı.

‘’Aah!Yandım’’ zıplayarak yürümeye çalışırken ayaklarının yerden kesildiğini hissedip küçük bir çığlık attı.

‘’J-Jonginie,n-ne yapıyorsun?’’ Jongin omuz silkerek cevapladı.

‘’Ayakların yanmıyor muydu?’’ Kyungsoo kafasını sallayıp utançla kızarıp tekrar denize doğru baktı.

Uzaktan daha küçük gözüken deniz,her adımlarında daha fazla büyüyordu.

Luhan’ın ayaklarına dolan kumlar yüzünden ayakları yanıyordu,ama hiç ses çıkarmıyor ve yürümeye devam ediyordu.

Jongin Kyungsoo’yu taşırken kulağına fısıldayan küçüğün sesiyle kahkaha atmaya başladı.

‘’J-Jonginie…ş-şey… b-benim t-tuvaletim geldi’’ Jongin gülmeye devam ediyordu.

‘’Ahahahah denizi gördüğündendir Kyungie’’ deyip öndekilere seslendi.

‘’Hey!Bizim biraz işimiz var,siz devam edin’’ arkasını dönüp yukarıda kalan tuvaletlere doğru yürümeye başladı.

O sırada ise Chanyeol ve Kris uygun bir yer bulup şemsiyeyi dikmişlerdi bile.

Chanyeol denize girmiş ve Kris’i de zorla denize sürüklüyordu.

Luhan yüzme bilmediğinden havlunun üstüne oturmuş Kris’i izliyordu.

Baekhyun ise denize girmek yerine onun yanına oturmuştu.

‘’Luhan…Neler oldu?’’ işte şimdi,hazır yalnız kalmışlarken tam sırasıydı.

Luhan dolmuş gözlerle ona döndü.

‘’B-Baekhyun…Hatırlıyor musun?S-sana Wufan’ı anlatıp duruyordum’’ Baekhyun kafasını salladı ve heyecanla konuştu.

‘’Evet,hani şu aradığın’’ Luhan duyduğu şeyle ve gözlerinden düşmek için bekleyen yaşlarıyla yutkunarak kafa salladı.

‘’O-onu b-buldum’’ Baekhyun şaşkınlıkla gözlerini açtı.

‘’Ne buldun mu?’’ ancak sonra Luhan’ın yanağından süzülen yaşı fark edince dehşetle sordu.

‘’Ne oldu?Y-yoksa…ö-ölmüş mü?’’ Luhan ağlarken alay edercesine gülüp kafasını iki yana salladı.

‘’H-hayır…Ama ölmüş olsaydı b-bu kadar üzülür müydüm?’’ aslında bu soruyu kendine soruyordu.

‘’Ne oldu Luhan?Adam gibi anlatsana…’’ sabırsızca sorduğunda Luhan yaşlı gözlerle en yakın arkadaşına baktı.

Kafasını,denizde Chanyeol’un aptallıklarına çemkiren Kris’e çevirdi.

‘’O…’’ Baekhyun Kris’e baktktan sonra iyice meraklanıp ‘’Ee…Ne olmuş ona?’’ sordu.

Luhan tekrar Baekhyun’un suratına baktı.

‘’O…Wufan’’ söylediği şeyi Baekhyun algılamaya çalışırken Luhan’ın ağzından saklamaya çalıştığı hıçkırıklarından biri kaçmıştı.

Yavaşça elini kaldırıp tişörtünün boynunu kaydırarak boynunu açtı.Yara izlerini gösterirken konuştu.

‘’Benim *hıgk* b-benim aradığım,h-hayran olduğum adamla,b-bunları yapan adam *hıgk* aynı kişi…W-Wufan’’ Baekhyun’un gözleri dolmuştu.

Hiçbir şey demeyip karşısında ağlayan çaresiz arkadaşına uzanıp sımsıkı sarıldı.

Onlar sarılırken Kyungsoo’nun denize koşma sesleriyle kendilerine gelip toparlandılar.

Kyungsoo,Jongin’in elinden tutmuş denize girmeye çalışıyordu.

Luhan ise onları kıskançlıkla izleyip kendi acizliğini,yaşadıklarını düşünüyordu.

Baekhyun çekinerek ve dikkatini dağıtmaya çalışarak sordu. 

‘’Denize girmek i-ister misin?’’ Luhan parmağıyla kuma resim çizerken cevapladı.

‘’Ben yüzmeyi bilmiyorum Baek,unuttun mu?’’ Baekhyun kafasını ‘Hayır,unutmadım’ anlamında iki yana salladı.

Sahilde birçok insan vardı.Ama en çok Chanyeol’un kahkahaları ve Kyungsoo’nun heyecanlı çığlık sesleri duyuluyordu.

Jongin,Kyungsoo’nun belinden tutmuş ona yüzmeyi öğretmeye çalışıyordu.

‘’Ayaklarını çırp Kyungie’’ Kyungsoo kollarını ve bacaklarını çırpıyor,etrafa su sıçratıyordu.

‘’Oldu mu he?Oldu mu Jonginie?’’ bir yandan da heyecanla soruyordu.

Hepsi iyice yorulduktan sonra dışarı çıkıp, duş yerlerinde duşlarını aldılar.

Yoruldukları için aynı zamanda acıkmışlardı da.Bu yüzden odalarına gidip üstlerini değiştirdiler.

Sahil kenarında bir restauranta gelip yemeklerini yediler.

Yemekleri bittikten sonra paraşütle atlamak için dağın tepesine gelmişlerdi ve Luhan korkudan neredeyse ölmek üzereydi.

Chanyeol adamla konuşup ücret ve benzeri gibi sorunları halletti.Her çift beraber atlayacaktı.

İlk önce Baekhyun ve Chanyeol atlayacakları için adam onları hazırlamaya başladı.

‘’Tanrım!Çok korkutucu’’ Baekhyun söylediğinde Chanyeol gururlanarak söyledi.

‘’Korkma Baekie…Ben seni korurum,Chanie’nin kollarında güvendesin’’ Baekhyun suratını buruşturarak cevapladı.

‘’Hadi be oradan! Sen daha kendi bokundaki sinekleri kovalayamazsın,beni mi koruyacaksın’’ adam onları biraz kenara doğru ittiğinde Baekhyun korkuyla çığlık atıp Chanyeol’e sarıldı.

‘’AAĞĞH! CHANİE!’’ kollarında titreyen çocuğu geriye çekip alayla güldükten sonra konuştu.

‘’Efendim Baekie…Aah!Bu arada sadece kendi bokumdaki sinekleri kovalayabiliyorsam ve sende şu an bana sarıldığına göre sende benim bokumdaki sinek mi oluyorsun?’’ Baekhyun,duyduğu şeyle bozulup edecek laf bulamayınca susmakla yetindi.

Adam onları kenara doğru getirip ,yapıp yapmamaları gereken şeyleri anlattıktan sonra 3’e kadar sayıp atladılar.

Baekhyun biraz korksa da eğlendiğini belli eden çığlıklarını duymak geç olmamıştı.

‘’Wooah!’’ bağırışların arasında aşağı kadar indikten sonra Jongin ve Kyungsoo atladı.

Baekhyun aşağıdan yukarı bakıp Luhan’ı görünce gözleri dehşetle açıldı.

‘’Tanrım!C-Chanyeol…Luhan…onun y-yükseklik k-korkusu var!’’

<<Luhan’ın Ağzından;>>

Baekhyun atladığında ben sadece geride durup onun çığlıklarını dinledim.Diğerleri ise arkalarından bakıyordu.

Ben korktuğum için arkalarından bile bakamayıp nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum.

‘Hayır,hayır bunu yapamam,korkuyorum…Bir şekilde ikna etmem lazım’ dehşete kapılmış bir şekilde düşünürken Kyungsoo ve Jongin’de atlamışlardı.

Ben arkada korkuyla ne yapacağımı düşünürken o bana doğru baktı.

‘’Buraya gel!’’ emredici ses tonuyla söylerken ben ona bakamıyor,arkada bütün korkunçluğuyla duran boşluğa bakıyordum.

Kafamı korkuyla iki yana sallayıp bir adım geriye gittim.

‘’B-ben…y-yapamam’’ hala boşluğa bakarken onun beni,her zamanki gibi tınladığı yoktu.

‘’Buraya gel!’’ bastıra bastıra söylediğinden sinirlendiğini anlayabiliyordum.Ama elimden bir şey gelmiyordu.

‘’B-ben…y-yapa-…’’ lafımı tamamlayamadan bileğimden tutup çekmesiyle çığlık attım ve refleks olarak ona sarıldım.

Neden korktuğumu kabullenmiyor?

Gerçi kabullenseydi bu dünyada en çok kendisinden korktuğumu da kabullenirdi.

Kollarını korkuyla sıkarken bir yandan da istemsiz olarak titriyordum.

Adamlar ikimizi de hazırlarken ben hiçbir şey yapamıyordum.

Çünkü onunla beni yüz yüze gelecek şekilde bağlamışlardı,vücutlarımız birbirine yapışıktı ve ben dağın ucundaydım.

Kafam onun boynuna doğru geliyordu.

Korkuyla hala onun kollarını sıkıyordum.Adam 3’e kadar saymaya başlamıştı.

Ben atlamamak için hareket etmiyordum.Ancak o bacaklarını öne doğru atınca mecburen bende adım attım.

Son adımı atmadan önce son bir umutla kafamı kaldırıp dolmuş olan gözlerimle onun suratına baktım.

‘’L-lütfen…’’ o ise ben ona son kez yalvarırken suratıma bile bakmadı.

İşe yaramayacağını anladığımda gözlerimi sımsıkı kapattım.

<<Kris’in Ağzından;>>

Bana son kez yalvardığında onu takmayarak son adımı da atıp boşluğa düşmemizi sağladım.

Ben çığlık beklerken o hiç ses çıkarmamıştı.

Aşağı doğru düşerken tek yaptığı sımsıkı bir şekilde bana sarılmak olmuştu.

Boşluğa düşer düşmez bedeninin feci bir şekilde kasılışını hissedebilmiştim.

Kafasını boynuma gömüp kendini kasmaya devam ederken en sonunda ağlamayla,korkudan inleme arasında bir ses çıkardı.

Nefes almaya çalışıyor gibi gözüküyordu.

Seslice nefes almaya çalışıyor ve kaşlarını çatmış,yüzünü buruşturmuş bir şekilde gözlerini açmadan inleme benzeri seslen çıkarıyordu.Ama ağlamıyordu ya da ağlayamıyordu.

Vücudu o kadar titriyordu ki benim bile sarsılmama neden oluyordu.

Kafamı onun suratına doğru eğdiğimde gözlerinin kaydığını gördüm.

‘Tanrım!Neler oluyor?’ 

İlk defa…O geldiğinden beri ilk defa bu kadar korkuyordum.

Bir elimle sıkıca ince beline sarıp diğer elimle paraşütün ipini tutuyordum.

Ancak yere yaklaştığımızda onun bilincini kaybettiğinden dolayı kafasının geriye düştüğünü görüm.

Paraşütü tuttuğum elimi bırakıp onun kafasını tutarak göğsüme yasladım.

Hala inleme benzeri sesler çıkarıyordu.Bana sarılan elleri ise bilinci yerinde olmadığı için gevşemişti.

Yere indiğimizde onu tutmaya çalıştığım için dizlerimin üstüne düştüm.O ise kucağımda baygın bir şekilde yatıyordu.

Onun kısa boylu arkadaşı ve Jongin’ler hemen görevlilerle yanımıza koştu.

Görevliler hemen gelip her yanımıza dolanmış olan saçma iplerden kurtulmamızı sağladı.

İlk yardım biliyor olmalılardı ki hemen uygulamaya başladılar.

Ben ise korkudan ellerimin titrediğini o zaman fark edebildim.

O yerde kafasını bir sağa bir sola sallayıp inlemelerine devam ederken görevli olan ve topa benzeyen bir kılkuyruk bana doğru bağırmaya başladı.

‘’Madem yükseklik korkusu var,neden onu zorladınız?Öldürecektiniz neredeyse,bir haline bakın!’’ bana söylerken ona ‘Sikerim seni’ bakışımla bakınca o bok çuvalı ağzını kapatmak zorunda kaldı.

5 dakika sonra kendine geldi.

‘’Bey efendi,onu bir hastaneye götürmenizde fayda var.Kendine geldi ama sakinleştirici serum verilmeli.Arkadaş size yardımcı olup hastaneye kadar eşlik edecek,Tekrar geçmiş olsun’’kafamı sallayıp gösterdiği kişiye baktım.

Bu kılkuyruk mu götürecekti?

Onun koluna girip ayağa kaldırdı.Ne yaptığını sanıyordu?

Sinirlensem de bir şey yapmadan otoparktaki arabama doğru yürüdüm.

Kılkuyruk yolu tarif ediyor bense talimatlara uyuyordum.

Hastaneye geldiğimizde arabayı durdurup park ettikten sonra indik.

Gayet iyi döşenmiş bir yerdi.Hatta önünde havuz bile vardı.

Beraber içeri girip 3. kata çıktık.Onu bir odaya alıp serum bağladılar.Serum bitince doktor çıkabileceğimizi söyleyip beni yanına çağırdı.

Kılkuyruk onu götürürken ben doktoru dinliyordum.

‘’Hala şokta olduğu için konuşmuyor.Bu ilacı alın ve dikkat edin,geçmiş olsun’’ kafamı sallarken sola doğru baktım.

Duvar boydan boya cam olduğu için dışarısı tamamen gözüküyordu.

Havuzun yanındaki iki kişi dikkatimi çekti.

Luhan ve Kılkuyruk ve…o-onlar…öpüşüyorlardı.

Beynime kan sıçradığını resmen yanan içimle fark ederek elime doktorum tutuşturduğu ilacı fırlattım.

Ben onun için endişelenip ilaç alırken o yine sürtüklük yapıyordu.

İlacı fırlatmamla doktor korkuyla sıçradı.’’B-bey efendi?...’’ 

Kapıyı açıp kapatma gereği duymadan hışımla aşağı inmeye başladım.

‘’Bunu sana ödeteceğim,SÜRTÜK!’’

**BÖLÜM SONU**

-Ceren ÖZDEMİR

FAHİŞE'NİN OĞLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin