Sarılmaları ve fısıldaşmaları bitince Cenk bize döndü. Göz göze geldiğimizde konuşmaya başladım.

"Sen neredeydin?"

"Bilmiyorum. Çok farklı bir ortamdı. Bir odadaydım sanki. Ama ucu bucağı yoktu. Bilemiyorum. Şifreleme çözdürdüler ve anahtarı bulduğumda her taraf kararmıştı ve kendimi bu kapının önünde buldum."

"Onu gördün mü?" diye sormuştu Elif tedirginlikle.

Aynı tedirginlik şu anda benim de içimde vardı.

"Kimseyi görmedim. Sadece sesler vardı."

Cenk'in bu söyledikleri beni rahatlatmış mıydı yoksa bize bunları yapanı görememiş olması üzmüş müydü çözememiştim. Fakat tek bildiğim bir an önce buradan çıkmamız gerektiğiydi. Daha fazla insan ölmeden...

Hızlıca Cenk'in hala açık tuttuğu kapıya yöneldik. Koridorlar artık ürkütücü gelmiyordu. Burada ne kadar zamandır bulunduğumuzu bilmiyorduk ve hala çıkamamıştık. Bir kişi ölmüştü ve bizi kurtarabilecek kişi yoktu.

"Saçmalık." diye fısıldadığımda aslında fısıldamamış olduğumu fark ettiğimde herkesin gözü benim üzerimdeydi.

"Saçmalık olan ne?"

Elif alaylı bir tavırla sormuştu soruyu.

"Biz burada birilerini kaybederken dışarıda polislerin hiçbir şeyden haberi yok. Burada hepimiz ölüp gideceğiz."

"Bence de."

Dilara bana katılınca hafifçe tebessüm etmeyi çok istemiştim. Fakat söz konusu hepimizin ölümüydü ve bu konu hiç de hafife alınmayacak bir konuydu.

"Bunların hepsinin suçlusu sensin, Taner!"

Elif'in gözlerinden öfke fışkırıyordu resmen Taner'e bakarak konuşurken.

"Saçmalama istersen Elif. Tüm bunların hepsini bir kişinin üzerine yüklemek haksızlık!"

Elif'e aynı şekilde bağırarak karşılık vermiştim. Bu kadarı da fazlaydı artık. Kendisine hakim olması gerekiyordu. Tek üzülen o değildi ve hepimiz de üzülüyorduk. Fakat artık bu durumdan çıkması ve kendine gelmesi lazımdı.

"Asıl Mert'in ölmesi haksızlık! Sen de sevgilini koruyup duracağına biraz mantıklı düşün."

"Ben gayet de mantıklıyım, Elif. Ama şunu da söylemeliyim ki sen de kendine gelmezsen daha fazla kişi ölecek! Hepimiz üzgünüz. Uzatmanın manası yok!"

"Mert'e ihanet ediyorsun. Aslında en başından beri belki de onun ölmesine içten içe sevinmişsindir."

"Ne?"

Şaşırmıştım ve üzülmüştüm de. Arkadaşımın benim hakkımda bunları düşünebiliyor olması beni üzmüştü.

"Sen hep aramızda en akıllımız, en güzelimiz ve en sevilen kız oldun Ezgi Hanım. Ama artık öyle bir şey yok!"

Bağırması artmıştı ve gözleri artık daha fazla büyümüştü. Yüzünden korkulabilirdi. Elini bir anlık hızla cebine attı ve cebinden çıkardığı şeyi görünce herkesin gözleri kocaman açılmıştı.

Elinde bir bıçak vardı ve bağırarak bana savuruyordu.

"Elif, kendine gel artık!"

Bağırarak kolunu tutan Cenk'i de ittiren Elif bıçağı bir anda yüzüme savurdu ve yüzümde acılı, sıcak bir ıslaklık hissedince anlamıştım ki yanağımı bıçakla kesmişti.

Elimi yanağıma götürdüğümde elime bulaşan kana bakınca gözlerim kocaman açılmıştı. Elif delirmiş gibiydi.

Yine de gözlerini yanağımdaki kesiğe çevirdiğinde yaptığı şeyden pişman olmuş gibi bakıyordu ve bıçağı yere fırlattı.

Elini yanağıma uzatarak konuşmaya başladı.

"Özür dilerim, Ezgi."

Ardından elini geri çekti ve elleriyle ağzını kapattı ve konuşmasına devam etti.

"Gerçekten çok ama çok özür dilerim."

"Bir de özür mü diliyorsun? Kızın yanağını kestin!"

Dilara bağırarak zaten Elif'e az önceden beri olan öfkesini şimdi tekrar gösterebilme şansını bulmuştu.

Elif tüm bu olanları şaşkınlıkla izliyordu. Taner tişörtünden bir parça koparmıştı ve yanağımdaki kesikten sızan kanı yavaş yavaş temizlemeye başlamıştı.

Elif bir anda Cenk'i iktirerek hızlıca koşarak kaçtı. Cenk, arkasından koşmaya yöneliyordu ki onu yakalayamayacağı kadar uzağa gitmişti.

"Beni boş verin. Gidip Elif'i bulalım. Yalnız kalmaması gerek."

"O senin yüzünü kesti ve sen hala onu mu düşünüyorsun Ezgi?"

Dilara belki kendince haklı olabilirdi ama Elif'e bir şey olsa -bana her ne kadar kötü davranmış olsa da- kendimi affetmezdim.

"O yine de arkadaşımız Dilara. Onu korumalıyız."

"Kesinlikle katılıyorum Ezgi'ye. Gidip bulalım şu kızı."

Cenk cümlesini bitirince Taner elini çekti ve yürümeye başladık.

Yaklaşık beş dakika boyunca sessiz koridorlarda Elif'e ait bir ses duymayı ümit ederek yürümüştük ama Elif'ten bir haber alamıyorduk. Burada nasıl haber alabilirdik ki?

Işıkların bozuk olduğu yani yanıp söndüğü bir yere daha gelmiştik.

"Yönetmen o kadar şeyi düşünmüş, kuklaları koymuş, öldürecek planlamayı yapmış ama yine de ışıkları düzenlemek aklına gelmemiş herhalde."

Taner artık iyileşmişti ve konuşabilecek hali bulmuştu demek ki.

Bozuk floresan ışıkların çıkardığı garip sesler rahatsız ediciydi. Daha fazla dayanamayacağımı düşünürken karşımdaki kişiyi görünce asıl buna dayanamayacağımı fark etmem hiç de zor olmamıştı.

OYUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin