Elif'in gözleri biraz da umutlu bakıyordu artık. Cümlesini de büyük bir umutla kurmuş gibi görünüyordu. Belki de ben öyle görmek istiyordum. Biraz umut en çok ihtiyacımız olan şeydi şu an.

Kapıyı açmak için Cenk ilerledi. Önden gittikten sonra arkasından teker teker gidiyorduk. Koridordaki lambalar hala bozuktu. En arkada kalan Mert bir anda kapıyı çarpınca ses koridorlarda yankılanmıştı. O sırada Cenk'in ağzından hafif bir küfür duymuştum.

Normal bir anda olsak Cenk'e söylemediğim laf kalmazdı büyük ihtimalle. Ama şimdi bu kadar korkunun içinde o küfürle ve özellikle de Cenk ile uğraşacak gücüm yoktu. Koridorlarda ritmik adımlarımızla ilerliyorduk. Mert'in spor ayakkabılarının çıkardığı izler sinirimi bozmaya başlamıştı. Kavga çıkması istediğim son şey hatta hiç istemediğim ilk şey olduğu için bir şey söylemiyordum.

Koridorlarda hızlı hızlı yürüyorduk. Hiç konuşmuyorduk çünkü hiçbirimiz şu an hissettiklerimizi kelimelere nasıl aktaracağımızı bilemiyorduk.

Sessiz ama hızlı bir şekilde ilerlemeye devam ederken bir ses keskin bir şekilde sessizliği yarmıştı. Bu ses içimizden birisinin midesinden geliyordu. Acıkmıştı, acıkmıştık. Saatlerdir buradaydık, korkuyorduk, bitkin düşmüştük.

Yürürken öndekiler durunca durmak zorunda kalmıştım. Cenk'in sesi duyuluyordu ön taraftan.

"Arkadaşlar, duvar çıktı. Geri dönmeliyiz. Başka bir yol vardır mutlaka."

Sıkıntıyla iç geçirdim. Bu kadar yolu geri gitmek çok zor gelmişti. Sıranın ortasında olduğum için Mert'e doğru döndük ve gitmesini bekliyorduk. Bir gürültü duyuldu ve Mert gürültüde bağırarak konuşmaya başladı.

"Dönemeyiz!"

"Nasıl dönemeyiz? Bu gürültü ne, oğlum?"

Kim olduğunu duyamasam da konuşma tarzından bu kişinin Cenk olduğu çok belli oluyordu.

Mert eliyle geri gidin işareti yapıyordu. Önümdeki Elif geri geri gelince mecburen arkama doğru gitmek zorunda kalmıştım.

Taner'in yanına geçtim. Kolunu omzuma aldım. Bu kadar süre ayakta durması onun için hiç de iyi bir şey değildi. Bana bakarak buruk bir şekilde gülümsedi. Kulağıma yavaşça eğildi.

"Seni seviyorum."

Tebessümle ona baktım ve kulağına yaklaştım.

"Seni seviyorum."

"Ne yapıyorsun Mert niye gitmiyorsun?"

Arkadan çemkiren Dilara birkaç saniyelik mutluluğumu yok etmişti.

"Gidecek yer olsa giderim hanımefendi."

"Nasıl yani?"

Cenk bu sefer çok da ciddi bir halde sormuştu sorusunu.

"Burada da duvar var ve üzerimize doğru geliyor yavaş yavaş."

"Hemen ortada toplanın. Mert yine şaka yapmıyorsundur umarım."

Öfkeyle karışık konuşmuştu Cenk.

"Kesinlikle şaka değil, Cenk."

Telaşla sevgilisini doğrulamıştı Elif.

Hızlıca bir yerde toplandık. Gürültüden kalp atış seslerini duyamasam da herkesin çok korktuğunu biliyordum. Çünkü ben de korkuyordum. Eski korku tabirimden farklı bir şekilde korkuyordum. Ama sonuçta bir şey hissedebiliyordum. Hayattaydım.

Gürültünün kesilmesiyle hepimiz şaşkın bakışlarla etrafımıza bakınıyorduk. Herkes susmuştu. İşte şimdi belki de kalp atışlarımızı duyabilirdik.

Hoparlörden bir ses duyuldu. Fakat bu ses sıradan bir insan sesi değildi. Bizimle konuşan kişi her kimse sesini değiştirerek konuşuyordu. Bizi izliyordu. Bizi görebiliyordu. Bizimle konuşabiliyordu ve hatta bizi öldürebiliyordu. İpler onun elindeydi. Şimdi her an kurşun yağdırıp bizi öldürebilirdi. Kapana kısmıştık.

"Evet, gençler. Konuşmamız gereken konular var."

Arkasından bir kahkaha patlattı. Bu kesin bir ruh hastasıydı. Biz korkarken gülebiliyordu. Şu an ne yapıyordu? Önünde birçok büyüklü küçüklü düğmeler var mıydı? Ekrana eğilip delice bize bakıp bu korkmuş halimizden keyif alıyor muydu?

Daha fazla sessiz kalamayıp konuşmaya başladım.

"Ne konuşacaksın bizimle?"

"Meraklı Ezgi. Konuşacak bir şey var tabii ki. Mesela birazdan duvarlar gelmeye başlayacak. Duvarlar bir yerde duracaklar. Onlar durana kadar ölecek olan kişiyi seçmelisiniz. Aksi takdirde..."

Bir anda lafını kesti Mert.

"Hepimiz mi öleceğiz? Onu tercih ederim."

Adam tekrar bir kahkaha attı.

"Hayır. Hepiniz şimdi ölürseniz çok da basit olmaz mıydı? Eğlenceli olmazdı bir kere. O zaman da ben seçeceğim ölecek olan kişiyi."

Korkuyla bakışmaya başlamıştık. Mutlaka bir kişi ölecekti. Eninde sonunda ölecekti. Ama bunu bizim seçmemiz en son isteyeceğim şeydi.

Adam tekrar konuşmaya başladı.

"Zaman başladı. Duvarlar bakalım ne zaman duracak?"

Ve gitti. Ama bu sefer sessizlik yerine duvarların gürültüsü oluştu.

"Bu haksızlık."

Bağırarak sesini duyurmaya çalışan Dilara, Cenk'e kapanmıştı cümlesini tamamlarken. Kesin ağlamıyordu. Ölmek için seçilmemek için yaptığı bir numaraydı kesinlikle.

"Seçim yapamayız. Ama kimsenin ölmesini istemiyorum."

Bu sefer bağıran kişi Cenk idi.

Bir anda alışamadığımız bir sessizlik oldu. Duvarlar durmuştu. Süre bitmişti. Suratıma fışkıran kan damlalarıyla birinin öldüğünü anlamıştım. Şaşkınlıkla yerde yatan cesede bakıyordum.

OYUN Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon