''Anlıyorum.''

Gelen garsonla birlikte ikimiz de sustuk. Gelen kahveye kısa bir an ne olduğunu çözmeye çalışır gibi baktı. Sanki önündeki kahve değil de bambaşka bir şeymiş gibi bakıyordu fincana. Kendi kahvemden bir yudum aldım ve ağzımda dağılan o acı tat bir kez daha mest etti beni. Bana çevirdiği bakışlarını tekrar fincanın içindeki kahveye çevirdi ve derin bir nefes alıp büyük bir yudum aldı kahveden.

......&&....&&.....

Önüme koyulan kahveye baktığımda beklediğim tam olarak bu değildi. Kahve dediğin adı üstünde kahverengi olurdu ama bu... Bu zift gibi bir şeydi, siyaha yakın bir rengi vardı. Çağan'a baktığımda kahvesini oldukça keyifli bir şekilde içiyordu. Derin bir nefes aldım ve başa gelen çekilir diyerek bir yudum aldım.

Aldığım an ise ağzıma gelen acı tatla birlikte yüzümün buruşmasına engel olamadım. Bu neydi böyle? Çok acıydı bunun tadı! Bakışlarım Çağan'ı bulduğunda gülmemek için kendini zorladığı anlaşılıyordu.

''Eee, beğendin mi?'' dedi gülmemeye çalışarak. Ağzımdaki acılığın geçmesini beklerken yüzümü biraz düzeltmeye çalışıp cevap verdim.

''Evet, biraz sert bir kahve ama güzel.'' dedim düşündüklerimin aksine.

Hiçbir şey söylemeden kahvesini içmeye devam etti, ben ise elimdeki fincanla bakışmayı tercih ettim ama daha fazla dikkat çekmemek için ufak, ufacık bir yudum daha aldım. Çok acıydı. Birkaç dakika sonra Çağan'ın kahkahasıyla bakışlarımı ona çevirdiğimde kahkahaları daha da çoğaldı. Şu an ona kızmam gerekiyordu belki de ama ben onun gülüşüne dalıp gitmiştim. O kadar güzel gülüyordu ki! Düşüncelerimin gittiği yönü fark ettiğimde kendimi toparladım ve kaşlarımı çattım. Biraz olsun kendisini durdurabildiğinde arkasına yaslandı.

''Ö-Özür dilerim... Ben bir an tutamadım kendimi.'' Huysuzca mırıldandım.

''Önemli değil!'' Kendisini biraz daha toparladı ve masanın üzerine koyduğu ellerine doğru eğildi.

''Gerçekten özür dilerim.'' Başımı salladım ve onayladım onu.

''Daha önce içmemiştin değil mi bu kahveden?'' Nasıl olsa anlamıştı inkar etmenin de bir anlamı yoktu bu durumda.

''Hayır ilk defa içiyorum ama bu kadar... Acı olacağını tahmin etmemiştim.'' dedim utanarak. İçten bir gülümseme gönderdi bana.

''Öyledir. Biliyor musun ilk içtiğimde ben de aynı tepkileri vermiştim aslında.'' Sonra garsona işaret ederek yanımıza çağırdı. Ben ne yaptığını anlamaya çalışırken garson yanımıza gelmişti bile.

'' Hanımefendinin kahvesini değiştirebilir misiniz? Şekerli olsun.'' Garson onaylayıp önümdeki kahveyi alıp gittiğinde Çağan'a çevirdim bakışlarımı.

''Gerek yoktu ben...''

''Bence şekerlisini seveceksin.'' dedi göz kırparak.

Bir şey diyemedim. Cümlelerim beni protesto edip beynimi terk etmişlerdi sanki. Ben ağzımı açamadan başka bir kahve daha gelmişti önüme. Bu kez daha az tereddüt ederek bir yudum aldığımda yine acı bir tat olmasına rağmen şekerin yumuşaklığını da hissettim. Bu güzeldi, gerçekten güzeldi. Gülümseyerek baktığımda tekrar göz kırptı ve kahvesini içmeye devam etti. Benimle anlaşma imzalayan birkaç cümlem beni bir kez daha terk etti.

.....&&....&&.....

Birbirimize ufak tefek sorular sorarak tanımaya çalışıp sohbet ederken bir yandan da kahvelerimizi içmeye devam ediyorduk. Anladığım kadarıyla onun da benim gibi ailesiyle ilgili sorunları vardı. Aslında benim ailemle değil, babamla sorunlarım vardı. Nedenini bunca senedir öğrenemediğim sorunlar! Babam bana karşı da abime karşı da hep soğuk olmuştu. Sanki kendi öz çocukları değil de, şirketinde çalıştırdığı bir çalışanıydık onun için. Düştüğümüzde hiç yaralarımızı sarmamıştı mesela ya da ona ihtiyacımız olduğunda yanımızda olmamıştı. Hep annem vardı, o sarardı yaralarımızı. O yüzden annem hep daha değerli olmuştu bizim için. Ailemiz o olmuştu.

Mutluluk Baharı(YAYIMDA-TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now