Otuz Beş

5.8K 457 193
                                    

Ocak ayının ilk haftası soğuk ve hızlı geçmişti. O gecenin hemen ardından Areum ve Da Eun'a kararımın kesinleştiğini söylemiştim. Da Eun bana izin verdiği için çok sinirlenememiş, etraftaki yastıklara birkaç yumruk atmakla ve bana sıkıca sarılmakla yetinmişti. Areum elimi tutmuş ve avucuma önceki gece boynumdan koparıp attığım hilal şeklindeki kolyeyi tutuşturmuştu. Hiçbir soruma cevap vermemişti. Ellerim titrerken sormuştum. Neden?

Benim erişemediğim bir bilgiye eriştiğinin farkındaydım, her zamankinden farklı bakıyordu, bir şey biliyordu ama dili mühürlenmişti.

Tüm bunların sonucunda burada, telefonun başındaydım. Jimin'i arayacaktım. Ona değil ama kendime bir vedayı borçluydum. Ayrıca bir şeylere hala uslanmayarak son bir şans verme kararı almıştım. Hiç değilse kendim için yüklerimi atacak bir an yaratmak istiyordum. Niyetim Jimin'i eve çağırmak, onunla bir yemek yapmak, vakit geçirmek, vedalaşmak ve ne hissettiğimi söylemekti. Artık kaybedecek bir şeyim kalmamıştı. Hislerimden de verdiğim kararlardan da emindim. Bu yüzden içim rahat numarasını çevirdim.

"Da Hyeon?" Telefonu tüm yaşananlardan sonra onu aramamın verdiği şaşkınlıkla açmıştı. Ancak ben gülmüştüm. Bugün, bu son seferde yaşananları unutmuş gibi davranacak ve iyi vakit geçirecektim. Bunu temiz duygularıma borçluydum.

"Nasılsın canım arkadaşım Jiminie?" Elbette ki onun karşısına böyle bir tavırla çıkmamı beklemiyordu ama artık ne önemi vardı. Kıyametten önceki son günleri yaşıyorduk. Ben tırnaklarımı kemirirken telefonun karşısında o sessizlikle bekliyordu. Pirinç beyni sonunda yanmıştı herhalde.

"Hey Chim Chim cevap versene!" En samimi olduğumuz zamanda bile ona karşı böyle değildim. Tuhaflığın farkındaydı ama bozmamasını diledim. Bana ayak uydurursa düşünmeden birkaç saat geçirebilirdim.

"İyiyim Le- Da Hyeon. Sen nasılsın?" Ben karşısında parçalara ayrılacak gibi durmadıkça artık bana Leylak dememeye yeminli gibiydi. Nedenini az çok anlayabiliyordum, aramızdaki sınırı belirginleştirmeye çalışıyordu. Bana özel bir ad takması tüm sınırları kaldırıp atıyordu neticede.

"Ben de iyiyim. Boş musun bugün?" Benim tatil günümdü ancak o dolu olabilirdi. Boş olsa bile kız arkadaşıyla vakit geçirmek istiyor olabilirdi. Ancak bu ihtimalleri düşünmemeyi tercih ettim.

"Çocuklarla çalışacağız ama akşama doğru boş olurum büyük ihtimalle. Neden?" Benimle daha neşeli konuşmasını istiyordum. Robot gibi değil. Benim sevdiğim Jimin ne bu soğukkanlı adamdı ne de bana acı çektiren acımasız adam. Benim sevdiğim Jimin neşeliydi, sıcakkanlıydı ve ona ihtiyacınız olduğu her anda yanınızda olurdu.

"Akşam birlikte bir şeyler yemek ister misin? Ben yapacağım." Tüm bu maskesinin altında tanıdığım Jimin olmasını umdum. Bana verdiği sözünü tutmasını. Son kozumu oynadım. "Annemle ilgili tüm bu olaylarda kafam çok karışık gibi hissediyorum." Yutkundum. Ne kaybedecektim ki? Gururum dışında. "Sana ihtiyacım var."

O kadar uzun süre sessiz kalmıştı ki reddedeceğinden korktum. Onunla vedalaşmadan gitmek istemiyordum, onu böyle kötü hatırlamak istemiyordum. Beni bu kadar kolay silip atabileceğine inanmak istemiyordum.

"7'de evinde olurum." En azından içinde hala sevdiğim insana dair bir şeyler kalmıştı.

Tam olarak dediği saatte evin kapısı çaldığında ürkütücü dakikliği karşısında biraz şaşırmıştım. Saat tam olarak 19.00'dı. Anlamsız bir enerjiyle kapıyı açtığımda bakışları bende değil yerdeydi. Son karşılaşmamız pek iç açıcı sonlanmamıştı, bana böyle yaklaşmasını anlayabiliyordum. Şartlar farklı olsaydı zaten ben de onun suratına bakmazdım. Ama acınası hayatım beni bu yola sürüklemişti.

Lilac | JiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin